Ya da umut
bağlanıp aşk ve tazimle sevilebilinsin!
Oysa
korkulacak olanın insan değil Allah olduğu öyle aşikârdır ki, Allah’ın ruhsal,
insanın bedeni oluşu kalplerdeki şüphe ve tereddüt hastalığını doğurmakta;
böylece yanılgı içine düşülmesinden Allah ya yok sayılmakta ya yeryüzünden
silinip gökyüzüne yerleştirilerek sınırlandırılmakta yahut ortak koşularak
tahtına oturulabilmektedir.
Allah
ile insan arasında tumturaklı bir irade seçimi yapılmamasından öyle bir
paradoks yaşanmaktadır ki; hak ile batıl; iyi ile kötü; yanlış ile doğru; korku
ile güven; düşünce ile eylem; sanal ile gerçek; yaratıcı ile yaratık arasındaki
yorumlar nefse göre kılınmaktadır.
Yaratıcı
Allah’ın yazdığından bir başkasının herhangi bir insana, cine, hayvana, bitkiye
erişebilmesi mümkün değil ise, yaratılmış bir şeyin nefsi doğrultusundaki yaptırımı
veya caydırıcılığı imkânsızdır.
Kötülüklerin
elçisi şeytan ile iyiliklerin elçisi peygamberlerin dahi iradeleri dahilinde
diledikleri bir fayda ya da zarar verme inisiyatif ve yetkileri bulunmamaktadır.
Öyleyse geri kalan mahlûklar kimlerdir ki, sahip oldukları emanetsi ve tasmalı
güçleriyle ahkâm kesebilmeleri inandırıcı olabiliyor?
Ağaçtaki
bir yaprağın bile yere düşmesi Allah’ın iznine bağlı ise, Allah’ın izni ve
dilemesi olmaksızın herhangi bir fayda yahut zararı hiç kimse veremez.
Dolayısıyla bizzat tecrübesi yaşanılan fiziki hayatı değil de düşüncedeki sanal
kuramları ölçü edinebilen insanı anlayabilmek mümkün değildir. Peki, nedendir
diye sorulacak olursa; yaratıcı Allah’ın anlaşılamamasındandır!
Bir
şeyi tahmin etmek, o şeyin biliniyor olması demek değildir. İşte asıl yanlış,
tahmin ile bilmenin karıştırılıyor olmasıdır. Ki, bilmekte yeterli değildir;
bilinenin gereği yapılarak etki altına alınmak suretiyle ya etkisini yok etmek
ya da etkilendirebilmektir. Diğer bir ifadeyle olumsuzsa olumlu yani faydalı hale
getirebilmek; zararlıyı da külliyen yok edebilmektir.
Zihne yüklenmiş olan
bilgiler istence yani iradeye göre mi; yoksa ruhla mı varlık kazanmaktadır?
Diğer taraftan; akılcı kanun prensiplerle güçlendiği
iddia edilen irade, bağımsız ve egemen olması gerekirken; neden birçok hata ve
yanlış yapabilmekte; istemediği hatta nefret ettiği sayısız musibetleri,
hastalıkları, trafik kazalarını, savaşları, depremleri, felaketleri,
sıkıntıları ve eceli sahiplenerek acziyet gösterebilmekte ve bilimsel teorilerle
saptanan verilerin tam aksi ortaya çıkmaktadır?
Kalplerdeki insan korkusu Allah’tan daha fazla olduğu için
kapı gıcırdanmasından hatta gölgenden dahi korkulabilmektedir. Oysa gölge de
nesnel bir güç olarak kişiye fazlasıyla kâfi gelmekte; gerektiğinde delirmesine
veya ölümüne bile neden olabilmektedir.
Korkulması,
hesap verilmesi, utanılması ve sakınılması zaruri olan yaratık insan mı; yoksa yaratıcı
Allah mıdır?
İnsanın hayatta kalabilmek için Allah dışında fiziki her
şeyden korkuyor ve kaçıyor olması, iddia ettiği gibi o hayatta hiçbir zaman
bağımsız veya özgür bulunmadığını kanıtlamaktadır. Dolayısıyla insanın insandan
ya da yaratık başka bir kuldan korkabilmesi imansızlığının yani şeytan dostu
olduğunun bir kanıtıdır.
Öyle ki, şeytan dilediğini saptıramadığı gibi, peygamberlerde
dilediklerini hidayete ulaştıramamaktadırlar. Ya da yaşatamadığı gibi,
öldürebilmesi de mümkün değildir. Ancak kaderle örtüşen bazı sonuçlar, sadece
imansızları yanılgıya duçar bırakmaktadır.
Birçok
oluşum gibi ecelide önleyemeyen insan öyle zayıf bir kuldur ki, yatakta ölene
üzülür; sokakta ya da savaş meydanında öldürülene kahırlar yakar. Oysa ecel
gerçekleştikten sonra fark nedir ki, ölümün sebebi gözetilerek ivme kazanılabiliyor?
Ancak Allah nezdinde daima diri yani ölümsüz sayılmalarından şehidler istisnadır!
Unutulmasın
ki, Allah’tan başka bir varlıktan korkan asla Müslüman olamaz; namuslu olamaz; dürüst
olamaz; adil olamaz; cesur olamaz; diri olamaz; kararlı olamaz; suçsuz olamaz; masum
olamaz; erdemli olamaz; hür olamaz; bilgili olamaz; mutlu olamaz; güvenli
olamaz; tok olamaz; şükredemez; sabredemez; affedilmez; ALLAH’ın yardım ve
desteğini asla göremez...
“De ki:
Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlâmızdır.
Onun için müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.”
Tevbe 51
"Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde
olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa «Bu Allah'tan» derler; başlarına
bir kötülük gelince de «Bu senden» derler. «Hepsi Allah'tandır» de. Bu adamlara
ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!" Nisa 78
“De ki: Doğrusu ben size
ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim.” Cin 21
“İblis: Senin mutlak kudretine andolsun ki, onlardan ihlâsa erdirilmiş
kulların bir yana, hepsini mutlaka azdıracağım, dedi.” Sad
82-83
“Gaybın
anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve
denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin
karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi
apaçık bir kitaptadır.” En’am 59
“İşte o
şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler
iseniz onlardan korkmayın, benden
korkun.” Al-i İmran 175
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder