26 Kasım 2011 Cumartesi

F.Gülen kalbe değil cebe odaklıdır…

Fetullah Gülen fıkhı, insanın iman ya da inkâr etmesinin hiçbir önemi bulunmadığı; inancı, düşüncesi ve davranışı ne olursa olsun insan olmasından ötürü mutlaka saygı duyulması ve hayat felsefesi şeytani bile olsa kesinlikle gözetilmemesi, maddi yardımların iman için yeterli olacağı üzerine inşa edilmiştir.

Oysa Allah, Nas Süresi 6. Ayette cin yani şeytanla insanları eşdeğerde tutmuş ve “Gerek cinlerden gerek insanlardan” müteşekkil bütün vesvesecilerin şerrinden Allah’a sığınılmasını müminlere buyurmuştur. Allah, cinlerin kötülükteki temsilcisi şeytan ile insanların kötülükteki temsilcisi kâfir ve münafıkların birbirlerinden farkı olmadıklarını uyararak, fenalıklarına karşı Allah’tan başka barınılacak hiçbir gücün bulunmadığı, ortaya koyduğu hükümler dışında kurtuluşun mümkün olamayacağı ve saptıranlardan sakınılması zaruriyetini vurgulamıştır. Bu sebeple birçok ayetinde “Ey cin ve insan topluluğu” hitabı, Kur’an ve Hz. Muhammed (S.A.V)’in sadece insanları değil cinleri de bağladığını, dolayısıyla şeytanın cin zürriyetinden olması misali ebedi olarak lanetlenmiş hilkatte insan olan kâfir ve münafıklarında iman ve küfür noktasında ayrı tutulamayacağı deklare etmiştir.

En’am Süresi 112. Ayette, ”Her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık” emrine rağmen Gülen; “herkese karşı bağrımızı açmamız lazım. İnsan, Allah’ın sanatı insana saygı duyulur. Başkalarının anlayışlarına başkalarının telakkilerine dünya görüşlerine hayat felsefelerine saygılı olmak ayrı şeydir. İşte söven adama, sultanım sinem sana da açık gel seni de bağrıma basayım der. Bence günümüzde buna ihtiyaç var, mukabele de bulunmamak lazım. Hiçbir şey orda hissedilmemeli. Kötülükleri unutma mevzunda ciddi gayret göstermeli” düşüncesi, Allah’a apaçık bir başkaldırı ve lanetli düşmanı sevgili bir dost edinmektir. İnsanın da bir şeytan olduğunu biliyor muydunuz?

Abese Süresi 17. Ayette; “Kahrolası insan! Ne inkârcıdır” buyurarak, insanların çoğunun şükretmediklerini ve ne kadar böbürlenseler de Nisa Süresi 28. Ayette buyrulduğu üzere zayıf yaratıldıkları bildirilerek, peygamberlerin uyarılarına ve iman etmeleri konusunda ısrarcı olmalarına karşın çoğunun iman etmeyecekleri Yunus Süresi 103. Ayetle noktalanmıştır. Böylece Allah’ın saptırdığını peygamberlerin dahi doğru yola iletebilmeleri mümkün kılınmamaktadır. Ancak hainlere sözde insan olmaları sıfatıyla sinesini açan F.Gülen, Allah’ın tartışılmaz ve asla değişmez hükümlerine karşı gelerek, peygamberler üstü hidayet veren bir konumla açtığı okullar, vaazlar, kitaplar ve batıl olan hümanist hoşgörü felsefesiyle sapanları doğru yola kavuşturabileceği iddiası, ancak sömürgeciliğinin bir taktiğidir.

Tumturaklı teslim olmayıp iman etmeyenlerin Allah’ın, meleklerin ve insanlığın lanetine uğradıkları yaftası, şüphesiz nankörlükleri, Allah emirlerini kendi istek ve düşüncelerine göre seçmeleri ve düşmanları memnun edici yorumlarla haddi aşmalarının bir sonucudur.

Örneğin; nüfusunun % 95’i Müslüman olan Türkiye’de halkını tahrik ederek dinine meydan okuyabilen Hakkı Devrim adlı 80’lik bir ucube, yüce peygamberimizi “kabile şefi” ve “Kur’an’ın vahiy olmadığını” açıklayabiliyor; diğer taraftan ezan sesi hiç duymamış bir gayrimüslim ise İslam’la bütünleşebiliyor. Peygamberimizi öldürmeye gelen Hz. Ömer’in bir anda imana erişmesi ile cennette yaşayan şeytanın bir anda saptırılarak ebedi lanete uğraması dikkatle muhakeme edildiğinde; fayda ve zarar verme gücünün sadece Allah iradesinde olduğu anlaşılabilecektir.

Eğer hidayet verici böylesi bir irade; Gülen ve benzeri seçilmiş addedilenlerce başarılabiliniyor ise, neden Hakkı Devrim gibi kâfirleri imana getirmeleri bir yana, üstelik küfür de ettirebiliyorlar? Acaba kâfir Hakkı Devrim gibi söven adama da sinenin açılabileceğini ve bağra basılabileceğini savunan Gülen, Maide Süresi 33. Ayet gibi birçok hükümde mukabelesel bir ceza emrolunmuşken; nasıl iman etmiş bir mümin olabilir? Böylece küfür ve kötülüklerin unutulmasını İslamsız bir insanlıkla özdeşleştirebilen Gülen; tıpkı kâfir Mihri Belli’nin ölünce İslam’i usullerde Diyanetçe kıldırılan cenaze namazı misali, müşrik Hakkı Devrim’in de cenaze namazını kıldırabileceğinden ve rahmet okuyabileceğinden şüphe yoktur.

Ayrıca halkının dininden ve ezanından fevkalade rahatsız olup, Müslüman milletimizi “ilkel Kureyş kabilesinin inançlarına teslim olmakla” sözde aşağılayan ve Müslümanları Türk saymayan kâfir Esin Afşar adlı sanatçı artığının cenaze namazı da İslami bir törenle kıldırılabilmiştir. Neden dirisini yakıştırmadığı İslam’a ölüsünü emanet etmişti? Neden ilkel bir gömüyü o nadide bedenine layık görmüştü?

Vahyi retçi Fetullah Gülen’in yanlışlarını hediye edip Allah ve Resulünün emrettiği yola davet etmemle birlikte “iftira” atmakla, Ergenekoncu, Balyozcu. Mason ve İslam düşmanı gibi suçlamalarla karşı karşıya kalmama yanıtı Allah, Araf Süresi 179. Ayetle vermektedir. “Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.”

İftira, asılsız isnatta bulunmak ve karalamak maksadıyla uydurmaktır. Oysa F.Gülen’in söz ve davranışlarının vahye aykırı olduğunu, İslam âlemine darbe indirdiğini ve Müslümanları haçlıların boyunduruğu altına sokmaya çalıştığını ayetlerle anlatmaktan başka asılsız hiçbir ifadede bulunmadım. Sırf cemaatte ki müminlere saygımdan ve küfür ehlinin Gülen’e saldırılarından dolayı aynı cephede yer almaktan kaçınarak, “Neden Oy Kullanmıyorum” adlı kitabımı dahi piyasadan çekmiş, hatta kimi zaman savunma mecburiyetinde kaldığımı takip eden arkadaşlar çok iyi bilir. Ancak sessizliğin gelecek için ne denli büyük bir tehlike olduğu ve yanlışa sürüklenen Müslümanların haçlılara tutsak edildiği gerçeğine daha fazla seyirci kalamaz, apaçık bir vahiy karşıtı olan F.Gülen’in zehrini engelleyebilmek için hatır tanımaksızın Allah adına mücadeleye giriştim.

İslam’ı yok edebilmek için hıristiyan-siyonist ittifakının sürdürdükleri Müslüman avlarına karşı cihadsı direnişi önleyebilmek maksadıyla fevkalade ihanetsi bir misyon yürüten F. Gülen, vahiysiz bir İslam adına faaliyetlerini devam ettirmekte, ileride düşünülen olası bir din savaşında kolu-kanadı kırık, boyun eğmiş korkak bir yığını oluşturabilme çabasındadır. Gerek bedelli askerlik gerekse vicdani ret projeleri, özellikle Türk milletinin savaşsız teslimiyeti için bir altyapı olup, arkasında F.Gülen’in olduğu kuvvetle muhtemeldir.

İstiklal savaşlarında çocuk ve kadınlara dahi nasıl ihtiyaç duyulduğunu unutan siyasiler, şüphesiz korkunç bir ihanet içindedirler. Silah kullanmasından bihaber ve gazadan kaçınan askerlik ve savaş karşıtı bir toplum, zincirler altında yaşamaya, ezilip hor görülmeye mahkûmdurlar. Ancak onlar için din, şeref ve bağımsızlığın hiçbir ehemmiyeti olmayıp; yemekten, içmekten, geçici saltanattan ve zengin bir hayat sürmekten başka bir idealleri yoktur.

Haçlılarca kırılmaya devam eden İslam ülkeleri, sanki hiç ölmeyeceklermiş gibi aldatıcı dünya nimetlerini kaybetme korkularından daha beter bir sonla helak olacaklarını kestirememektedirler. Oysa Allah, ayetlerinde bu gerçeği uyarmasına rağmen, kuduran nefisler Allah’ın vaatlerinden daha üstün gelmektedir.

“Vay başımıza gelenlere! dediler; gerçekten biz zalim insanlarmışız.” Enbiya 14

“Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi! Derler ki: “Kendi aleyhimize şahitlik ederiz.” Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.” Enam 30

F.Gülen’in parayla güçlü olmak hırsı, şeytanınkinden farklı değildir. Özellikle kurban paralarının taşeronsu imparatorluğu için ne denli önemli olduğu, aşağıda bilgilerinize sunduğum belgeyle gayet açıktır. Dolayısıyla “Kurban paralarıyla kiliseler mi yaptırılıyor” yazıma karşılık belge isteyen cemaat üyeleri, önyargıdan ve gülenperestlikten sıyrılabilirlerse amaç anlaşılabilecektir.
Gülen’in karizması ve duygularda sinmeyen gözyaşları gözleri perdelemekte, dolayısıyla Allah, Resulü, vahiy ve iman önemli olmayıp; parası olan, para toplayan, cemaate katılıp teslim olan ve kendini övenler makbuldür. Ayrıca Gülen’in 20 yıl önceki gözü yaşlı vaazları güncelmiş gibi dağıtılıyor ama ölmeyip sağ olduğu halde, ABD’ye göç ettikten sonra tek bir vaazına rastlanamıyor. Acaba satanistler, şeytanın cennetteki anına saygı duyduklarından mı aşk ve tazimde bulunuyorlar?

“Her insan topluluğunu önderleri ile birlikte çağıracağımız o günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar, en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar.” İsra 71

Fetullah Gülen, 28 Şubat sonrası ABD’ye kaçacağı sırada cemaat üyelerine öyle bir tamim çıkardı ki, İslami her değerden ve ibadetlerden vazgeçtiği halde bir tek “PARA”’dan caymaması, kıblesini de ortaya koymuştu. Gerçekten vahiyde emredilen dosdoğru bir mümin olsaydı; şereflendirildiği İslam’ı canı pahasına savunur ve gerekirse hapis yatmaktan kaçınmazdı. Ancak amacının İslam değil, haçlıların yardımıyla vahiy aleyhtarı bir iktidar kurmaktı. Korkarım ki ülkemiz herhangi bir savaşa girdiğinde de vatanı terk edeceklerinden şüphe yoktur.

İşte, eşine bir daha başka hiçbir yerde rastlanılamayacak o adi, tabansız ve sömürü riyakârlık: Bakalım, bu belgeye de iftira diyebilecek misiniz?

1- Evlerde bulunan Risale-i Nur Külliyatları kaldırılacak. Herkes, bu eserleri sivil olan akrabalarının yanına götürecek.

2- Evlerden, Hocaefendi’nin kaleme almış olduğu eserler kaldırılacak. Kuran-ı Kerim’den başka hiçbir dini kitap kalmayacak.

3- Evlerin giriş kısmına, hatta dış kapı açıldığında görülebilecek yerlere Atatürk’ün fotoğrafları asılacak. Odalarda, 10. Yıl Nutku ve İstiklal Marşı duvarlarda olacak.

4- Evlerde, görünür kısımlarda, Nutuk gibi kitaplar bulunacak.

5- İşyerine giderken Sabah, Milliyet, Cumhuriyet gibi gazeteler alınıp götürülecek ve işyerinde herkesin görebileceği yerlere bu gazeteler konacak.

6- Zaman gazetesi, Aksiyon, Sızıntı gibi dergilere başka isimler altında abone olunacak. Dergi ve gazete ücretleri yatırılacak. Fakat kesinlikle ev adresi verilmeyecek. Bu yayınlar evde bulunmayacak.

7- Telefonlar istihbarat birimleri tarafından dinlenildiğinden, telefonlarda kesinlikle dini konuşmalar yapılmayacak. Selam verilmeyecek. Hatta hayırlı sabahlar bile denilmeyecek. İyi günler, günaydın türü konuşmalar yapılacak.

8- Telefonda hizmetler hakkında konuşma yapılmayacak. Hiçbir elemanın ismi zikredilmeyecek. Adres verilmeyecek. Sohbet yapılacak evler hakkında konuşulmayacak.

9- Eğer herhangi bir evde buluşma olacak ise telefonlarda kodlu konuşulacak. Mesela ‘Bu akşam maçı nerede seyrediyoruz?’, ‘Bu akşam bizde okey oynayalım mı?’ ‘Gelirken şu isimleri de çağır’ gibi.

10- Cuma namazına üç hafta üst üste gidilmeyebilir. Bu nedenle birimlerde bulunan elemanlar üç gruba ayrılacak. Her hafta bir grup gizlice Cuma namazına gidecek. Diğer kalan iki grup birimlerinde kalacak. Birim amirlerinin gözleri önünde bulunarak dikkat çekilmeyecek. Hatta mümkünse, Cuma namazı vaktinde, Polis Evi’nde birim amirleri de çağrılarak yemekler tertiplenecek. Kurum içinde bulunan halı sahalarda yine birim amirleriyle maç yapılacak.

11- Kesinlikle hiçbir vakit namazı işyerinde kılınmayacak. Cem edilecek. Yatsı namazında evde topluca kılınacak.

12- Çöp kutularından boş bira kutuları ve içki şişeleri toplanacak. Evdeki çöpler dışarı konduğunda bu şişe ve kutulardan birkaç tanesi çöpün görünen kısımlarına konulacak.

13- İşyerinde kendi cemaatimizden başka bir grubun ya da cemaatin elemanlarının başı derde girdiğinde kesinlikle yardım edilmeyecek. Hatta görmezlikten gelinecek.

14-İşyerinde lehimizde ve aleyhimizde cereyan edilecek tüm konular anında bağlı olunan imama bildirilecek.

15- Önceden hanımlarının başları açık olup sonradan kapananlar, eşlerinin başını açacak. Eşinin başını açan her eleman eşiyle beraber birim amirlerinin görebileceği yerlere gidecek. Mesela; polis evine yemeğe veya bayramda bayramlaşmaya.

16- Önceden hanımlarının başları kapalı olsa dahi önemli yerlerde çalışanlar mutlaka eşlerinin başını açacak.

17- Akademi, kolej ve polis okulu öğrencileri hafta sonunda dershanelere gönderilmeyecek. (Dershaneden kasıt cemaatin evleri veya kendilerine ait dershaneler olsa gerek.)

18- Tüm öğrencilerle pastane ve lokal gibi yerlerde buluşulacak.

19- Tüm akademi, kolej ve polis okulu öğrencileri mutlaka bilgisayar kursuna gidecek.

20- Kurban bayramlarında hiçbir eleman kurban kesmeyecek. Deri toplama işine girmeyecek. Fakat tam bir kurban parası imama verilecek ve bu para hizmete aktarılacak. Hizmetten bu elemanlara sadece bir but gönderilecek. Böylece deri toplama işi olmayacak. Herkes kurban kesmiş olacak. Çevreye de kurban kesmedik denecek.

21- İşyerinde ve çevrede lâiklik ve Atatürkçülüğü öven konuşmalara iştirak edilecek. Dini öven konuşmaların olduğu gruplardan uzak durulacak.

22- Son alınan duyumlarda MİT, Emniyet Genel Müdürlüğü’nde çalışan tüm amir sınıfı personelin adreslerini tespit etmiş ve bu amirlerin evlerine giderek bir adres sorma bahanesi ile kapılar çalınıp hanımlarının kapalı olup olmadıklarını tespit etmektedir. Bu nedenle evlerde kadınlar başı açık duracak ve kapı çalındığında başlar açık olarak kapılar açılacaktır.

“İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.” Ali İmran 175

“Buyurdu ki: Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim; işitir ve görürüm.” Ta-Ha 46

Hiç yorum yok: