Ateşe tapan insanlık düşmanı terörist kâfirlere karşı
verdikleri mücadele sırasında ebedi diriliğe ve cennete kavuşan şehitlerinin
ardından üzülmek yerine bilakis sevinenler, gerçekten iman etmişlerin ta
kendileridirler. İmanın sözde değil özde olduğu, ancak ortaya konulan
davranışlarla kanıtlanır.
Yaşadıkları İslami vatanı kendilerine bırakabilmek için
hak ve adalet uğruna şeytana karşı savaşan o mübarek ecdatlarının ruhlarını şad
eden şehitlerin ana, baba, eş ve çocukları bilmelidirler ki, kaybettiklerini
zannettikleri yakınları aslında kazananlar olup, o gün, gerçekle
yüzleştiklerinde arkalarından dövündükleri şehitlerin nurlar saçan gülen
yüzleri karşısında duyacakları pişmanlık ve kahırları bir yana, sabredememiş
olmalarından kapkara bir utanca bürünerek şefaat dileneceklerdir.
PKK-BDP kâfirlerine karşı mücadele, her Müslüman’ın
üzerinde tartışılmaz bir hüküm olup, o yolda ölenlerin ölü değil diri oldukları
Allah tarafından müjdelenmiştir. Bu sebeple şehitlerin arkasından koparılan
ağıtlar, dökülen gözyaşları ve suçlamalar; Allah’a başkaldırı, güvensizlik ve
şeytan egemenliği arzusudur ki, izzet ve itibarla yüceltilmiş şehitlerin yakını
olmaya layık değillerdir.
Bir şehit arkasından
kederlenmekten daha korkunç bir imansızlık olabilir mi?
Şehit cenazelerinde dimdik durarak gözyaşı dökmeyen
ana, baba, eş ve çocuklar, şehitlerine liyakatli imanlarını ortaya
koymalarından gıpta ediyor ve şefaate nail olmalarını diliyorum. Hıçkırıklarla
ağlayarak ağıtlara kalkışanlar hem kendilerine hem de ölümsüz şehitlerine
zulmetmekte, ayrıcalıklı takdire yüz çevirmelerinden terörist yakınlarından
hiçbir farkları olmadıklarını kanıtlamaktadırlar.
Kendilerini Allah misali sahip gören zavallılar, sanki
şeytana karşı şerefli mücadelede şehit olan yakınları hiç ölmeyecekmiş gibi isyansı
tavırda bulunmaları, şüphesiz şeytanın adımlarını takip eden teröristleri cesaretlendirmekte,
pazarlık güçlerini ve hedeflerine ulaşmayı kolaylaştırmaktadırlar.
Şehit ardından üzülmek şeytana hizmettir…
Unutulmamalıdır ki, Allah düşmanı teröristler
gözyaşlarından beslenmekte, böylece yıldıracaklarını hesap ettikleri Müslüman
milletimizi dize getirebilecekleri hezeyanıyla “analar ağlamasın, gençler ölmesin” gibi dayanaksız sömürüyle zafere
ulaşmalarına katkı sağlanmaktadır. Oysa Müslümanlar, kurtuluşun ancak
şehitlikle elde edilebileceği sevinciyle ölmekten asla korkmazlar, bilakis şehit
olabilmek için birbirleriyle yarışırlar.
Zaten ihanetsi dinler arası diyalogun hümanite temelinde
oluşturduğu strateji, Müslümanları cihaddan ve ölümsüz dirilik olan şehitlikten
uzaklaştırmak değil midir? Bu sebeple yeni bir dünya yaratmak ütopyasıyla
kadere meydan okumakta, Allah düzenini değiştirebilecekleri gibi haddi aşan
iddiada bulunabilmektedirler. Şeytana yani kötüye karşı savaşan tek güç cihad
olup, cihadı terk eden Müslümanlar, hor ve hakir bırakılarak yıkılmaz sanılan
iktidarlarının köpük misali nasıl yok oldukları malumdur. Dolayısıyla
Türkiye’deki PKK-BDP şerrine karşı savaşmak bir cihad olup, her kim bu cihaddan
kaçınırsa; o, ne Müslüman’dır ne de insandır!
Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in PKK kâfirlerini
silebilmek için Kandil’e girmenin faturasının ağır olacağı kaygısıyla, “Muhtemel ağır kayıplara karşı kamuoyu hazırlıklı
olmalı” açıklaması, Müslüman toplumun çekinebileceği bir endişe
değildir.
Şehitliğe koşan ecdadın hiçbir varisi, böylesi şerefli
ve ödüllü bir kazanımı asla geri çevirmez. Özellikle şehitlerin kayıp olarak
düşünülmesini hakaret telakki ediyor, PKK gibi azılı bir şeytana karşı mücadele
edilmemesini alçaksı bir kayıp buluyorum. Kötüye karşı mücadele ederken ölenler
nasıl kayıp sayılabilirler? İşte ruh ile beden kuvvetlerinin muhakemesizliğinden
baki ruh yerine fani bedene odaklanıldığından zillete mahkûm değil miyiz? Tarihini
şeytanlarla savaşarak geçirmiş Müslüman milletimiz, böylesi şerefli bir fırsat
için yekvücut şehit olmaya hazır ve isteklidirler. Yeter ki fiyat etiketiyle
yaftalanmış politikacılar, tiyatrodan vazgeçsinler!
Dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de şeytanla bir
arada yaşamayı reddetmiş ve reddedecek olan Müslüman milletimiz, kanının son
damlasına kadar PKK kâfiriyle savaşmanın onurunu elde edebilmek için sabırsızlanmaktadırlar.
Ancak ABD mandası altındaki Ak Parti ve CHP, milletin sesine kulak vererek
sonuca gidebilecek kararlılığı ve cesareti sergileyebilsinler.
Hem lanetli teröristle barışta neyin nesi? Şeytanla
barış yapanların hazin sonları bilindiği halde, PKK-BDP ve destekçilerinin
barış söylemlerine itibar etmek, o devlet ve milletin sonudur! Barışa rağmen
şeytanın boş duracağını sanan ahmaklar tarihten bihaber olmalıdırlar ki, bir
saat sonrasının dehşetsi felaketini kestirememektedirler.
ABD’nin PKK terörüyle ilgili Türkiye’nin yanında
olmadığı aksine İsrail’le ortak çıkarları adına PKK’yı desteklediği, gerek
Kandil operasyonuna izin vermemesinden gerekse PKK’ya karşı kullanılacak
insansız hava aracı predatör’leri satmamasından anlaşılmakta, dolayısıyla Türkiye
ile müttefik değil efendi-köle ilişkisi sürdürdüğü aşikârdır. Kendi çıkarları
uğruna okyanusları aşıp ülkeler işgal ederek tek bir canlı kalmamasına yok
ediyorlar, sıra Türkiye’ye gelince yanı başımızdaki terörist yuvasının dağıtılmasını
izne bağlayarak, nefsi müdafaa yapmamızı önlüyorlar.
Acaba ABD, binlerce kilometre uzaklıktaki Irak’ı tehdit
belleyip yakıp yıkmadı mı? Başbakan Erdoğan’da ABD çıkarlarını destekleyerek
Irak işgaline razı olmadı mı? Öyleyse neden ABD’de, Türkiye’nin tehdit ediliş
haklılığını umursamazdan gelerek sınırımızdaki Kandil’e girmemize karşı çıkıyor?
Bu durumda ABD’nin bir kuklası veya kölesi olmadığımızı söyleyebilmek mümkün
müdür?
ABD, BM’nin kararlarını bile hiçe sayarak dilediği
ülkeleri işgal edebiliyor ama Türkiye, hakkı olan şer merkezine operasyon
düzenleyemiyor. Sonra da Başbakan Erdoğan’ın ABD Başkanı Obama ile olan
dostluğu ve görüntüleriyle gözler boyanarak, absürt temennilerle şovlar
yapılıyor. Haydin oradan!
Hatırlarsanız Kıbrıs Harekâtına da ABD izin vermemiş
ama rahmetli Erbakan ve Ecevit, ABD’yi takmayarak çıkarmayı
gerçekleştirmişlerdi. Gerçekten Başbakan Erdoğan’ın amacı nedir? Allah’a ve
millete rağmen neden ve kimden korkuyor? Eğer F.Gülen’nin münafık yolunu
izliyor ise, bilmelidir ki sonunda o da deccal’a
dönüşecek, şehit ve yetimlerin hakkı ne bu dünyada ne de ahrette vicdanını
bırakmayacaktır. Yoksa PKK ile masaya oturma konusunda yaptığı bir pazarlık ve aldığı
bir karar mı vardır? F.Gülen’in teslimiyetçi politikalarının etkisi altında
mıdır?
Kandil’den sorumlu Barzani, PKK’ya karşı işbirliği
konusunda birçok vaatlerde bulunarak hükümetçe el üstünde tutulmasına rağmen;
sözden öte neden bir sonuç alınamıyor? Barzani’nin Türk kamuoyunun hoşuna giden
açıklamaları, ne işe yarıyor? Neden Barzani, Türkiye’nin Kandil operasyonuna
direniyor? ABD ile ittifaka girişerek Irak’ı işgal ettiren Barzani’nin Türkiye’yi
oyalama taktiğinin okunamaması bilinçli mi, yoksa bir acziyetin sonucu mudur? Zaten
yıllardır PKK’yı besleyen Barzani’nin PKK karşıtı bir cephede yer alabilmesi
mümkün değildir. Türkiye’yi aciz bir dilenci misali önüne gelene el açan duruma
düşüren hükümet, varlığına yakışır bir güçle PKK’nın tepesine inmekten ise
şamar oğlanına çevirterek, Barzani’den bile “aman” dilenir hale getirmiştir.
Şeytan ve dostlarıyla yapılan hilesel barış hayır değil
daha beter şer getirir. Dolayısıyla iflah olmaz PKK-BDP kâfirleriyle yapılması
düşünülen barış, tıpkı cinsel temastaki tatmin misali nefislere anlık tavan
yaptırsa da, sonu hüsran ve helaktır.
Bülent Arınç’ın Apo’yu ev hapsinde tutma fikri, tamamen
efendisi F.Gülen’in direktifidir. F.Gülen’in
hükümetteki sözcülüğünü yapan Arınç, gemimize saldırıp 9 vatandaşımızı katleden
İsrail’e teslim bayrağını çeken açıklamayı nasıl Gülen talimatıyla yapmış ise,
Apo’nun ev hapsi talebi de Gülen’e aittir. Gülen’in bağımsız bir Türkiye ve
vahiy düşmanı olduğu gerçeğini sonunda herkes anlayacak ama iş işten geçmiş
olacak. Tıpkı Firavunun ölüm esnasındaki tövbesi gibi…
Ey Müslüman Türk milleti! Şeytanla sözde barış adına
bir arada yaşayarak cehennemsi bir işkenceyle yavaşça ölmeyi mi talep
ediyorsunuz, yoksa şeytanı aranızdan silecek onurlu bir savaşı mı? Nasıl olsa
hepimiz öleceğiz! Gelin! Kötüye, kâfir ve merhametsiz teröristlere karşı
mücadele ederken şehit olalım da, hem dünyamızı hem de içinde ebedi kalacağımız
ahiret hayatımızı kurtaralım.
Düzenledikleri
kahpe saldırılarıyla bin kere ölmekten ise, neden bir kere şehit olmayı
dileyerek PKK-BDP şeytanını yok etmiyoruz?
Başbakan Erdoğan! PKK-BDP şeytanına
gösterdiğin toleransla olumlu karşıladığınız sözde barış arzunuz ve karşılığı
olmayan nutuklarınız; bilmelisiniz ki hem vallahi hem de billahi sizi bu
dünyada bitirmekle kalmayıp, ahirette de çetin bir cezaya çarptıracaktır.
Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in Kandil’e girmeye hazır oldukları açıklamasına
kulak verip, bir saniye vakit geçirmeden derhal şeytan yuvasını yerle bir ediniz.
Bu mücadele bağımsızlıktan öte dini ve insani önem ihtiva etmekte, iddia edilen
Kürt sorunuyla bir ilgisi olmadığı netlik kazanmıştır. PKK’nın adım adım
ilerlediği iktidarını beyhude hitabeler ve gösterilerle izlemeye devam
etmenizin hesabını verebilecek misiniz? Eğer
siz bitirmez iseniz, PKK’nın Türkiye’yi bitireceğinden şüphe yoktur. Yoksa bunu
mu istiyorsunuz?
“Yoksa
Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan
cennete gireceğinizi mi sandınız?” Al-i İmran 142
“Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara
karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir.
O ne kötü bir varış yeridir!” Tevbe 73-Tahrim 9
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder