Kemalizm’den kurtulacak
olmanın sevinci kursağımızda kalarak; çok daha sinsi, etkili, yayılmacı ve
tehlikeli olan Gülenizm, millet üzerindeki lanetin devam ettiğine bir kanıttır.
Dinden beslenen Gülenizm’in
siyaseten ABD, dinen Vatikan ve ekonomikken Yahudilerin mandası altında sürdüğü
varlığının içyüzünü anlayabilmek için, vahye iman edip buyruklarını idrak
edebilecek bir hidayete erişmiş olma zorunluluğu vardır. Aksi takdirde Said
Nursi ve Fetullah Gülen’in sözlerini Allah ve Resulünün sözlerinden daha üstün
değerlendiren bir akıl ve kalp, Ahzab Süresi 36. Ayete göre sapıklıkla
aşağılanmıştır.
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği
zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı
yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş
olur.” Ahzab 36
Kemalizm’in
önderi ve gizli tanrısı Atatürk, Osmanlı gibi güçlü ve köklü bir devleti yıkıp
yerine kendi adıyla özdeşleştirdiği bir devlet kurabilecek kadar gözü pek cesur
bir kişilikti. Gülenizm’in önderi Fetullah Gülen’de, mücadele etmek yerine
vatanından kaçarak önce Vatikan’a, sonrada ABD’ye sığınabilecek kadar korkak
bir kişiliktir. Zaten kaçarken; "Askerden
gelecek tepkilere karşı sırtımızı Amerika’ya dayamalıyız" sözleri, “Allah’a dayanıp güvenin, vekil ve destek olarak Allah size
yeter” ayetine iman etmediğini, dolayısıyla Müslüman olmadığını
kanıtlamaktadır. Dinen düşmanının mert
olanından değil sinsi, kaypak, münafık ve etiketli olanından ürkmeli, hile ve
sillesinin ne denli daha tehlike olacağı unutulmamalıdır. Bu sebeple
Gülenizm, Kemalizm’den çok daha yıkıcı ve saptırıcıdır. Çünkü Kemalizm siyasi
bir ideoloji, Gülenizm ise dini bir teolojidir.
“İnsanlardan kimi vardır ki: "Allah'a
inandık" der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların
işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Hâlbuki Rabbinden bir nusret gelecek
olsa, mutlaka, "Doğrusu biz de sizinle beraberdik" derler. İyi de,
Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?” Ankebut 10
Fetullah Gülen ve cemaati;
Allah’ın üzerine yemin ederim ki, vahyin emrettiği doğrultuda kesinlikle iman
etmiş Müslüman değillerdir. Onların kutsal kitabı Risale-i Nur, gizli tanrıları
Said Nursi’dir. Tıpkı Hıristiyanların tanrı inançları benzeri bir teolojiye
sahiptirler. Nasıl ki sözde Tanrıları, İsa’nın bedenine girerek insanoğlunun
acı ve ızdıraplarını yüklenmişse, Said Nursi’yi de Allah ile bütünleşmiş görür
ve kutsal kitapları Risale-i Nur’un doğrudan Allah’ın bir kelamı kabul ederler.
Onun için Risale-i Nur’u Kur’an’ı Kerim’den üstün bulur ama katırları
ürkütmemek için Kur’an’ı Kerim’den de vazgeçmezler.
Hiçbir Müslüman, kutsal
kitap olarak Kur’an’ı Kerim’den başka bir kitabı hıfzetmez ama Gülenizm
etkisindeki Türk okullarında öğrenim gören yabancı Müslüman öğrencilere
Risale-i Nur’u hıfzettirmeleri, Müslümanların nasıl korkunç bir tehdit altında
olduğuna işaret etmektedir. Dolayısıyla Müslüman ülkelerde izin verilen Türk
okullarının saçtığı tehlike iktidarlarca önlenmeli ve Müslüman halklarının
vahiyden uzaklaştırılma felaketi engellenmelidir. Said Nursi, Kur’an’ı Kerim’in
değil, Risale-i Nurun atom bombasından daha kuvvetli ve tesirli olduğunu açıklamamış
mıydı?
Allah’ın ayetlerini ve
Peygamber efendimizin sünnetlerini ilkel bulurcasına çağdaş bir İslam düşünürü
olarak İslam’da reforma kalkışan Fetullah Gülen, en azılı İslam karşıtlarına
dahi merhamet okutturacak bir zehir saçmaktadır. Güya Allah, günümüzü bilmekten
acizmiş gibi haçlı dayatmalı yorumlarıyla vahyi tahrip etmekte, İslam’a yön
veren bir peygamber konumuyla düşmanlarca desteklenerek arşa yükseltilmektedir.
Hatırlarsanız İslamofobinin en ateşli yılları olan 2008 Haziran ayında Foreign
Policy ve
Prospect dergilerinin internet üzerinden gerçekleştirdiği ortak anket sonucunda
dünyanın ilk 100 entelektüeli
listesinde bir numara seçilebilmesinin ne anlama geldiği apaçık ortadadır.
Kişi ve toplumların
aydınlanması açısından fevkalade ilgi ve cazip merkezi olup, her türlü teşvik,
destek ve prestije sahip eğitim alanı, akılların karıştırılabilmesi için
kullanılan en etkin araçtır. Eğitimin amaç ve hedefi derinden incelenmeyip “okuyup
adam olsun” önyargısı, gerek ülkeler gerekse aileler için fevkalade
ürkütücü sonuçlar doğurabilmektedir.
Nasıl
ki Fransız düşünür Auguste Comte, Osmanlı
Müslüman Türk toplumunu dinden uzaklaştıracak telkinlerde bulunup reformcuları
örgütleyerek Osmanlı Halkının din olarak pozivitizmi benimsemesi tavsiyesiyle, ona
göre faydasız olan siyasi birlik fikrinden, yani Osmanlı’nın dünya Müslümanları
birliği düşüncesi olan hilafetten vazgeçmesi gerekliliğini vurgulayarak
başarılı olmuş ise, Fetullah Gülen’de dinleri birleştirerek “Allah yerine hümanite” etrafında
toplanılma fetvası ile Auguste Comte’nin masonik felsefesini izlemektedir.
Böylece Batı’nın razı olacağı çağdaş bir İslam düşüncesiyle Müslümanları
fasıklaştırma projesi, ancak imanla bütünleşmiş Müslümanlarca püskürtüleceği
muhakkaktır.
18.
Yüzyıl Avrupa’sının aydınlanma çağında Kiliselere ilgiyi arttırabilmek için
nasıl tüm besteciler Kiliseler
adına müzikler yapıyor ise, Fetullah Gülen’de egemenliği altındaki Türk okullarında
şarkıcılar yetiştirerek yeni bir İslam anlayışını sempati kılmaya
çalışmaktadır.
Her yıl ülkemizde düzenlenen
Türkçe Olimpiyatlarına iktidardan siyasilere, bürokratlardan gazetecilere kadar
uzanan ve halkı coşku ve ilgiye sürükleyen alakayı birçok açıdan
değerlendirdiğimde, muhakemeden yoksun bir yığın gerçeğine ulaştım.
Her insanın eğitildiği dilde
konuşabileceği, yazabileceği ve şarkı söyleyebileceği tartışılmaz iken, sanki
erişebilmesi imkânsız bir başarı yahut bir mucizeymiş gibi estirilen zafer, ‘ahmaklar
ülkesinde mi yaşıyorum’ sorgusuna kapıldım. Bu nasıl bir büyüdür ki, Türkçe
Olimpiyatlar adı altında düzenledikleri zafersi şölenlerde yabancı çocukların
şarkı söylemekten öte hiçbir yeteneklerinin sergilenmediği aşikârken, neyin
övünç ve gururu paylaşılıyor? Türk okulları bilim adamı değil de şarkıcı
yetiştiren konservatuarlar mıdır? Neden öğrenciler keşifleriyle ön plana çıkarılmıyorlar
da, onun bunun şarkılarını taklide zorlanıyorlar? Madem öyle en azından yeni besteler
veya şarkı sözleri yazsalar ya!
Neden sözde Türk okullarının
bulunduğu ülkelerde Türkçe Olimpiyatları düzenleyip Türkiye’deki ilgiyi
gerçekleştiremiyorlar? Asıl başarı, okulların bulunduğu ülke insanlarına Türkçe
öğretilmesi ve resmi dil statüsüne aldırmaları değil midir? O ülkelerin
illerinde gösteriler düzenlemeleri, Türkiye’ye ve Türkçeye yapılacak gerçek bir
katkı değil midir?
Milletinin ana dili Türkçe
olan bir ülkede, yabancı çocukların Türkçe şarkılar söylemelerine olağanüstü
eğilim, o toplumun normal olmadığına açık bir işarettir. Ancak hedef,
Türkiye’yi Gülenistleştirmektir. Dolayısıyla en etkin ve ikna edici yolun nefse
hitap eden bu tür organizasyonlar olduğu sosyal manipülasyonuyla insanları
gerçekten uzaklaştırıcı iğfalsi şovlar, sevinmek yerine kahrolmayı mukim
kılmalıdır. Bir dini veya toplumu mahvetmenin savaşsız yolunun akılları
karıştırmak olduğu taktiğini şeytanca kullanan F.Gülen, Kur’an’ı Kerim’e
gerekseme kalmayacak bir gün için, sürekli nefislere galebe çaldıran yeni
stratejiler üretmektedir.
Başbakan Erdoğan’nın sözde
Türkçe Olimpiyatların kapanış gecesinde F. Gülen’i Türkiye’ye daveti, her ne
kadar bir komedi ise de, ölüsünün dışında diri olarak Türkiye’ye dönmeyeceğini ve
boyunduruğu altındaki efendileri Vatikan, ABD ve İsrail’den izin almadan tek
bir adım atamayacağının çok iyi bilmektedir. Önceleri, tıpkı darbecilerin
sağlık sorunlarını mazeret göstererek hapisten kurtulmaları misali F.Gülen’de
sağlık sorunlarını bahane edip Türkiye’ye dönmek istememiş, şimdi de gelişinin
fitneye neden olabileceği kılıfıyla Türkiye’ye gelmekten, cehenneme girmekten
korkar gibi kaçmaktadır. Çünkü Türkiye’ye
dönmesi bitişini ilan eder.
Neden mi?
1. Üstlendiği
ihanetsi misyonunu terk etmesine izin verilir mi?
2. İslam
dünyasını bertaraf edebilmek için haçlıların kurtarıcı taşeronluğunu
bırakmasına Vatikan, ABD ve İsrail
müsaade eder mi?
3. Şeytanın
cennette yaşadığı dönemdeki gibi imanlı olduğu zamanda gözyaşları
akıtarak Kur’an’ı Kerim ışığında vaazlar
yapabilir mi?
4. Küfre
karşı müminleri Allah yolunda coşturabilir mi?
5. Türkiye’de
açıktan dinler arası diyalogu savunabilir mi?
6. ABD’deki
gibi ayetlerden uzak durmasına fırsat verilir mi?
7. Türk
okullarına olan yardım ve siyasi desteği bulabilir mi?
8. Türkiye’deki
kullarıyla yakınlaşması sonrasında kendisinden beklenen açıklamaları
yapmaya cesaret edebilir mi?
9. Gönüllerde
oluşturduğu tanrısal dokunulmazlığını devam ettirebilir mi?
10. Vatan edindiği ABD’yi bırakıp kaçmasından
nefret ettiği aleni olan Türkiye’yi vatan
belleyebilir mi?
11. Türkiye’de haçlı misyonunu
sürdürebilir mi?
Dolayısıyla F.Gülen ne gurbettedir, ne
Türkiye’ye karşı hasret duymaktadır, ne de geriye dönecektir!
İslam aleyhindeki misyonerliğinin
dışında ABD’de kalmasını gerektirecek geçerli tek bir sebebi bulunmamaktadır.
Onun için Başbakan Erdoğan’ın Gülenizmcilerin duygularını fetheden çağrısı,
sadece politik amaçlıdır. Gülen şakirtlerinin dirisi için değil ölüsü için
hazırlık yaptıklarını Gülenperestler bilmeli, tapınmaları için hazırlanan
tapınağını beklemelidirler.
“(Resulüm!)
de ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim
aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na
hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi
ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki
biz Müslümanlarız! deyiniz.” Al-i
İmran 64
1 yorum:
Sayın Şadoğlu, tespitleriniz çok yerinde ama geç kalınmış bir tespit, ülkenin kılcaldamarlarına kadar bu örgüt sızmış vaziyettedir, Türkiye Cumhuriyetinin, gizli arşivleri yabancı istihbarat örgütlerine sızdırılmış, savaşma yeteneği sekteye uğratılmıştır, Suriyeyle savaş kapıdadır, bunun sözünü Başbakan bizzat emperyalist güçlere vermiştir, su an bahaneler hazırlanmaktadır, bu işe karşı cıkan ABD karşıtı tüm subaylar kilit altına alınmıştır, ergenekon tezgahının neden tertiplendiğini anladığınızı umuyorum, F.Gülenin kim olduğunu neye hizmet ettiğini para kaynagını yılardır biliyoruz, ama size anlatamıyoruz...
Kemalist Gökhan.
Yorum Gönder