12 Temmuz 2011 Salı

Suçlu, CHP ve BDP’ye oy verenlerdir…

CHP ve BDP’li seçmenler, tıpkı balinaların sürü halinde intihar etmeleri misali insanlık, huzur, güven, adalet ve vicdanın amansız düşmanları CHP ve BDP’yi destekleyerek hem kendilerini hem de ülkelerini nasıl hüsrana uğratmada yapı taşı olduklarının farkında bile değillerdir. Balina veya koyunların rehber edindikleri liderleri benzeri Kılıçdaroğlu ve apo’yu kurtarıcı sanmalarından ya denizden karaya vurarak ya da uçurumdan aşağı atlayarak peşine takılan sürüler gibi acı ve dehşet içinde sadece kendilerini değil çocuklarını da karanlığa sürüklemektedirler.

CHP’nin yaklaşık 11 milyon seçmenine verdiği onca vaatleri yerine getirebilmek için siyaset yapmak yerine terörle yargılanan acımasız azgınlara sahip çıkarak devlete, millete ve yargıya meydan okuması, şüphesiz o seçmenleri de töhmet altında bırakmakta ve doğrudan sorumlu kılmaktadır. Sanki Balbay ve Haberal’ın salıverilmeleri ve canlarını acıtan terörü desteklemek maksadıyla oy vermişlercesine dolaylı olarak teröristlikle yaftalanmalarını nasıl sindirebildiklerini anlayamıyor, kendileri herhangi bir suçla yargılanıp tutuklu olsaydılar, acaba CHP aynı direnişte bulunacak ya da herhangi bir suçtan tutuklu olan yakınlarının yanında yer alabilecek miydi sorgusunu dahi yapmaksızın kayıtsız desteklerini sürdürebilmelerini hayvansı bir mantık ve boyundurukla örtüştürüyorum. Seçen kendileri ama seçtiklerine öngörülen ayrıcalığın hesabını aramayanlar düşünebilen insan olabilir mi?

İnsan, zekâ sahibi olmasına rağmen; neden hayvanlar gibi hatta daha da şaşkındır?

Zekâ, her şeyin içyüzünü anlamak ister. Ancak gözlemlerini hep ‘dışarıdan’ yapar, içeri sızmayı, bir manada duyguları ve sezgiyi işin içine katmayı kendisi için eksiklik ve zayıflık sayar. Tıpkı yaratıcıya karşı aklı ya da duygulara karşı mantık kompleksi gibi!

İşte böylesi gerçekten kaçan benlikçi zekâların ortaya koydukları muhakeme yetileri müspet sonuçlar doğurmayıp, bilakis felaketleri tetiklemektedir. Somut ve bilinçli (ezber) bilgi ve davranışları beyne, akla ve düşünceye; bilinç dışındakileri (ruhsal) de içgüdüyle bağdaştırdıkları halde, neden tehlikeyi sahipleniyorlar?

İnsanla hayvanı ayıran farkın insanın iyi ve kötüyü, doğru ve yanlışı ayırarak sadece nefsine değil tüm insanlığa karşı sorumluluk duyan bir fıtratta olmasıdır. Ancak yaşadığı toplum, huzur ve güven içinde olursa kendisinin de sağlık ve mutlulukta olabileceği idraki içinde benliğinin kışkırtmasına kapılmaz. Bu sebeple insan olmanın mükellefiyeti, doğrudan hilkatteki eşine, komşusuna ve topluma karşı duyduğu sorumlulukla orantılıdır. Sadece kendini düşünen hayvanlardan bile daha egoist bir hale dönüşmüş seküler beyinciler, kendi yerinde olabilmek için dünyadaki milyonları görmemezlikten gelip ne doymayı ne de şükretmeyi bilirler. Tıpkı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ziyaret ettiği komşumuz Yunanistan’ın iflası ve içinde bulunduğu derin krize aldırış etmeden Türkiye’den şikâyetçi olabilmesi, benliği çıldırmış bir egoistin ortaya koyduğu bir davranıştır. Böylesi bir düşünce ve duyguyu doğuran etmenin şeytanın ebedi lanetlenmesine neden olan benlik olduğu, dolayısıyla hırsı uğruna değil milletini tüm dünyayı ateşin içine atmaktan kaçınmayacağı tartışılmazdır.

İnsanların benliğini tanrı edinmişleri rehber seçmeleri insan olma üstünlüklerini inkâr etmelerine neden olmakta, böylece hayvanlardan hiçbir farkları kalmamaktadır. Çünkü hayvanlarda tehlikelerden kaçıyor, aç kalmamak için mücadele ederek rızık peşinde koşuyor, çiftleşebiliyor, yavrularını yedirip büyüterek eğitebiliyor, düzen kurabiliyor, yuvalarını inşa edebiliyor, yön bulabiliyor, üretebiliyor ve zarar görebilecekleri her şeyden şiddetle kaçabiliyorlar.

“Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” A’raf. 179

Dünyada 550 milyon insan, günlük 1.5 dolarla tüm ihtiyaçlarını giderebiliyor ise; şikayet etmek haddi aşmak değil midir? Ki, onların büyük bir kısmına ne yakını ne de komşusu yardım etmektedir. Demek ki en yoksulumuzun yerinde olabilmek için 550 milyon insan duaya sarılıp hayal kurmaktadır. Beterin daha beteri olduğunu ilke edinmeyen ne kadar bilgili ve zengin olsa da o, cahillerin en cahili ve fakirlerin en fakiridir. Bir saniye sonrası meçhul bir yaşam için ırka, lükse ve paraya öncelik verenler insan mıdır?

İnsanı hayvandan ayıran en önemli özellik şükretmesidir. Ancak her şeyin madde ile kıyaslandığı öyle bir dünya var edildi ki, olanlar olmayanlardan daha korkunç sıkıntılarla debelenmekte, belanın binbir türlüsünü tatmaktan kurtulamamaktadırlar. Oysa hayvanlar para sorunu taşımamalarına rağmen ihtiyaçlarını karşılayabiliyorsa; insanlardaki para tutkusu bir lanet değil de nedir?

16.Yüzyılda yaşamış İngiliz devlet ve hukuk adamı Thomas More; “Her şeyin para ile ölçüldüğü bir yerde, toplumsal adalet ve rahatlık hiçbir zaman gerçekleşemez” tespiti, bugün daha da beter bir hal almıştır. Thomas More, İngiliz Kralı Henry VIII tarafından hain olmak suçlanıp idam edilmiş ve ölümünden 400 yıl sonra Papa Pius XI tarafından aziz ilan edilmişti.

Teröristlikle suçlananların vekil oldukları gerekçesiyle salıverilmemelerini “milli iradeye bir darbe” olmakla itham eden CHP ve BDP, apaçık milli iradeyi aşağılamaktadırlar. Yaklaşık 50 milyon seçmenin oyunu birkaç teröriste odaklayarak milli irade sömürüsünün yapıldığı tek ülke Türkiye olup, birkaç terörist, 75 milyonluk milletimizden daha değerli sayılabilmektedir.

Her ikisi de seküler olan CHP ve BDP’yi destekleyenlerin hayatlarında şimdikinden daha müspet bir gelişme olabileceğini sanmaları, insan gibi düşünemeyip hissedememelerini kanıtlamaktadır. Söylem ve hedefleri dikkatle irdelendiğinde öne çıkan argümanları özgürlük ve demokrasidir. Özgürlük ve demokrasinin ne ifade ettiğini kendileri bilmediği gibi seçmenleri de bilmiyor ama körü körüne tuzaklarına düşebiliyorlar. Dolayısıyla sirklerdeki illüzyonistlerden daha becerikli liderler, iradeleriyle herhangi bir yaptırımda bulunabilmeleri aşikâr ise de milyonları etkileyebilmeleri, A’raf Süresi 179. Ayetinde buyrulduğu gibi bir kısım insanların hayvandan daha aşağı oldukları tespitini doğrulamaktadır.

Felaketleri, ahlaksızlıkları, fitneyi, acımasızlıkları ve yok edici silahları doğuran düşünce olmasına rağmen düşüncenin suç olmaktan çıkarılmasından daha sadistçe ne olabilir? Her şey önce düşüncede olgunlaşır sonra eyleme dönüşür. Fitnenin adam öldürmekten çok daha büyük bir günah ve suç olduğu baz alınırsa, toplumları birbirine düşüren ve kıydıranların “karınca dahi incitmez” imajları canilerden çok daha tehlikeli oldukları gerçeğini örtbas edemez.

Einstein’ın kütle ile enerji arasındaki ilişkiyi açıklayan E=mc2 formülünü bulmasıyla kıyamet silahı olan atom bombasının üretilip milyonlarca insanın katledilmesi ve insanlık adına tehdit olarak devam etmesi; düşüncenin bir ürünü değil midir? Einstein, keşfettiği denklemin ardından atom bombasının yapılmasından büyük pişmanlık duymuş ama düşüncesinin ortaya çıkardığı felaketi engelleme gücü bulamamıştı. Oysa Einstein, insancıl davranışlarıyla tanınan, barışsever, haksızlıklara karşı ezilmişlerin yardımına koşan ve ömründe bir karıncayı dahi incitmemiş bir hümanistti.

Bir taraftan insan öldürülmesine karşı merhametsel bir duygu taşırken, diğer taraftan yeryüzündeki tüm canlıları yok edebilecek bir bombanın denklemsel keşfini gerçekleştirmesi mantığı nasıl açıklanmalıdır?

“Benim barışseverliğim bende insiyaki bir duygudur. Çünkü insanın öldürülmesi, bende tiksinti doğurmaktadır. Benim teorim, entelektüel bir teoriden doğmuyor, bilakis her türlü kan dökücülük, vahşet ve kine karşı duyduğum derin antipatiden ileri geliyor. Bu reaksiyonumu akılcılaştırmaya yönelebilirdim, ama bu gerçekte ‘a posteriori’ (olaydan sonra, ondan ibret alarak geliştirilecek bir tepki) bir düşünce olacaktı.” Albert Einstein

Bu sebeple düşünceleriyle toplumları yönlendiren ve harekete geçmelerini sağlayarak terörü tetikleyenler, azılı katillerden çok daha tehlikeli suçlulardır ve hür düşünce gerekçesiyle masum gösterilemezler. Onun için Balbay, Haberal, Alan ve KCK’lı vekiller çok daha korkunç bir tehdit ve atom bombasından farksızdırlar.

Eğer düşünce, eyleme dönüşmeden engellenemezse; etkiye göre atom bombasından çok daha şiddetli bir tahribata yol açar. İşte CHP ve BDP ya bu gerçeği hesap edemiyor ya da insanlık düşmanıdırlar.

“Herkese savaşın gücünü göstereceğiz” diye tehditte bulunabilen bir BDP’li vekil, düşüncesinden dolayı dokunulmamalı mı, yoksa hesap mı sorulmalıdır?

Hiç yorum yok: