Kötülüğe karşı yapılan
mücadeleyle orantılıdır!
İyilik
ve kötülüğü yaratan her kimse; doğru ve yanlışı O bildiğinden kuralları koymada
zatına mahsustur.
İyiliğe
karşı nefisleri yaratan Allah, iyilik elçileri peygamberlerine indirdiği hükümlerle
doğruyu; kötülük elçisi şeytanla da yanlışı nüfuz etmek suretiyle insanlara yol
çizmiştir.
Asıl
mesele; neye ve kime karşı iyilik veya kötülük ile ilgili prensiplerin benimsenmesi
ve ilke edinerek fiiliyata geçirilmesidir.
Esas itibariyle insanlığın var olma amacı kötüye karşı
mücadele ve iyiliğin egemen kılınmasıdır. Ancak iyilik ve kötülüğün ya da doğruluk
ve yanlışlığın hümanite gerekçesiyle nefsin eline terk edilmesi kötülüğü ve
yanlışı daha da derinleştirmiştir. Çünkü her nefsin çıkarı doğrultusundaki kendi
doğrusu yahut yanlışı iyiliği bertaraf edip kötülüğü mukim kılmakta; böylece yaratıcı
Allah’ın tarafsız ve adil hükümleri nefsi düşüncelere peşkeş çekilmektedir.
Seküler-laik bir düşünce
düzeyinde iyi ile kötü, doğru ile yanlış nefislere bırakılmış ise; o düşüncede
hak ve adaletin sağlanabilmesi mümkün olmadığı gibi vicdandan da söz edebilmek
imkânsızdır. Unutulmamalıdır ki, vicdan doğrudan imandır!
Nefsin hüküm sürdüğü bir dünyada kendilerini hakka ve
adalete adamayarak mücadele etmeyenlere ‘iyi’
diyebilmek söz konusu değildir. Nasıl ki doğru olmayanı yapmak, kötülüklerin
en büyüğü ise; Hakk’ı olanı değil nefsi olanı yapmakta kötülüklerin en
büyüğüdür.
Nefsine göre iyi veya kötü ya da doğru veya yanlış yargısında
bulunan kimseler öyledirler ki, dilleriyle şeytanın kötü olduğu kabul etseler
de kalpleriyle iyi olduğuna inanırlar. Çünkü nefislere galebe çaldırarak
yaratıcı Allah’ın hükümlerine karşı azdıran şeytan olmasındandır. Öyleyse o
kimseler iyi ve doğru olabilirler mi?
İyilik ve doğruluğun en yaman hasmı hümanizm öyle bir
zehirdir ki, şeytanın beslendiği bir gıda ve kötülüğün abidesi yani şeytanlığın
ta kendisidir. Zaten en hümanist, nefsi olmasından ötürü şeytandır.
Hümanizm’in ne olduğu;
I. Hümanist Manifesto'nun ilk altı maddesinde açıklanmıştır.
1- Dinsel hümanistler, yani satanistler veya seküler-laik’çiler
evrenin kendi başına var olduğunu ve yaratılmadığını kabul ederler.
2- Hümanizm, insanın doğanın bir parçası olduğuna ve
sürekli bir işlemin (sürecin) sonucunda oluştuğuna inanır.
3- Hayat hakkında organik görüşü kabul eden hümanistler,
zihin ve beden arasındaki geleneksel düalizmi reddederler.
4- Hümanizm, insanın kültür ve medeniyetinin, antropoloji
ve tarih tarafından açıkça tanımlandığı gibi, insanın doğal ortamıyla ve sosyal
birikimiyle olan ilişkisinden kaynaklanan kademeli bir gelişimin ürünü olduğunu
kabul eder. Belirli bir kültür içinde doğan birey, büyük ölçüde o kültür tarafından
şekillendirilir.
5- Hümanizm ileri sürer ki, evrenin modern bilim tarafından
tanımlanan doğası, insan değerlerine ait herhangi bir doğaüstü ve kozmik
garantiyi kabul edilemez hale getirir...
6- Bizim kanaatimiz gelmiştir ki; teizm ve deizm’in zamanı
geçmiştir.
Hümanizm, her ne kadar "insan sevgisi, barış ve kardeşlik"
gibi mesajlar çağrıştırsa da, iyilik ve kötülüğü doğru ve yanlışlığın Allah
otoritesinde değil insanlarda olduğu kurallarına bağlamış dindışı bir düşünce
sistemidir. Bir başka deyişle insanı; Yaratıcıdan, peygamberlerden ve dinden
yüz çevirmeye, sadece kendi varlığı ve benliği ile ilgilenmeye çağırarak,
insanları yegâne amaç ve odak noktası haline getirmiştir. Hümanizmin İngilizce'deki
sözlük anlamı; en iyi değerler, karakterler ve davranışların doğaüstü bir
otoritede değil de insanlarda olduğudur. Dolayısıyla hümanizm’in temel görüşü; evrenin
ve insanın yaratılmadığı, kendi başına var olduğu, insanın kendisinden başka
hiçbir varlığa karşı sorumlu olmadığı, Allah inancının insanları ve toplumları
geri götürdüğü gibi bilinen ateist yani şeytansı seküler düşüncelerdir.
Hümanizm bilgi sanılan öyle bir bilgisizliktir ki, her
kötülük ondan akar. Ama içlerinde binlerce kötülük olan bunlar, insan sevgisi,
ilericilik, barış ve kardeşlik maskesiyle kendilerini iyi zanneden hatta
gösteren zayıflardır.
Öyle ki, Allah’a iman etmiş olanların dünyasını kara
görmelerinden her Müslüman’dan nefret eder ve kendileri aleyhine tehdit bularak
düşmanlıkta sınır tanımazlar. Tıpkı günümüz dünyasında olduğu gibi!
Bilinmelidir ki, kötülüğü
bilmemek iyi yapmaz; dolayısıyla kötülüğü bilmeyen öyle tuzağına düşer ki,
çıkmayı kötülükte bulduğundan kötülüğü iyilik sanır.
“Nerede
olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!
Kendilerine bir iyilik dokunsa
«Bu Allah'tan» derler; başlarına bir kötülük gelince de «Bu senden» derler.
«Hepsi Allah'tandır» de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!”
Nisa 78
“Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen
kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah
yeter. “ Nisa 79
“Güneşe ve
kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiğinde aya, onu açığa
çıkarttığında gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere
ve onu yapıp döşeyene, nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene
yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu
kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” Şems 1-10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder