12 Mart 2017 Pazar

“Türkler, insanlığın insan olmayan numuneleridir. Medeniyetimizin bekası için onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu’da yok etmeliyiz.” William Ewart Gladstone - İngiltere Başbakanı-1868

Avrupalılar yani haçlı-siyonistlerce ‘geri ırk’ olarak yaftalanıp aşağılanmaya çalışılan Müslüman Türk milleti, İslami kimliklerinden dolayı hiçbir dönemde insan olarak kabul edilmemiş, menfaat endeksli ilişkiler köle düzeyinde götürülmüştür.

Osmanlı İslam Devletinin lağvedilip seküler-laik Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla Batı’nın esareti altına sokulan Türkiye’nin bağımsızlığa koşacak olması öyle tedirginlik doğurmuş ki, kor halinde bekletilen düşmanlık açığa çıkarak saflar alınmaya başlamıştır.  

“Doğal seleksiyona dayalı kavganın, medeniyetin ilerleyişine sizin zannettiğinizden daha fazla yarar sağladığını ve sağlamakta olduğunu ispatlayabilirim. Düşünün ki, birkaç yüzyıl önce Avrupa, Türkler tarafından işgal edildiğinde, Avrupa milletleri, ne kadar büyük risk altında kalmıştı, ama artık bugün, Avrupa’nın Türkler tarafından işgali bize ne kadar gülünç geliyor. Avrupa ırkları olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde Türk barbarlığına karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, bu tür aşağılayıcı ırkların çoğunun medenileşmiş yüksek ırklar tarafından elimine edileceğini görüyorum.” Charles Darwin

Tarih, sadece dün değildir; bugünde yarında bir tarihtir! Dolayısıyla günümüzde dahi Batı’nın ezeli ve ebedi düşmansı düşüncesi hiç değişmemiş ve durağan yanardağ misali patlamaya hazır bekleyişi hiç sönmemiştir.

Medeniyetlerine girmek kâfi değildir; dinlerine uymak vazgeçilmez şartlarıdır. Her ne kadar Türkler, İslami hüviyetlerini kamufle edebilmek için seküler-laik bir çizgiyi kabul edip Batı’dan yana tavır almış iseler de, özdeki inançları inandırmaya yeterli olmamış, hegemonyaları altında sürdürülen yakınlık, dostluk ve müttefiklik pamuk şekeri misali öteye gidememiştir.

Yahudilerin kutsal kitabı ve aynı zamanda hukuk sistemi olan Talmud’da, Türkler maymuna benzetilmektedir. “Müslüman Türkler, kuzey ve güneydeki göçebeler, zenciler ve bizim coğrafyamızda yaşayıp da onlara benzeyenler, tabiatı çok daha düşük sesli bazı hayvanların tabiatına benzer; bunlar insan seviyesinde değildirler. Seviyeleri bir insan ile bir maymunun seviyeleri arasında bir yerdedir. Çünkü görünüşleri maymundan daha çok insana benzemektedir.”

Başta Türkler olmak üzere İslam ülkelerinin Hıristiyan ve Yahudi dünyası karşısında yeterli kalkınmayı ve gücü gerçekleştiremeyerek muhtaç kalmaları, inançlarının gereği gibi hareket etmemelerindendir. Hıristiyan ve Yahudilerin sahip oldukları geçici üstünlüklerinin altında ezilerek kendilerini geliştirememiş ve onlara karşı, onlar gibi bir ittifak sağlayamayarak caydırıcı olamamışlardır. Çünkü hiç ölmeyecek ve kaybetmeyecek sonsuz bir dünya yaşamıyla bütünleştiklerinden, tanrı misali egemen gördükleri Hıristiyan ve Yahudilerden korkmakta; onları rızık, huzur ve güven verici; istihdam sağlayıcı güçler olarak yüceltmektedirler. Haksızlık karşısında dik duramayarak savaşmaktan kaçan ve korkan her toplum; esareti, sömürülmeyi ve aşağılanmayı hak edendir.

Bir taraftan birbirlerine karşı üstün gelmeye çalışırlarken, diğer taraftan düşman güçlerinin artıklarıyla beslenmeyi ve onların yanında bir sığıntı gibi yaşamayı onur telakki etmektedirler. Hâlbuki inandıklarını iddia ettikleri yaratıcı Allah’a ve kitabı Kur’an’a gerçekten iman etmiş olsalardı, böylesine alçalarak ve birbirlerine düşerek yönetilen değil yöneten bir konuma yükselebileceklerdi.

Yaklaşık iki milyarlık bir İslam aleminin ve onlarca İslam ülkesinin Birleşmiş Milletler güvenlik konseyinde daimi tek bir üyeliği, söz ve veto hakkı dahi bulunmaması; alçalmışlığın, dışlanmışlığın ve mandalığın açık bir kanıtıdır.

Başta Almanya ve Hollanda olmak üzere Batılı ülkelerle yaşanılan olaylar fevkalade normaldir. Ne hakla neye kızılıyor?  Onların dinlerine uymadan topluluklarına girebilmenin, dost ve müttefik olabilmenin imkânsızlığı öyle aşikâr ki, fıtratlarının yani kaderlerinin gereğini yapmalarından hayıflanmanın hiçbir gereği bulunmamaktadır.  Hem Müslüman olduğunu söyleyeceksin hem de yataklarına girip bakire kalacağını mı zannedeceksin? Dolayısıyla ya müstemleke kalmaya devam edecek ya da savaşmaya hazır olacaksın! Sözde evrensel insan hakları denen düzmece nefsi balonun kalıcı hiçbir karşılığı olmadığı yaratıcı Allah’ın hükümleriyle yani kaderle alenidir. Çünkü ip kimin uhdesindeyse, sözü O söyler!

“Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” Bakara 120

“Kim Allah’ı, Rasul’ünü ve iman edenleri dost edinirse, (bilsin ki) üstün gelecek olanlar, şüphesiz Allah’ın tarafını tutanlardır. Ey iman edenler! Senden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Allah’tan korkun; e¤er mü’minler iseniz.” Maide 56-57


“Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez. Maide 51

Hiç yorum yok: