24 Mart 2009 Salı

Mübarek annemi yolcu ettim…

Yitirmek ve kaybetmek kavramlarını pek doğru bulmadığım düşüncesiyle fiziki dünyadan ahirete göç etmesini ve ruhunun berzaha çekilerek, tekrar bedeniyle birleşecek “o güne” kadar yaşayacak olmasını bir kayıp değil, bir mekân değişimi olarak algılıyorum.

Vefatının gerçekleştiği Cumartesi ve bedeninin defnedildiği Pazar gününden itibaren bilgim ve duygularım öylesine çatıştı ve sabır sınırlarını zorlayarak inanılmaz bir karmaşa oluşturdu ki, imanımın zedelendiği kuşkusuyla Kur’an’a sığınarak, fiziki doğumda verilen tepkinin, ölümde de eşdeğer olması gerekliliğini muhakeme etmek suretiyle canların sahibi Yaratıcımız Allah’a teslim olmaktan başka hiçbir çarenin mümkün olamayacağını, bir kez daha müşahede edebildim.

Allah, “Her can ölüm tadıcıdır” buyurarak, insanoğlunu uyarmadı mı? Öyleyse ağıtın, feryadın, kızmanın, hatta isyanın haklı bir gerekçesi olabilir mi?

“Cennetin anaların ayakları altın olduğu” hadisi şerifini abartı bulmuş, söz konusu hadisin Kur’an’a muvafık olup olmadığı konusunda derin bir araştırma yapmıştım. Yüce Allah, ayetlerinde anneye öylesine üstün bir değer biçmişti ki, “kötü ana” gibi bir hükme ve dışlamaya kesinlikle yer vermemiş, küfrü imana tercih eden baba ve kardeşleri dost ve veli edinmemesini buyururken, annenin aleyhinde doğrudan veya dolaylı tek bir buyruk vahyetmemiştir. Böylece ananın dokunulamaz ve ulaşılamaz değeri, Kur’an’la da sabitlenmiştir.

Her anne gibi, benim annemde çok asil ve her hizmete lâyık bir erdemlik simgesiydi. Kendini yük olarak görür, gelini bir yana, oğulları ve kızlarından bir şey, hatta bir bardak su dahi istemeye çekinir, zahmet verebileceği endişesiyle sakınırdı. 81 yaşına kadar Yaratıcısı Allah’a ibadet ederek dik yaşadı, sürekli ibadetinin eksikliğini vurgulayıp, Allah’tan af ve mağfiret dileyerek ömrünü tamamladı.

Son günlerini yanımda geçirip, cennet mekân eşim ve çocuklarım başta olmak üzere kendisine hizmet edebilme şerefini bizlere bahşeden Allah’a şükrediyor, inşallah, o mübarek anamın duasını almış olmamın bahtiyarlığıyla kendimi avundurmaktayım. Ancak ananın, çocuklarına yaptıkları hakların ödenemeyeceği, gözümüzden sakınıp büyüterek yetiştirdiğimiz evlatlarımızdan kanıtlanmakta, o yüce insanlara gerektiği özeni ve değeri verememenin ızdırabı, sanırım vicdanları deşmektedir.

Oysa anneleri kaybettikten sonra değil, sağ iken o akıl ve duygular hassas olmalı, akıtılan gözyaşları, elem ve kederler bir bedel taşımalıdır.

Keşkelerin ve pişmanlıkların hiçbir anlam ifade etmeyip geri dönüşü olmayan öyle bir aldatıcı dünyada yaşıyoruz ki, ne mutlu bu gerçeği fark edip analarına müstahak oldukları değeri veren muttakilere.

Oğul, kız, gelin ve damatlar!
Biliniz ki anneler, nasıl olurlarsa olsunlar kutsaldırlar; onları, maddi ve manevi her şeyden üstün ve kıymetli tutunuz ki, sizde hem uhrevi hem de beşeri alemde tutunabilesiniz.

Canım anneciğim,
Yüce Allah’ın rahmet ve bereketi, yardım ve desteği üzerine olsun…

Hiç yorum yok: