3 Ağustos 2010 Salı

Acıma yok, tepeleme var…

Öncelikle halk düşmanı hain rütbelileri tutuklayan İstanbul 10.Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimlerini; baskı, şantaj ve tehditlere meydan okuyarak adaletin yerini bulması adına gösterdikleri vicdani cesaret ve kararlılıktan tebrik ediyor, katledilmeyi düşünülen halkımıza güven ve umut tesis ederek, tedirgin oldukları gelecek yarınlardan bir korku duyulmaması emniyeti vermelerinden kahraman ilan ediyorum.

Halkın ırzını, namusunu, vatanını, evladını, malını ve canını teslim ettiği komutanların ideolojik gerekçelerle emanete ihanet edip insanları hayvanmışçasına itlaf emellerini insani hiçbir düşünce savunamaz. Ancak insan kisvesindeki yaratıkların gerek hukuk gerek TSK gerekse masumiyet karinesini gibi argümanları istismar ederek aklama girişimleri, insan düşmanı teröristlerin nasıl bu kadar cüretkâr ve gaddar olabildiklerine açık bir delildir.

Adaletsizliği işleyenin çekenden daha sefil olduğu gerçeği; maalesef rütbe, makam ve aydın şöhretli pespayeleri kamufle etmeye yeterli olabilmektedir. Kamuoyuna deşifre olan onca delilere rağmen insanlıktan çıkmış acımasızları müdafaaya, koruyup kollamaya çalışanların muhakeme edebilen insanlar olamayacağı aşikârdır. Ne var ki vicdandan yoksun maskelilerin halkı ve yargıyı etkileyerek suçluları masumlaştırılabilme çırpınışları aklıselim vatandaşlarımızca itibar görmemesi, aklın tanımıdır.

Mafya ve terörist âleminde olduğu gibi oligarşik güçlerin raconları bırakın halkı, kendi yakınları, hatta aile bireylerini dahi öldürmeye odaklı bir vicdansızlık taşımaktadır. İdeolojileri aleyhine herhangi bir düşünceyi dahi kanla bertaraf etmeye yemin etmiş canilere duyulabilecek zerrecik bir acıma veya kayırma, daha korkunç felaketleri doğuracak bir tetiklemeye neden olmaktadır. Bundan dolayı insanlığın, ülkenin ve halkın bekası için acımasızlıkla bütünleşmiş insafsızlara karşı adaletten asla taviz verilmemeli; referansları, rütbeleri, makamları ve kariyerleri adaletin egemenliğine mani olmamalıdır.

Onuru, vicdanı, zaferleri ve kahramanlıklarıyla tartışılmaz bir şöhrete sahip TSK’ni abluka altına alan Müslüman düşmanı laik Ergenekoncuların ordu komutasındaki hâkimiyetleri, sadece TSK’yı değil halkımızı da derinden tehdit etmekte; kimilerinin eyleme dönüşmemiş bir plan ya da düşünce olarak geçiştirmeye çalışarak cezasız kalmalarını talep ettikleri hainlerin fırsatını yakaladıklarında daha beterini yapma intikamında olacakları gelişmelerden anlaşılmaktadır. Oysa iddialar ve ortaya konan deliller sokaktaki bir adi suçlunun planları değil, yetmiş milyonluk halkı acımadan tepelemek isteyen silahlı ve tehlikeli bir terör örgütüyle ilgilidir. Üstelik devletin kalbinde görev yapan silahlı bir teşkilat…

Halk ve hükümet düşmanı bu kadar çok general ve amiralin fail olabilmesi ürkütücüdür. Sanki Genelkurmay’ın tamamı Ergenekoncuymuş gibi bir tablo yansıyarak YAŞ’ta yapılması düşünülen terfilerde tutuklanan ve yargılanan subayların yerine kimin getirileceği tartışması apaçık bir vahamettir. Adı terörizme karışmış subayların terfisindeki ısrar, başarılamamış darbenin yeniden ifası için midir? Geçmişte de hep böyleydiler de bugün mü deşifre oldular? Sayılarının çokluğu dokunulamaz diktatörlüklerinin yargıdan muaf tutulmalarının bir sonucu değil midir?

Pkk terörü, askerlerimiz ve halkımızı deşerken ve ülkeyi bölmeye niyetlenmişken; nasıl oluyor da teröre değil de masum ve mağdur halkın dinine savaş açtılar? Şerefli TSK’ni komuta edenler, nasıl oluyor da Ergenekon Terör Örgütü gibi asi bir yapılanmanın içinde yer alabildiler? Neden pkk’ya ve ülkemizde emelleri olan düşmanlara acımayıp tepelemediler de camileri ve Müslümanları hedef seçtiler? Nasıl oldu da halka karşı pkk ile işbirliğini sindirebildiler? Askeri okullar ve harp akademilerindeki din karşıtı eğitimlerle Müslüman Halka ve seçtiği hükümete karşı düşman yetiştirilmelerinin nedeni vahiy değil de nedir?

Perdenin açılmasıyla aydınlanan gerçek, artık rütbelilerin dikta ettiği düzeni sarsıp güveni yok ettiğinden, bundan böyle cübbelilerin hükmedeceği bir yapılanmayla yüksek yargı oligarşisini muhafaza edebilecek manevralara girişilmiştir. CHP’nin sinsi bir manipülasyonla yüksek yargının etkisini devam ettirebilmek için yargının ideolojik yapısını delecek olan referandumdan hayır çıkabilmesi için öyle bir hileye kalkıştı ki, ani bir atakla TSK İç Hizmet Kanunun 35. Maddesinin değiştirilmesi teklifini getirerek, güya darbeye meşruiyet kazandıran gerekçeyi ortadan kaldırmaya gönüllüymüş. Hâlbuki darbeyi yasaklayan Anayasa’nın tartışılmaz maddeleri darbecilere caydırıcı olmamış, işledikleri cinayet ve işkencelere rağmen dokunulmaz kılınabilinmiştir.

Oysa komutanlara sivil yargı yolu açılması, zaten darbe heveslilerini zincirleyen en hayati bir düzenlemedir. Anayasa Değişiklik Paketine “hayır” diyen, Ergenekon Terör Örgütünün avukatlığını yapan ve acımasızlara söz söyletmeyen CHP’ye birden ne oldu da söz konusu 35.maddeyle ilgili mahşerin şövalyelerini dizginleyecek bir duruşun yanlısı olabildi? Zaten darbelerin, muhtıraların, baskıların ve Kemalist terör örgütlerinin nedeni CHP Diktatörlüğü’nü muhafaza edebilmek değil midir? Eee, nasıl olsa halkımız aptal!

Kişiyi veya düşünceyi özde değil de sözde değerlendirdiğinizde aydınlığa kavuşabilmeniz mümkün değildir. MHP’de aynı hileyle tanrısı bozkurt’u, Demirel’de masonik felsefeyi kalplerinde gizleyerek ve laikliğin Allah’a olan iman ve inancı reddeden temel doktrinini saklayarak Müslümanları aldatmadılar mı? Hükümete ve halka karşı gizli veya aşikâr yekvücut birleşmiş CHP-MHP-BDP, Genelkurmay ve yüksek yargıdan müteşekkil Anıtkabir Tapınak Şövalyelerinin hedefi, yalnızca İslam ve iman etmiş Müslüman halktır. Ancak kötülerin iyi yanları; yalan, hile, ihanet, acı ve dehşetin anahtarı olmaya devam etmektedir.

Hiçbir pazarlık ve çıkar ilişkisi, adaleti lağvedecek bir felakete kurban edilmemelidir. Özellikle hükümetin terörist general ve amiralleri salıverip aklayacak bir menfaat arayışına girerek iktidar pazarlığı yapması, tartışılmaz bir adalet cinayetidir. Gerek adı olup kendi olmayan Milli Savunma Bakanı, gerekse İçişleri Bakanının suçlu subayları görevlerinden almayıp görevlerini sürdürmedeki çıkarsı duyarsızlıkları, korku içindeki halka bir ihanet değil de nedir? Güne değil geleceğe odaklanılması ve adaletin mukim kılınması siyasettin felsefesidir. Lakin endişe duymakta ve gelişmelerin filizlenen adaleti yeniden öldürecek bir sonuç doğurabileceği telaşı içindeyim.

Referanduma kadar sürecek olan terör saldırıları, cinayetler, provokasyonlar ve gerilimlerin sorumlusu Anıtkabir Tapınak Şövalyeleridir.

Genelkurmay, ayyuka çıkıp TSK’in itibarını ve güvenini yıkan yasadışı bağışlanamaz ihanetlerle ilgili halkından özür dileyip suça karışmış mensuplarını dışlayacağına doğrudan sahip çıkarak, hukuki manevra ve taktiklere başvurması çok büyük bir felakettir. Acaba halktan ve adaletten yana tek bir mensubu bulunmamakta mıdır?

“Öyle büyük boş laflar vardır ki içinde bir millet esirdir.” S.Lec

Hiç yorum yok: