12 Kasım 2011 Cumartesi

Fetullah Gülen, mahir bir şairdir…

Sözlerindeki sisli üslubunu edebi ve şiirsel akışla zenginleştirmesi anlaşılmazlığını gizlemekte, dolayısıyla büyük bir çoğunlukça ne kastettiği apaçık bilinemese de eski ve yeni imajı gizemine ayrı bir anlam kazandırmaktadır. Bilinçli olarak seçtiği sözcüklerin felsefi boyutu her ne kadar bilmeceye neden olsa da, herkes kendince yorumlar çıkararak müspet yargıya varmakta, böylece dokunulmaz kılınmaktadır.

Hümanist ve tavizci düşüncesi içyüzünü perdelese de, maksadındaki anlam aramanın gerekliliği ya da din gibi temel kuralları olan ilahi yapıyı tahrip etmiş olması dikkate alınmamakta, dolayısıyla uyandırdığı benliksi duygular yanlışı doğrulaştıran ikna etkisini güçlenmektedir. Böylece kurallara itaat eden değil kurallar koyan bir Gülen olarak hatasız ve kusursuz tanrısallığa yüceltilmesi, batıl kalplerin kaçınılmaz öznesidir. Gerçek kaçırır, yalan yakınlaştırır…

Müminleri başka inançlara ve karmaşıklığa sürükleyen Gülen; ölçülü, kafiyeli ve sanatsal dizeleriyle öyle etki uyandırıyor ki, verdiği öğütlerle kurmak istediği düzen veya dinin temel dayanağına ihtiyaç duymaksızın her söz ve davranışı “mutlak doğru” algılanmakta, böylece Gülen’e karşı gelmek, Allah ya da Resulüne karşı gelmekle özdeşleştirilebilmekte hatta daha da şiddetli bir öfke doğurabilmektedir.

Kalplerde kurtarıcı bir tanrı ama sözlerde din kahramanı bir ulema olmakla payelenmiş Gülen’den bir başkasının Kur’an’ı anlayamayacağı, yorumlayamayacağı, fetva veremeyeceği, insanları tevhid inanç temelinde bir araya getiremeyeceği, safları birleştiremeyeceği ve dualiteyi değiştiremeyeceği anlayışı; Allah ve Resulünden ziyade her şeyi bilen Gülen’i egemen kılmaktadır. Dolayısıyla ırki ve dini ayrılıkları küresel barış adı altında dinler arası diyalog sonrası bütünleşmeyle aşılabileceğini sanan şair ve hümanist Gülen; Allah’ın ifadesiyle şaşkın şaşkın ilerlemekte ve ardına takılanlarda sapıklaşmaktadırlar. Kalplerini Allah’a değil, Gülen’e döndürenler mümin sayılabilir mi?

Yapamayacağı şeyi söyleyenden daha yalancı, iftiracı, günahkâr ve sapkın kim olabilir?

“Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O’dur. Şeytanların ise kime ineceğini size haber vereyim mi? Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler. Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar. Şairler, onlara da sapıklar uyarlar. Baksana onlar her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar. Ve onlar yapamayacakları şeyleri söylerler.” Şuara 220-226

Şair F. Gülen’in Samanyolu Tv’de yayınlanan barış ve diyalog adına verdiği mesajsı şiiri:

Birileriyle böyle temasa geçerken köprüler tesis ederken, âleme bağrımızı açarken, bir ayağımız işin merkezine Hz Mevlana ifadesiyle yerleştirip diğer ayağımıza 72 millet, 100 küsur millet, şimdi 140 ülke falan diyorlar ya, 140 ülke böyle açtılar, herkesi bağrınıza basarsınız ama bilmek lazım ki biz ne kadar doğru ne kadar sevgiyle Mevlana gibi böyle herkese bağrımızı açsak bile fakat gelip onun yüzüne bir böyle hısımdır kâfirsen 72 millet ayağını uzatıyorsun, var mı Müslümanlıkta böyle bir şey diyen böyle bugünün de yani işte bu şeyler Selçukluların son dönemi ki bu Keykubat döneminde Konya’ da. Evet, nefret etmiş insan ve bunları da görmüş hep kendisine zındık demişler, sapık demişler, serseri demişler her şeyi demişler. Onlara bile bağrını açmış size de benim sabrım sinem açık, kalbime girdiğiniz zaman, ayakta kalma endişesine kapılmayacaksınız. Sizin için de bir iki sandalyem var kalbimde hazır. Bence bugün de denmesi gerekli olan şey budur, yani herkesin kendi içimizde böyle mezhep farkı falan filan gözetmemek, herkese karşı bağrımızı açmamız lazım. Bir taraftan böyle inanca saygı, imana saygı aynı duygu ve aynı düşünceyi paylaşmaya saygı bulurken diğer taraftan O nu unutmamak lazım. İnsan, Allah’ın sanatı insana saygı duyulur. Kendi değerlerimizi çokça alınır çok yürekli yaşamamız lazım. Başkalarının anlayışlarına başkalarının telakkilerine dünya görüşlerine hayat felsefelerine saygılı olmak ayrı şeydir. Kendi değerlerimizi kusursuz milimi milimine yaşamak ayrı bir meseledir, şeydir ve bunları yaşarken de bizi bu yanımızla değerlendirebilirler yani. Bizim kusurumuzdan sonra ikinci kez onlarda o türlü düşüncelere balik olan salik olan o şeydir. Efkarın hercümerç olduğu dönemde Hz. Mevlana’nın eda ettiği misyon çok önemlidir. İşte söven adama, sultanım sinem sana da açık gel seni de bağrıma basayım der. Bence günümüzde buna ihtiyaç var, mukabele de bulunmamak lazım, bunları yarın için bile utandırmamak adına bence onları duymazlıktan gelmek lazım, kortekse bazı olumsuz şeylerin kapılarını kortekste kapamak lazım. Hiçbir şey orda hissedilmemeli. Kötülükleri unutma mevzunda ciddi gayret göstermeli. Benim yaptığım kötülüğü bir iyilik varsa şayet bir iyilik yapmış bir zaman sizi de bir mümin olarak görebiliriz demiş çok güzel bir laf, ben de kendime hakikaten böyle bakıyorum görülebilir ancak. Çünkü Allah bilir hakiki mümini, buna aferin çekmeli. Çok teşekkür ederim buna ihtiyaç var. Her şeyin altüst olduğu üst üste deformasyonların yaşandığı efkârın allak bullak olduğu bir dönemde bu türlü olumlu tavırlara davranışlara düşüncelere ihtiyaç var. Bayramlar inşallah bunları hatırlatır.

Yaratıcı Allah’ın açık ve seçik buyruklarına tefsir ihtiyacı bulan Gülen’in şiirini de biz yorumlamayalım…

“Biz ona (Peygamber’e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah’tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.” Yasin 69

Öncelikle Mevlana’ya atfedilen “ne olursan ol yine gel” sözü vahye aykırı ve İslam dışı seküler bir hümanist söylemdir. Çünkü Allah, ancak iman etmiş Müslümanları tek safta toplamış, kendilerinden olmayanların dışlanmasını emretmiş ve ilişkilerle ilgili uyarılarda bulunmuştur. Bununda en somut kanıtı, Mekke ve Medine gibi kutsal şehirlerin gayrimüslimlere haram kılınması, hiçbir şart ve koşulda İslam’ı kabul etmeksizin oralara girmelerinin yasak olmaları gibi birçok hüküm. Acaba Gülen’in istikbaldeki hedefinde gayrimüslimlere Mekke ve Medine kapılarını açmak var mı?

Gülen’in dinler arası diyalog temelinde dinleri uzlaştırıcı ve birleştirici misyonunun doğurduğu tepkiyi geri püskürtebilmek için Mevlana felsefesine sığınarak, “bir ayağımız işin merkezine Hz Mevlana ifadesiyle yerleştirip diğer ayağımıza 72 millet, 100 küsur millet, şimdi 140 ülke falan diyorlar ya” gibi geveleyip, Mevlana’nın asıl ifadesindeki “Ben bir pergel gibiyim, bir ayağım şeriatta durur, diğer ayağımla dünyayı dolaşırım” sözündeki “şeriat kelimesini dahi telaffuz etmekten kaçınması, şüphesiz dostlarının düşman olduğu şeriat karşıtlığındandır. Zaten Gülen ve müttefiklerinin asıl savaşları şeriat değil midir? Amacı; Allah iradesine kayıtsız-şartsız teslim manası taşıyan İslam’ı, Allah iradesinden çıkarıp Vatikan’ın iradesine sokmak olmasaydı, Kur’an’dan başka dostlar edinir miydi?

“Rabbinizden size indirilene (Kur’an’a) uyun. O’nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!” Araf 3

Gülen, hümanist odaklı şiirinde; “herkesi bağrınıza basarsınız ama bilmek lazım ki biz ne kadar doğru ne kadar sevgiyle Mevlana gibi böyle herkese bağrımızı açsak bile fakat gelip onun yüzüne bir böyle hısımdır kâfirsen 72 millet ayağını uzatıyorsun, var mı Müslümanlıkta böyle bir şey diyen böyle bugünün de yani işte bu şeyler Selçukluların son dönemi ki bu Keykubat döneminde Konya’ da. Evet, nefret etmiş insan ve bunları da görmüş hep kendisine zındık demişler, sapık demişler, serseri demişler her şeyi demişler. Onlara bile bağrını açmış size de benim sabrım sinem açık, kalbime girdiğiniz zaman, ayakta kalma endişesine kapılmayacaksınız. Sizin için de bir iki sandalyem var kalbimde hazır” dizeleriyle Hz. Muhammed (S.A.V)’in vahiysel duruşunu değil de Mevlana’nın küfür ehli gayrimüslimlere bağrını açmasını rehber edinmesi, davasının asıl özünü de ikrar etmektedir. Gayesi Peygamberimiz gibi Allah’ın emirlerini tebliğ ve itaat etmek değil, küfür ile iman ehlini sözde insanlık adına tek çatı altında bütünleştirmektir. Acaba Allah’ın Resulü, ifade ettiği 72 millete bağrını açarak hak yola davet etmedi mi? Adil davranmadı mı? Irk ve inançlardan dolayı ayırıma girişip zulme mi kalkıştı? Zorla İslam’ı mı kabul ettirdi? Yeryüzünün en ücra köşesine kadar vahyi tebliğ yapmadı mı? Allah’ın hükümlerini ve Peygamberimizin hadislerini bozan, değiştiren ve dünyadaki iktidar gibi az bir bedele satanlar; serseri, zındık ve sapık değil de nedirler? Allah’ın sapık dediğine muttaki mi denmelidir?

“Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Allah’tan korkun; eğer müminler iseniz.” Maide 57

Allah ve Resulünün düşmanlarına bile sinesini açabilmiş Gülen’in kalbi, cehennemi değil de nedir? İman etmiş hangi mümin o kalbe girmek ister ve yer bulma endişesi taşır? Yoksa Gülen’in kalbi tanrısal mı ki giren hidayete kavuşuyor?

“İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında “İnandık” derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden ölün! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir.” Ali İmran 119

Devam ederek; “yani herkesin kendi içimizde böyle mezhep farkı falan filan gözetmemek, herkese karşı bağrımızı açmamız lazım. Bir taraftan böyle inanca saygı, imana saygı aynı duygu ve aynı düşünceyi paylaşmaya saygı bulurken diğer taraftan O nu unutmamak lazım. İnsan, Allah’ın sanatı insana saygı duyulur. Kendi değerlerimizi çokça alınır çok yürekli yaşamamız lazım. Başkalarının anlayışlarına başkalarının telakkilerine dünya görüşlerine hayat felsefelerine saygılı olmak ayrı şeydir.” Oysa Gülen, mezhep farkını değil din farkının misyonunca olumsuzluğu üzerinde çaba sarf etmekte, dolayısıyla tepki çekmemek için dini, mezheple manipüle ederek kötü ve yanlış dâhil her şeye bağrını sonuna kadar açmaktadır. Allah’a imanı yeterli bulan Gülen, gayrimüslimlerle aynı duygu ve düşünceleri paylaşılmasını savunmakta, Allah’ın sanatı diye nitelendirdiği insana kayıtsız saygı duyulma mecburiyetini vurgulamaktadır. Acaba sadece insan mı Allah’ın sanatı? Ne yazıktır ki müttefiki İslam düşmanı barbarlara, kıydıkları Müslümanlardan dolayı hiçbir eleştiri getirmemekte, sanki suçlu ve günahkâr Müslümanlarmış gibi sürekli gayrimüslimlere karşı saygıda bulunulma gerekliliğinin altını çizmektedir. Allah, Resulü ve Müslümanlara saygı duymayanlara saygı da bulunabilinir, bağra basılabilir ya da dost edilebilinir mi?

“Eğer onlar Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene iman etmiş olsalardı onları (müşrikleri) dost edinmezlerdi; fakat onların çoğu yoldan çıkmışlardır.” Maide 81

Ayrıca bırakın küfrü imana tercih etmiş bir yabancıyı, baba ve kardeş bile olsa veli ya da dost edinilmemesi emrolunmuş, aksi davranışta bulunanlar açıkça zalim ilan edilmişlerdir.

“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.” Tevbe 23

…“Efkarın hercümerç olduğu dönemde Hz. Mevlana’nın eda ettiği misyon çok önemlidir. İşte söven adama, sultanım sinem sana da açık gel seni de bağrıma basayım der. Bence günümüzde buna ihtiyaç var, mukabele de bulunmamak lazım, bunları yarın için bile utandırmamak adına bence onları duymazlıktan gelmek lazım, kortekse bazı olumsuz şeylerin kapılarını kortekste kapamak lazım. Hiçbir şey orda hissedilmemeli. Kötülükleri unutma mevzunda ciddi gayret göstermeli.” Hâlbuki Allah, kötülüğün temsilcisi şeytan ve dostlarına karşı asla taviz verilmemesini, hakkın, doğrunun, adaletin, barışın ve iyiliğin egemen olabilmesi için sert bir mücadele yapılmasını şart koşarken; Gülen ise, düşünce ve duyguların sahibi, fıtratları yaratan, kalplerde saklı olanı bilen, mahlûkatın ne yapacağını ve kötünün nasıl sindirileceğini tayin eden Allah’ın mutlak ceza hükmünü insanlık dışı olmakla suçlarcasına mukabelede bulunulmamasını ve zalimlerin eziyetlerini duymazlıktan gelinmesini öğütleyebiliyor. İnsanı yaratan ve merhametli olan Allah mı, yoksa F.Gülen mi? Eğer olumsuz şeyler, kortekste (beynin insan davranışlarını kontrol eden kısmı) kapatılabiliniyorsa; neden emperyalist dostlarına telkinde bulunup da Müslüman işgal ve katliamlarını engellemiyor? Haksızlık karşısında hiçbir şey hissetmeyen ve susmayı “insana saygı” erdemliği sayan Gülen, apaçık şeytanın elçiliğini yapmaktadır. Acaba Allah ve Resulünden daha çok mu insana hoşgörü ve sevgi duyuyor ki, ne kadar vahşi ve zalim olsalar da kötülüklerine ceza verilmemesini ve işledikleri canavarlıkların unutulmasını istiyor? Ayrıca Allah, neden cehennemi yarattı? Neden Allah, kâfirleri insan oldukları halde lanetliyor ve onlara karşı cihad emrediyor?

“Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer ne de kötüdür!” Tahrim 9

“Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlara karşı savaşın ve onlar sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah sakınanlarla beraberdir. “ Tevbe 123

“Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O’ndan da) yardım göremezsiniz!” Hud 113

“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Hz. Muhammed (S.A.V)

…“Benim yaptığım kötülüğü bir iyilik varsa şayet bir iyilik yapmış bir zaman, sizi de bir mümin olarak görebiliriz demiş çok güzel bir laf, ben de kendime hakikaten böyle bakıyorum görülebilir ancak. Çünkü Allah bilir hakiki mümini, buna aferin çekmeli. Çok teşekkür ederim buna ihtiyaç var. Her şeyin altüst olduğu üst üste deformasyonların yaşandığı efkârın allak bullak olduğu bir dönemde bu türlü olumlu tavırlara davranışlara düşüncelere ihtiyaç var.” İnsanın işlediği suçlar ve günahların affı tamamen Allah’ın dileğinde olup, hiç kimsenin tahminsi dahi olsa hüküm verebilmesi söz konusu değildir. Allah’ın bir buyruğuna karşı gelmek nasıl kişiyi kâfir yapabiliyorsa, samimi duygularla af dileyip tövbe etmesi de O’nun rahmetinde saklıdır. Tağutun peşine takılan Gülen’in İslam’ı alay ve oyun konusu yapanlarla giriştiği ittifak, ayetleri nefsi doğrultusunda eğip bükmesinden sonra geçmişteki iyiliklerine güvenerek mümin kalabileceğini düşünmesi, şüphesiz Allah’ın takdiridir. Ancak Ali İmran Süresi 90. Ayette: “İnandıktan sonra kâfirliğe sapıp sonra inkârcılıkta daha da ileri gidenlerin tevbeleri asla kabul edilmeyecektir. Ve işte onlar, sapıkların ta kendisidirler.”

Gülen, haksızlıklar ve küfür karşısında susmanın olumlu bir düşünce ve tavır olduğunu beyan ediyor, Allah ise savaşılmasını! Kim doğru söylüyor ve kime itaat etmeliyiz?

Gülen’in kendince yaptığı iyiliklere ve geçmişteki imanına itimat ederek, asiliği ve ihanetinin bağışlanabileceği umuduyla af edilebileceği düşüncesi, sanırım şeytanın Allah’ın affına güvendirerek kendisini nasıl kandırdığının bir yanılgısı olsa gerek. İslam’ı deformasyona uğratmasının ve müminlere Allah’a değil de kendisine itibar ettirmek istemesinin bedelini mutlaka ağır ödeyecek

“Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evladı, ne evladın babası namına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” Lokman 33

Allah, birçok ayetinde sadece İslam’a iman etmiş Müslümanları müjdeleyerek şereflendirmiş, diğer inanç sahiplerini kâfir, müşrik, münafık, fasık ve zalimlikle aşağılayıp safları kesin bir hatla ayırarak; Müslümanların onların arzularına uymamasını, dostluk kurmamasını, boyun eğmemesini, Allah hakkında tartışmamasını, inkârlarında aralarında bulunmamasını, asla doğru yola gelmeyeceklerinden ayetlerin tebliğ edilmemesini, uzak durulmasını, cezadan kaçınılmamasını ve mutlaka cihadsı bir mücadele yapılmasını buyurmuşken; Allah iradesine rağmen Gülen; hümanist şairliğiyle şeytanı ortadan kaldırabilecek bir ittifakla yapıyı ters yüz edip sadece iyiliğin hâkim olabileceği bir düzeni mi inşa edebilecek?

“İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tağut (batıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.” Nisa 76

Kimin dost kimin düşman, kimin doğru yolda kimin sapmışların yolunda olduklarını Allah açıkça bildirmiş, dolayısıyla ayetler hakkında ileri geri konuşarak zanlarınca hoşgörü temennileriyle zalimlerle işbirliği içinde bulunanların Allah iradesini ve asla değişmeyecek olan “o kitap”’taki yazgıyı başkalaştıramayacağı kesindir.

“Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak.” En’am 112

Şair Gülen gibi yaldızlı sözler fısıldayan münafıklar, asla emellerine ulaşamayacaklardır. Her kim Gülen’in Hakk yoldan uzaklaştıran davetlerine intisap ederse, bilmelidir ki davet ettiği şeyin ne dünyada ne de ahirette değer bir tarafı vardır.

“Gerçek şu ki, sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da ahirette de davete değer bir tarafı yoktur. Dönüşümüz Allah’adır, aşırı gidenler de ateş ehlinin kendileridir. “ Mü’min 43

“Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma.” En’am 68

“Allah düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah kâfidir.” Nisâ 45

Hiç yorum yok: