13 Temmuz 2014 Pazar

El Kaide gibi IŞİD’e de sırt çeviren;



Ne yahudilerin ne hıristiyanların ne de budistlerin katliamlarından, işgallerinden, zorbalıklarından, caniliklerinden ve sömürülerinden şikâyet etme hakları yoktur.

Allah’a, hak ve adalete kendini adamış Müslüman bir iktidar yok ki, ümmete yapılan saldırıların ardı arkası kesilmiyor; her geçen gün derinleşen vahşet, bir sinema filmindeki acıklı sahnede akan gözyaşlarından farksız vicdani gösteriler devam ediyor.
  
Allah, şehid Usama Bin Laden’i Müslümanların huzur, güven ve iktidarları için zalimlere karşı bir güç olarak göndermiş, ancak Müslüman maskeli münafıklar kâfirlerden daha şedit bir muhalefette bulunarak kendisini taşladılar, terörist dediler, yakaladıkları mücahidleri ABD, İsrail, İngiltere ve diğer İslam düşmanlarına teslim ettiler.

Bunun üzerine Allah da, “sizler Müslümanlık şerefine layık değilsiniz; varın düşmanlarımı dost edinerek oyalanın; aldatıcı dünyada eğlenip durun; güç, izzet ve itibarı onların yanında aradığınızdan alçaltıcı zulümleri de eksik etmeyeceğim” buyurarak, Usama Bin Laden’i şehidlikle yücelterek çekip yanına aldı. Dolayısıyla El Kaide’de etkisini yitirterek, cihadi eylemlerindeki aksiyonu kaybetmesiyle tarihe karışmasına ramak kaldı.

Lakin Allah, tumturaklı zatına sığınan, yardım ve destek maksadıyla umut bağlamış muttaki kullarının hatırına El Kaide’den IŞİD adlı başka bir cihad ehli çıkardı. Bir taraftan küfür ehlini Müslümanlara karşı azdırırken, diğer taraftan Müslümanların tek çatı altında ittifak kurabilmeleri için defalarca verdiği fırsatlara bir yenisini daha ekledi.

Allah’ın apaçık uyarılarına rağmen Müslümanları kardeş ve dost yapıp bütünlük sağlamaları gereken sözde İslam âlemi, kudretli sandıkları kâfirlerin saflarında yer edinerek zillete, alçalmaya, zulme ve tutsaklığa koştular. Sonra da Müslümanlara haksızlık, adaletsizlik ve zorbalık yapılıyor yaygarasıyla kâfirlerden medet arayarak daha da pespayeleştiler. 
 
“Kâfir olanlar da birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz onu (Allah'ın emirlerini) yerine getirmezseniz yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur. “ Enfal 73
 
“Allah bilmez biz biliriz” kibirleriyle vahyi paramparça kılarak nefisleri doğrultusunda kendilerine özgü din edinen Müslüman kimlikli her iktidar ve destekleyici toplumlar, İslam âlemindeki her menfi olayın ve katliamların yegâne müsebbibidirler. Aralarındaki fitne ve fesadın kâfirlerde bulunmaması, lanetin bir sonucudur.

Düşünebiliyor musunuz; Kâbe’de ya da camide aynı safta birleşenler; sıra siyasete, ekonomiye, nefse, ırka ve milliyetçiliğe gelince birbirlerine hasım kesilmekte, Allah’ı değil düşmanı kâfiri güç sahibi edinerek ortak koşmadan öte diz çökebilmektedirler.

Kâfirin önderliğinde, İslam ülkelerinin de iştirak edebildiği birçok silahlı askeri güç varken, Müslümanların ittifak olabilecekleri tek bir silahlı güçleri bulunmamaktadır. Adı İslam İşbirliği Teşkilatı olan tabela örgütleri, en pasif sokak derneğinden bile etkisiz bir yapılanmayla gövde gösterisi yapabilen aciz ve sefil ülkelerin Müslüman toplumlara yetişebilmeleri, zulümlerine son verebilmeleri, haklarını koruyabilmeleri ve Allah’ın dini İslam’ı hâkim kılabilmeleri mümkün değildir.

Haydi, El Kaide’yi küfre karşı desteklemeyip aksine çökerttiler, bari aynı yanlışı IŞİD için yapmamalıdırlar. IŞİD, İslam ülkelerinin silahlı bir gücü olarak Müslüman toplumları zalimlerden koruyup kollayacak bir kuvvet haline getirilse; hem Allah’ın hükmü ifa edilir, hem de sabah doğup akşam ölen bebekler, ırzlarına geçilen iffetli kadınlar, dul ve yetimler meydana gelmez, yapılan zulümler ne karşılıksız kalır ne de cüret edilebilir!

Ancak o kadar imansızdırlar ki, IŞİD’in yarın güçlenip başlarına bela olur nefsi korkularından taguta kulluğu sürdürmeye hazır ve nazırdırlar.
 
İsrail’in karşısında tanrı görmüş gibi mecalleri kesilen fasıklar, İsrail boyunduruğundaki ABD, BM ve AB gibi haçlı merkezlerinden yardım talep etmeleri, hem Allah hem de katledilen Müslümanlarla açıkça dalga geçmektir! Eğer mümin olsaydılar, Allah onları bırakıp yüzüstü süründürür müydü?  
Bir de IŞİD’in İsrail zulmüne karşı savaşmasını istemeleri ise bambaşka bir kepazelik. Hem IŞİD’i teröristlikle yaftalayıp tanımayacaksın, hem Müslüman olmamakla aşağılayıp kardeş katili sayacaksın, hem Müslümanları katleden haçlı-siyonist safında kendilerine karşı açılan cephede yer alacaksın, hem de İsrail’e karşı mücadele etmesini isteyerek ihanetini, acizliğini, münafıklığını ve güçsüzlüğünü örtbas etmeye çalışacaksın. 

IŞİD, İslam Devleti kurarak hilafeti ilan etmiş ve iman ehli tüm Müslüman ülkelerin kendilerine biad yapmalarını istemiş. Ne için? Allah için; İslam için; Müslümanların ezilmemeleri için; hor ve hakir bırakılmamaları için; zulümlere, işgallere ve sömürülmelere uğramamaları için; hak ve adalet için; kâfirlere karşı dünyada söz sahibi olabilmeleri için!

Diyelim rejimlerinden dolayı biad etmiyorlar; ekonomik katkıda da mı bulunamıyorlar? İslam âleminin silahlı gücü olarak da mı tanımaya cesaret edemiyorlar? Bir araya gelip müşterek silahlı bir güçte mi kuramıyorlar? Neden? İslam olmadıkları için! 
 
Sonra da diyorlar ki, neden Allah bizi üstün kılmıyor? Peki, siz mümin misiniz? 

“Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.” Al-i İmran 160

“Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.” Nisa 139

Ancak IŞİD, sırf Allah ve Müslüman kardeşleri adına İsrail’e de hak ettiği cevabı vermeye hazırdır. Ne var ki hem Irak hem Suriye cephelerinde fasıklarla savaşarak hilafetin temellerini sağlamlaştırabilmek için mücadele ettiğinden; henüz dilediği savaşçı sayısına ulaşamadığından ve Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan gibi ülkelere denk hava gücü bulunmadığından bu kere İsrail’e saldırması, takdir edilir ki fitneden başka bir şey olamazdı. 

Aslında iman etmiş bir mümin için karşındakinin sayısal gücü, silahı ve teknolojik üstünlüğü önemli değildir. O, yaratıcısı Allah’a öyle teslim olmuştur ki, emri yerine getirmeye odaklanmış bir imanla sonucu değil buyruğu düşünür. Sonucu tayin eden Mutlak İrade ise, maddi gücün önemi mümkün müdür?
    
 “Talut askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Talut ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Calut'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler.” Bakara 249

 “Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Resulü'nün bize vadettiği! Allah ve Resulü doğru söylemiştir, dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah'a bağlılıklarını arttırdı.” Ahzab 22

Hiç yorum yok: