24 Nisan 2015 Cuma

Politikacılar tıpkı fahişeler gibidir…



Dikkat edin siyasiler demiyorum, yılan değiştirir gibi deri değiştiren; vahiy, hak ve adalet tanımayıp ruhlarına fiyat etiketi koymuş oportünist çıkarcılardan söz ediyorum.

Oysa siyaset öyle ulvi bir görevdir ki, yaratıcısı Allah’ın hükümlerinden başkasına itaat etmez; nefsi arzu ve isteklere göre karar almaz; hak ve adaletten şaşmaz; merkezine insanı değil Allah’ı alır; hesap sorucunun insan değil Allah olduğu sorumluluğuyla hareket eder; beşeri hiçbir gücün etkisi ve hegemonyası altında bulunmaz; nefsi, lideri veya partisinin çıkarları için değil Allah için mücadele eder; doğru veya yanlışı yaratıcının ilkeleri üzerine tasdik eder; batılı haktan üstün tutmaz; adalet karşıtlarının sultalaşmasına fırsat tanımaz; hak ve adalete ancak Allah’ın ipine sarılmakla ulaşılabileceğini bilir; kendisi ya da diğer nefisler için değil yaratıcı Allah için hizmette sınır tanımaz; dünyanın neresinde zulme mazhar olmuş tek bir insan olsa bile din, dil, ırk ayırımı yapmaksızın çıkarı değil Allah için yardıma koşar. Siyaset, kısaca yaşamın bütünü, suyu, nefesi ve ruhudur. Siyasetin olmadığı bir toplum kurak ve vahşi bir çöl gibidir. Başta Hz. Muhammed (s.a.v) olmak üzere tüm peygamberler siyasiydi ve ümmetlerini kendilerine indirilen vahiyle yöneterek; kulluktan, hak ve adaletten bir nebze olsun ayrılmamışlardı.

Politikacılar ise, kendilerini tanrı yerine konumlandırarak iknada her türlü metodu binbir takla atmak ve yapamayacaklarını vaat etmek suretiyle önce cezp eder, akabinde ne izzet ne itibar ne şeref bırakarak, kalplerdeki değerleri de söküp atmak suretiyle ruhsuz beden misali toplumlar oluştururlar. Seni emmekle yetinmez, yedi ceddin ecdadına ve tarihine de fiyat biçerek, uzlaşma adına yok pahasına satarlar. Dolayısıyla politikacılar, hak ve adaletten farklı çıkarlara sahip kimselerdir. 

"Bir adam politikacı olur olmaz onun dalavere yapması için her şey hazırlanmıştır. Politikacı derisini değiştiren bir yılana benzer. O halkın temsilcisi olmadan önce siyasal güce karşı koymaya daima hazır birisiydi. Şimdi ise güç kendi eline geçince bütün sorunları kendi çıkarı doğrultusunda görür ve değerlendirir." Alain

Devletler kanunla değil, ahlakla yönetilir. Kanunla ahlakı farklı ele alanlar, her ikisini de asla anlayamadıklarından politika türemiş, böylece politikacıların içerisindeki halk ruhu, hırsızların, sokak serserilerinin ve teröristlerin ruhundan fazla olmayıp, amaçları her zaman kendi özel avantajlarını arttırmak ve bunun içinde ellerindeki güçleri kullanmaktır. 

Bir fahişenin ahlaki yozlaşması ne ise, politikacıların siyaseti yozlaştırmaları da odur! Dolayısıyla politika, fahişelikten daha kötüdür. Fahişelik bir tek bireyin ahlakının bozulması, oysa politika, tüm toplumun ahlakını yok etmesidir.  
    
Fahişeler için hedef zengindir ve para tükendiğinde terk eder ama politikacılar için zengin olsun fakir olsun önemli değil oy gerekli olduğundan ölene dek asla terk etmezler. Hatta güçleri el verse önce mezara sonra ruhların toplandığı berzaha dahi giderek oy isteyebilirler. Bir fahişe ile ilişkiye girildiğinde kapılan hastalıktan tedavi sonucu sağlığa kavuşulabilir ama politikacılar, ölümcül bir virüs misali öldürmeden yakanızı bırakmaz.

Ahlaksızlık piyasanın ana merkezi olan politika, sömürünün merkezidir. Tamamen vicdanları paçavraya çevirip merhamet duygusunu ortadan kaldıran çıkarcı ve fırsatçı materyalist gaddarlıkları insani değerleri biçmekte, dolayısıyla önce güldürüp sonra kahrettirmektedir. Şehvetin doruğa çıkıp anlık tatmin için erkek veya kadın fahişenin getirebileceği felaket nasıl hesaplanamıyor ise, politikacılarla girilen ilişki daha beterini doğurmaktadır.

"Savaş alanında korkaklık gösteren bir generali kurşunla öldürürsünüz. Halkın
ahlakını bozan politikacılar için ne ceza önerirsiniz?"
Lord Acton

Politikacıların kurumsal varlığı yanında en alttan en üst düzeye kadar destekçilerinin de zamanla kalpleri taşa dönüşmekte, sömürgeci efendilerinin adamı olabilmek, ceplerini doldurabilmek ve mevkilerini yükseltebilmek maksadıyla masumiyet maskeleriyle en acımasız avcıdan daha zalim tuzaklarla insanları girdaba çekmektedirler.

Her ne kadar politika sistemi siyasetin işleyebilmesi için vazgeçilemez bir olgu olarak değerlendirilse de, vicdandan soyutlanmış olmalarından yarar değil zarar getirerek insanlığı iğfal etmektedirler. Seküler düşünce temelinde varlık göstermeleri bencilleşmelerine ve kendilerinden başkasına kaygılanmamalarına neden olmaktadır. Politika değil de siyaset odaklı iddiaları tamamen aldatma olup, tıpkı gönül rızasıyla zina yapanların kendilerini meşrulaştırma gayretlerinden farksızdır.

Oysa İslam, seküler politikanın aksine hak ve adalete ehemmiyet vermekte, maddeyi değil maneviyatı yüceltici hükümler getirerek nefsin galebe çalmadığı bir düzeni vurgulamaktadır. Çünkü heva ve hevese göre her türlü düşünce ve davranışı yasaklamıştır. Bu sebeple İslamsal itikad, mükâfatı insandan değil Allah’tan bekleyen bir inanç olmasından nefsi talep ve hırsları kökten reddetmiştir.
  
Allah için yaratılmış bir insanın Allah’tan başkası için var olabilmesi mümkün değildir. Şeytanın “ben” demesi, nasıl cennetten kovulup ebedi cehenneme atılmasına neden olmuş ise, Allah’a isyan üzerine kurulmuş seküler politika sistemi de benlik güden sömürücü anlayışından cehennemin dünyadaki kapısıdır. İnsaniyeti çökerten, Allah’ın verdiği lütfu, emaneti ve ihsanı kendinden bilerek haksızlık ve zalimlikte sınır tanımamaya götüren bir benlik, şüphesiz şeytanidir. 

Siyaset açıklık ve adalet; politika ise oyunculuk ve dalaverelik üzerine kuruludur. Yaratıcı Allah’ın bildiğini oyunlarıyla gizlemeye çalışan politikacılar, er geç deşifre olsalar da yeniden itibar kazanabiliyorlarsa, insanların nasıl zehirlendiğini ortaya koymaktadır. Çünkü politikacıların gayesi, bütün ışıkları söndürüp dünyayı kara bulutlarla kaplayıp idraki engelleyebilmektir.
    
"Açıklık politikayı temizleyecek unsurlardan birisidir. Hiçbir şey açıklık kadar
politikadaki kötü uygulamaları kontrol edemez. Evinin çevresindeki duvarın etrafına bir delik açmaya çalışan bir İrlandalı'ya ne yaptığı sorulduğunda İrlanda'lı şöyle cevap vermiş: Bodrum'daki karanlığın dışarı çıkması için uğraşıyorum... Galiba, bizim şimdi yapmamız gereken de budur."
Woodrow Wilson

Seküler politik kurallar hakkında ne kadar düşünülse, yanlışlar bertaraf edilmeye çalışılsa, defaten yeniden düzenlenmeler getirilse de; ne iyi bir oyun, ne iyi oyuncular, ne de iyi kurallar bir fayda sağlamaz. Temeli kötü olan bir şeyden iyi bir sonuç çıkarılamaz.

Politikacı çıkarlarını ve seçimleri; siyasetçi ise hakkı ve adaleti düşünür! Dolayısıyla oyunbaz olan politikacılar lehine kullanacağınız oy, ana yahut babalarınızı mezardan çıkaracak bir gücü doğuracak olsa dahi destek verme. Çünkü onların mezardan çıkışı hayır değil şer getirecektir!

 “Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felakete duçar olmaması için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçı. O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar kazandıkları (günahlar) yüzünden helake sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.” En’am 70

Hiç yorum yok: