İnsana
dik dur ama numunesine yani şeytana karşı mutlaka dikleş.
Hem de öyle dikleş ki, tuzağına düşürecek nefsi her türlü
argümandan sıyıracak bir sertlikten asla taviz verme. Çünkü çarkına kapıldığın
anda yontulmak suretiyle tükenip gider; insanken hayvandan daha aşağı bir
sapkına dönüşürsün.
Aslında tek bir söz dahi karşınızdakinin insan mı yoksa
şeytan mı olduğunu gösterir ama nefsin galebe çaldığı temel bir yapıya
sahipseniz, muhakeme edebilmeniz mümkün değildir.
Haksızlık
ve adaletsizlik karşısında dikleşmeyip dik duran insan, ancak pazarlık gücünü
arttırır. Dikleşen de sapmaksızın hakkı ve adaleti mukim kılar. Unutulmamalıdır
ki şeytana karşı tüm pazarlık kapıları kapalı olduğundan dik durmak kısmen
fayda getirir.
Gerek
düşünsel gerekse fiziksel tüm gelişmeler yoruma dahi ihtiyaç bırakmayacak bir
alenilikte cereyan etmekte, zalimce güdülen insanlar, numuneleri tarafından
bedeni ve ruhi olarak sömürülmektedirler.
Ancak ne olduğunu bilene insan denir. Kendini bilmeyen
numuneler insanları öyle yanıltmaktadır ki, aldanmamak için onlara karşı
dikleşmek insanlık için kaçınılmazdır. Böylece
her ne konuda olursa olsun kesinlikle işbirliği yapmamak ilk kural olmalı;
hatta tartışmadan dahi kaçınarak herhangi bir nema beklentisi taşımak gayesiyle
meşrulaştırılmamalıdırlar.
Neden insan, insan olmaya özlem duyduğu halde kavuşamayıp
kötülüğün binbir türlüsünü işleyebilmekte; belalardan, sıkıntılardan,
felaketlerden ve korkulardan kurtulamamakta; haddi aştıran nefsi isteklerden
vazgeçememekte; iyiyi kötü, doğruyu yanlış ve hakkı batıl görebilmekte;
aldatılabilmekte; kötüleri dost edinebilmekte; menfaati için insanlığı
doğrayabilmektedir? Çünkü insanlığın bekası için yaratıcıları Allah ile
birlikte tek yürek olmaları gerekirken, Allah’a düşman numuneleri de aralarına
katmalarından!
Yarattığı kula merhamette ve rahmette sınır tanımayan
Allah’ın vahyettiği ölçüde kötüye karşı sertliğe başvurmayan insanın insanlığa,
iyiliğe, huzura, güvene, hak ve adalete ulaşabilmesi imkânsızdır.
Cini şeytanla uzlaşabilmek nasıl mümkün değil ise, insani
şeytanla da uzlaşabilmek mümkün değildir. Öyleyse kötülüğün cirit attığı
dünyada kötüyü insan mertebesine koyup insanlıkla özdeşleştirmek ancak cehennemi
getirir. Dolayısıyla kötülüğün bertaraf edilebilmesi için sertlik ve savaş
tartışılmaz bir mecburiyettir.
Cennetsi vaatlerin nasıl cehenneme götüren nefsi hezeyanlar
olduğu şeytanın varlığıyla aşikâr ise de, o insan numuneleri azgınlıklarından yine
de idrak edememektedirler.
Müslüman bir Türk, karşısındaki yabancı bir güç ne kadar
fazla ve donanımlı olsa da, ecdadı misali imanı gereği sabun köpüğü gibi
yenmeye kadirdir. Ancak kendilerini tutan ve manipülasyonlarla düşmanlara yem
eden politikacılar, Allah’ın bahşettiği o gücü çerçöp edebilmektedirler.
Peki,
layık mı değiliz?
Asıl tehdit ve tehlike yabancılar değil içerdeki hainlerdir. Nefse
hükmeden o şeytanlar, tıpkı Afrin harekâtındaki gibi gücümüzü perdelemeye
çalışarak öyle bir sinsilikle çökertebilme ihaneti içindedirler ki, insanlık
adına insanlığı yok etmeye kalkışan şeytanlardır.
Yıllardır vurguladığım CHP’nin bitmek-tükenmek bilmeyen
düşmanlığıdır. Öyle düşmandır ki, eline silah alarak herhangi gibi savaşma
cesareti bulunmasa da, iğfal ettiği zihin ve kalplerle tahribatın en korkuncunu
yapmaktadır. Çünkü CHP, sadece bu dünyadan ibaret olduğuna inanır! Ama Müslüman
bir Türk, asıl hayatın ahiret yurdu olduğuna inandığından şehadete koşar ve
şehit olduğunda ise sevinçle karşılar
.
Bilinmelidir
ki, Türkiye için yıkıcı tehlike ne ABD, ne İsrail, ne Rusya, ne FETÖ, ne PKK,
ne de başka biridir. Sadece bedenimize değil ruhumuza da nüfuz etmiş CHP’dir.
"Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara
karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer ne de
kötüdür!" Tahrim 9 - Tevbe 73
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder