5 Şubat 2015 Perşembe

Sen ancak haçlı-siyonistlerin köpeğisin!



Haçlı-siyonist terörizminin Arap Dünyasındaki habis taşeronu Ürdün Kraliyetinin kim olduğunu biliyor musunuz?

Ürdün Kralları eşittir ihanet demektir. İslam’a, ümmete, hilafete, Mekke’ye, Medine’ye ve Müslümanlara karşı giriştikleri ihanetlerle tarihe geçmiş Ürdün Kraliyetinin hâlâ varlık sürdürebilmesi, şüphesiz Allah’ın Ürdün Halk’ına layık gördüğü lanetten başka bir şey değildir. Dolayısıyla şeytani Krallığı muhafaza eden ve Allah’ı, krallarına ortak koşan Ürdün Halk’ı asla kurtuluşa erişemeyecek, ne dünyada ne de ahirette huzur ve güven içinde kalabileceklerdir.

I.Dünya Savaşında İngilizlerle işbirliği yaparak Arap Yarımadasının kendisine verilmesi karşılığı Osmanlı Hilafet Devletine ihanet eden Ürdün’ün kurucusu ve ilk kralı Şerif Hüseyin, Arapları Osmanlıya karşı kışkırtarak öyle bir fitneye elebaşılık yapmıştı ki, İngilizler adına Müslüman Araplarla Türkleri birbirlerine kırdırmış, kâfirlerin girmesi yasak olan haram şehirler Mekke ve Medine’ye İngiliz askerlerini sokarak güvenliği sağlayan Türk askerlerini katlettirmiş ve Osmanlının Arap Yarımadasından çıkarttırarak İngilizlerin egemenliğe terk ettirmişti.  
             
Azılı Müslüman Türk düşmanı ve şimdiki Kral Abdullah’ın büyük dedesi olan Şerif Hüseyin, İngilizleri Arap Yarımadasında hâkim kılması akabinde Yahudilere, Filistin topraklarını para karşılığı peşkeş çekmiş ve İsrail devletinin kurulmasını sağlamış bir haindi.

İngiltere'nin Mısır elçisi Henri Mikmahun, 1915'te Şerif Hüseyin'e bir teklif götürmüştü. Bu teklifte, Şerif Hüseyin'e, Arapların Osmanlılardan ayırarak bağımsız devlet kurmalarına yardımcı olması durumunda kendisine de halifelik verileceğini vaat etmiş ve halifeliği elde etmesi akabinde Filistin topraklarına Yahudilerin yerleştirilmesine ve bu topraklarda bir Yahudi devleti kurdurulmasına yardımcı olması sözünü de Şerif Hüseyin’den almıştı.  Çünkü Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid Han, Yahudilerin Filistin topraklarında devlet kurmalarına şiddetle karşı çıkmış, hatta Siyonizm tehlikesine mani olabilmek için Filistin’in bütün topraklarını Osmanlı Hanedanının mülkü haline getirmişti.

Sultan II. Abdülhamit Han, Osmanlının çok zor günler yaşadığı dönemde, Yahudilerin Filistin’de toprak edinebilmeleri adına dudak uçurtan ve Osmanlıyı ihya edebilecek muazzam tekliflerine karşılık, kanla sulanarak vatan edinilmiş Filistin halkına ait topraklardan bir karış olsa dahi verebilmesinin mümkün olamayacağını belirterek, Yahudileri yanından kovmuştu.

Hain Şerif Hüseyin, İngilizlerin vaatlerine kanarak 10 Haziran 1916'da Osmanlılara karşı isyan başlattı. Kâfirlerin girmesi yasak olan kutsal şehirler Mekke ve Medine’yi haçlılardan koruyan Peygamber aşığı cesur Türk askerlerini arkadan vurdurarak karınlarını deştirdi ve İngiliz askerlerini girmeleri yasak olan Medine’ye sokarak, Peygamberimizin kabri başta olmak üzere tüm şehri işgal ettirdi.

Aynı yıl, İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi devleti kurdurulması için gerekli şartların oluşturulmasını öngören “Sykes-Picot” anlaşması adı verilen bir anlaşma imzalandı. Zaten İngilizlerin Ortadoğu’daki Osmanlı hâkimiyetine son vermelerindeki amaç, Filistin topraklarında İsrail devleti kurdurabilmek içindi!

Çok geçmeden Şerif Hüseyin'in de muvafakat ve desteğiyle 1917'de İngiliz orduları Filistin topraklarına girdi ve Yahudilerin bu topraklara yerleştirilme işlemi hız kazanmaya başladı. 24 Temmuz 1922'de de şimdiki BM konumunda olan Milletler Cemiyeti, Filistin topraklarını resmen İngiltere'nin vesayetine verdi. Oysa o topraklar bizimdi ve apaçık bir işgaldi!

Şerif Hüseyin, Osmanlı’ya ve Filistin'e ihanet konusunda İngilizlere verdiği sözü yerine getirdi ama İngilizler ona verdikleri sözü tutmadılar. Kendisine bütün Arap yarımadasının yönetimini vermeyi vaat ettikleri halde, şimdiki Ürdün topraklarına razı ettiler ve haçlı-siyonistlerin temsilcilik görevini günümüze dek sürdürerek İslâm Âlemine sürekli ihanet ettiler.

Olaylar birbirini izledi ve 1947'de İngiliz güçlerin kademeli olarak Filistin'den çekilmesi ardından 1948'in başlarında İsrail'in kuruluşu ilân edildi. İsrail'in kurulmasıyla birlikte Filistin Halk’ı aleyhine zulüm ve savaş başladı. Bu kez Filistin Halkına ikince kez Şerif Hüseyin'in oğlu ve zamanın kralı Abdullah ihanet etti. Kral Abdullah, Filistin halkına destek amacıyla (!) İngiliz kumandan Glop Paşa'nın emrindeki ordusunu Filistin topraklarına soktu. İngiliz Glop Paşa'nın emrindeki Ürdün birlikleri Filistinlilere: "Artık biz düzenli bir ordu olarak olaylara müdahale ettik. Sizin böyle dağınık bir mücadeleye devam etmenize gerek kalmadı" diyerek, Filistinlilerin Yahudi işgalinden kurtardıkları bölgeleri ellerinden alıyor, sonra oraları tekrar Yahudilere teslim ediyorlardı. Bu sayede Yahudiler, 1948 olaylarında sınırlarını daha da genişleterek bugün yeşil hat olarak adlandırılan hattın içinde kalan bölgelerin tamamına hâkim oldular.

Kral Abdullah'ın bir suikast sonucu ölümünden sonra tahta geçen oğlu Talal deli olduğu gerekçesiyle İngilizlerin de müdahalesiyle 1952'de tahttan uzaklaştırıldı. Yerine oğlu Hüseyin geçti. Hüseyin o zaman henüz 17 yaşındaydı. Yakın tarih olduğu için, Kral Hüseyin’in de babası ve dedesi gibi Filistin ve İslâm davasına yaptığı akıl almaz ihanetleri şüphesiz hatırlıyorsunuzdur. Ve şimdiki Kral Abdullah’ta aynı amaç içinde ihanetin kalesi olma onursuz ve şerefsiz bayraktarlığını sürdürmektedir.

Ümmetin ve Müslüman milletimizin şerefi Osmanlı, hiçbir zaman dinine, kardeşine ve vatan topraklarına fiyat etiketi koymamış ve değersel hiçbir varlığını pazarlık konusu yapmamıştı. Ürdün’ün alçak kralları ise para, toprak ve saltanat uğruna her değerlerini satmışlar ve amansız düşman belledikleri Türkleri ve ümmeti hep arkadan vurmuşlardır.

Şimdiki Ürdün Kralı 2. Abdullah kalkmış; İslam Devletinin Ürdünlü hain pilotunu yakarak cezalandırması akabinde “acımasız bir savaş başlatacağını” uluyor. Ulan köpek, senin her yerin savaş olsa dahi, kendilerini Allah’a adamış cihad ehlinin karşısında durabilir misin? Büyük dedesi, dedesi ve babası nasıl haçlı-siyonistlere köpeklik yapmış bir hainse, kendisi de ihaneti devam ettiren bir köpektir!

Kanları, hayvan kanından bile daha adi ve ucuz olan kral diyor ki, “Ürdün hükümetinden bu katil gruba son darbeyi vurmasını istiyorum. Çünkü Muaz’ın kanı bu kadar ucuz değil. Hükümetin ve İslam âleminin bu olanlar karşısında birleşip, onlara gereken cezayı vermesini istiyorum. Bu yaptıkları ne İslam ile ve ne de başka hiçbir insani değerle bağdaşıyor. İslam âleminden, Ürdün’den ve koalisyondan bu teröristleri ortadan kaldırmasını istiyorum."

Hain dedesi Şerif Hüseyin’de aynı ulumalarla Arapları provoke ederek Türklerin üzerine saldırtmış ve argüman olarak ne kullanmıştı biliyor musunuz; “Türklerin karınlarında sizin altınlarınız var.”  Şimdi hain torun 2. Abdullah, sanki İslam’mış gibi İslam âlemine seslenerek, kraliyetini kurtarma peşindedir. Kulu olduğu haçlı-siyonist efendileri kendisine yetmiyor mu ki, dedesi gibi Müslümanları birbirlerine kırdırmak istiyor? 

Allah’ın üzerine yemin ederim ki, kendisi de tıpkı pilotu gibi yakılarak can verecek ve Ürdün Kraliyet hanedanı ve işbirlikçilerinden bir teki geride kalmamak üzere tamamı kendi topraklarında yakılacaklardır. İdam ettikleri mücahidlerin şehadetleriyle sevinmesinler; zaten o muttakiler, Allah’a ulaşmak için geciktirilen idamlardan dolayı üzüntü duymaktaydılar. Dünyada bir kere yakılarak ölecekler ama ahirette ise hiç ölmeyip sürekli ateşin içinde kalacaklardır.

“Ateşten çıkmak isterler, fakat onlar oradan çıkacak değillerdir. Onlar için devamlı bir azap vardır.” Maide 37

1 yorum:

muratS dedi ki...

Ürdünün ve islam dünyasındaki diğer ürdünlerin (isminin Ürdün olmasına gerek yok) ne olduğunu gayet güzel ortaya koymuşsunuz.