En azılı düşmanın hidayete
gelebilme ihtimali vardır ama hainin kesinlikle yoktur.
İnsan
ile numunesini ayırabilmek ancak vahyi hükümlere bağlılıkla orantılıdır. Lakin gerek
vahiy dışı dini; gerekse seküler-laik düşünce düzeyinde iyi ile kötü, doğru ile
yanlış nefislere terk edilmiş olduğundan hainlik meşrulaştırılmıştır. Ancak
nefsi hainlikler gayrimeşru; yaratıcı Allah’a karşı yapılan ihanetler ise hukukî
sayıldığından hainlik veya sadakat nefsi doğrultuda ivme kazanmıştır.
Oysa
fıtratı gereği nankör ve hain olan insanı insan yapan sadakatidir. Ancak hainler,
meslek edindikleri ihanetleriyle birlikte insanlıktan soyutlanarak şeytan
misali lanete çaptırılmış bulunmalarından iflahları mümkün değildir. Bu sebeple
insana değil, sadece fıtratlarına inanılıp güvenilmelidir.
İnsanlar, aile bireyleri başta olmak üzere yakınlarına,
sevip itimat ettiği kimselere ve devletlerine güvenerek maddî ve manevî her
değerlerini tasarruflarına bırakmak suretiyle yarına emniyetle bakarlar. Her
teşebbüsün akılla başarıldığını zannedip, hilkatteki eşlerini koruyucu, kalkındırıcı,
muhafaza edici ve fayda sağlayıcı egemen güçler olarak görürler.
Ancak güvenilen kimseler tarafından ihanete uğranarak
mahvolmaları akabinde Sezar misali “Sende mi Brütüs” sorusundan bir türlü
kurtulamazlar. Mantıken güvenip dayanılması gereken yaratıcı Allah olması
lazımken; nankörlük ve hainlikle damgalanmış yaratığa yani kula itimat ederek sığınılması,
menfaat gözetilmesi veya zarardan sakınılacağı düşüncesi şirki, diğer bir
ifadeyle hainliği doğurmaktadır. Üstelik birçok tecrübe edinilmesine rağmen!
Barış
adına düşmanla bir arada yaşanabilir, uzlaşılabilir, arkadaş olunabilir,
paylaşılabilir, hak ve adalet gözetilebilir ama hainle yani münafıkla asla!
Hainin düşmandan farkı doğruyu eğip bükerek nefsi lehine şeytan kesilmesidir. Merkezi
sinir sisteminde herhangi bir hücre tahrip gördüğünde organlar nasıl atıl hale
geliyorsa, hainlikte aklı ve kalbi atıl halde getirmektedir.
Kanalizasyonda
temiz bir yer bulanabilmesi nasıl imkânsız ise, fıtratı hain olan bir insanın
sadakatli, doğru ve iyi olması da mümkün değildir. Neredeyse herkesin
birbirinden beter ve çıkarı için çalıştığı bir âlemde insan kalabilmeyi hainlik
öyle engellemektedir ki, görünüşü insan ama ruhu bambaşka mahlûk olan
etiketliler insanlığı doğramaktadırlar.
Cesedi
görsellikte ölümsüzleştirebilmek maksadıyla çürümesi engellemeye çalışılsa da,
onun bir ölü olduğu gerçeği değiştirilememektedir. Ancak yapılan makyajsı
müdahaleler her ne kadar gerçekten uzaklaşma algısı oluştursa da, ruha ilişilemediğinden
yanılgıdan kaçınılamamaktadır.
Mamafih insanın Allah’a ve
birbirine karşı işlediği yüzlerce ihanete karşı öne sürdüğü gerekçeler,
bahaneler ve mazeretler öyle sığdır ki, sanki hainlikte değil sadakatte
bulunmuş gibi değer kazanır. Oysa ihanet
ve nankörlükle özleşen insan, salgın hastalıklardan ve afetlerden çok daha büyük
tehdittir.
Hiçbir insan yoktur ki, haksız ve adaletsiz olduğu halde
hak ve adalet aramasın; hain ve nankör olduğu halde merhamet ve vefa
beklemesin; suçlu olduğu halde masum olduğunu söylemesin; fırsat peşinde koştuğu
halde erdemlikten bahsetmesin; insafsız olduğu halde hümanist kesilip hesap
sormasın. Hâlbuki kötülerin en kötüsüdür ancak imkâna kavuşmasıyla deşifre olur
ve güncelleşen yahut ortaya çıkan hainliğiyle aynaya dahi bakamaz hale gelir.
Fıtratı gereği günah veya suç işlemeye meyilli bir
insanın masum olabilmesi asla söz konusu değildir. Her neyin içinde yahut her
ne ile karşılaşmışsa mutlaka onu dürten bir faktördür ama ak sütten çıkmış
kaşık misali kendisini bîgünah sanır. Oysa hayatı ile ilgili bir otokritik
yapmış olsa bedbahtın en bedbahtı olduğunu idrak edebilecek ve başına gelen
musibetler ile ilgili o an bir suçu olmasa dahi geçmişte işlediğinin bedelini
ödediğini anlayabilecektir.
Şüphesiz yaratıcı Allah’a hainliği meslek edinmişlerin
hilkatteki eşlerine hainlik etmeyip sadakatte bulunabilmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla
sadakat ancak Allah’a imanla orantılıdır.
İnsanlığı, milletleri ve devletleri zaafa uğratıp
güçsüzleştirerek esaret altına girmelerine yahut yıkımlarına neden olan
ihanetlerdir. Nefsi arzu ve isteklere gem vurulamaması ihanetleri oluşturmakta;
böylece dev iken pireye dönüştüren zayıflığı doğurmaktadır.
Hainlik, her insan, toplum ve ülke için asla bağışlanamaz
bir felaket ise de çıkarlar doğrultusunda kabul edilebilir olması hainliği
meşrulaştırmıştır.
Makedonya Kralı İskender, muhteşem hazinelere sahip Pers
Kralı Darius’u yenilgiye uğratması akabinde kralın savaş meydanından kaçarken kendi
askerleri tarafından ihanete uğrayarak öldürülmesi üzerine söylediği son söz; ”Yaşadığım gibi şanıma lâyık bir biçimde
ölemediğime ve bir pislikmiş gibi güvendiğim askerlerim tarafından öldürüldüğüme
kahrediyorum” olmuştu. İskender, düşmanı kralın kendi askerleri tarafından
ihanete uğrayarak öldürülmesine içerlenerek çok öfkelenmiş ve kimin Dairus’u
öldürdüğünü sorması üzerine, İskender tarafından mükâfatlandırılacağını
düşüncesiyle böbürlenerek ortaya çıkan hain asker, “sizin için ben öldürdüm” itirafı akabinde İskender tarafından hainlikle
suçlanıp kafası kesilmişti.
Affı hatta tevbesi dahi kabul olmayan ihanet öyle bir
felakettir ki, yaptırımı dünyada ölüm; ahirette ise ebedi bir cehennemdir. Bu
sebeple Allah resulü hadisinde “Münafık, kâfirden yetmiş kez daha tehlikelidir”
buyurmuştur.
Düşünün ki, peygamberler dahi kendilerine ihanet eden eşlerine
fayda sağlayamamışlardır.
Eğme haine boyun, ihanetten kurtulamazsın;
Satma sadakati nefsine, şerefsizlikle yaftalanırsın.
Övünme makyajladığın bedenine; ruhunla zillete duçar kalırsın;
Yoktur ölümlü bedene bir çare, ahirette zelil olursun.
Meyletme dünya ahvaline, fiyat etiketiyle dolaşırsın;
İşleme özrü olmayan ihaneti, affedeni bulamazsın.
Yaratıcı ALLAH’tan başka hiç kimseye dayanıp güvenme;
Mutluluktan havaya uçurana güvenirsen, yere çaktırması acı olur.
“Allah, inkâr edenlere, Nuh'un eşini ve Lut'un
eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikâhları
altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine
Allah'tan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer
girenlerle birlikte girin" denildi.” Tahrim 10
“Kahrolası
insan! Ne nankör (hain) dir!” Abese 17
“Allah, iman edenleri korur.
Şu da muhakkak ki Allah, hain ve nankör
olan herkesi sevgisinden mahrum eder.” Hac 38
" Nuh:
"Rabbim! dedi, yeryüzünde kafirlerden (hainlerden) hiç kimseyi
bırakma! Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlaksız,
nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)." Nuh 26-27
“Şüphesiz insan, Rabbine karşı pek nankördür.” Adiyat 6
“Allah; O'ndan başka
hiçbir ilah yoktur. Müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.” Teğabun 13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder