Kişiyi öldükten sonra cenazesine katılanların
azlığı ya da kalabalıklığı ilgilendirmemekte, Allah’a vereceği hesap önem
taşımaktadır. Ne var ki düzenin çarklarında iyice materyalistleşmiş Müslüman
kimlikler, yakınlarının ölülerini dahi sömürerek övünmelerini sağlayacak
katılımı arttırabilmek için maldan farksız bir cazibe oluşturmaya ve pespaye
işbirliklerine kalkışabilmektedirler.
Oysa İslam peygamberinin vefatında topluca
bir cenaze namazı kılınmamış, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, ashabı ikram ve
müminler, kendi başlarına cenaze namazlarını kılarak, Peygamber efendimize
karşı görevlerini yerine getirmişlerdi. Artık cenaze namazlarındaki amaç
tamamen gövde gösterilerine dönüşmüş, mevta üzerinden nasıl reklam yapılabilir anlayışı
egemen olmuştur.
Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, sanatçılar,
ünlü ve zengin kimselerin katılımı cenaze sahipleri için bir övünç ve gurur
kaynağı olmuş, mevtanın hissettiği korku ve zor hesaba ise aldırış etmemektedirler.
İslam’ın üçüncü büyük halifesi Hz. Osman’ın
cenazesinde sadece 17 kişi vardı. Ya Allah yolunda ölen veya öldürülerek
cennetle müjdelenmiş şehitler ve nice peygamberlerin cenaze namazlarında tek
bir insan dahi bulunmayıp melekler tarafından kılındığını düşünürsek, cenaze
namazlarındaki katılıma bu kadar önem verilmesinin sebebinin rahmani olmadığı aşikârdır.
Zaten Yaratıcı Allah’ın da ruhsal oluşu, insanları fiziki tanrı arayışlarına
itmiyor mu?
Dolayısıyla mevtaların Allah indindeki
değerlerine göre değil de kalabalığın sayısına göre kıymetlerin biçildiği materyalist
anlayışın apaçık bir ölü sömürüsü olduğu tartışılmazdır. Ecelin gelerek ruhun
berzaha yükselmesiyle geride kalan cesedin zerre kadar bir değeri mümkün
değildir. Ebedi yaşayan ruhla, bir müddet sonra çürüyüp gidecek bedenin kıyaslanılması
dahi akıl dışı olup, maalesef yaşamdaki gibi ruha değil bedene ehemmiyet verilmesi,
Yaratıcı Allah’a karşı tumturaklı iman taşınamamasının bir sonucudur. Eğer güçleri yetiyor ise, asıl bedenden
sorumlu ve ölümsüz olan ruhun yaşadığı berzaha çıkarak, orada gövde gösterisi
yapsalar ya!
Bir baba dostu, geçmişte muhabbet ve sevgi
paylaştığım rahmetli Sabri Ülker’in ahrete göçü akabinde ailesinin takındığı
ahlak ve İslam dışı tavrından dolayı yapmış oldukları iğrenç teklifi deşifre
etmeyi, Müslümanlara bir ders olması açısından yararlı görüyorum.
Mübarek, zarafet timsali, faziletli, kalbinde sevgi ve imandan
başka hiçbir şey taşımayan kayınvalidem Rabia Ünlü’nün vefatına her ne kadar
fiziken üzüldüysem de, doğum ile ölümü eşdeğer tuttuğumdan imanlı bir ruha
üzülmek değil sevinmek gerektiğine inanarak, başta eşim olmak üzere ağlayan
yakınlarına, akıtılan gözyaşlarının cennet ehline yakışmadığı uyarısında
bulundum. Gözyaşı ve yakılan ağıtlar, ancak cehennem ehline yakışır bir
dövünmedir.
Pazartesi vefat etmesine rağmen oğlu Ahmet
Hocanın cezaevinde bulunmasından dolayı cenazenin Çarşamba günü ikindi namazına
ötelenmesi, ruhu berzaha çekilip bedeni bekletilen bir insana hem zulüm hem de dinen
mekruhtu.
Sabri Ülker’in vefatıyla aile efradından (adını
şimdilik saklı tuttuğum) zat, kayınpederimi telefonla arayıp ancak üzüntüsünden
kimseyle görüşmediği telefonuna bakan büyük kızıma önce başsağlığı dileyip, “Sabri Ülker’in cenazesinin öğle namazına
müteakip kalkacağı, Ahmet Hocanın annesinin de cenazesini ikindi de değil aynı
vakitte kaldıralım, cemaat yoğun olsun, kaliteli insanlar gelecek, Ülker’in cenazesinde
orada bulunmalarını isterim, lütfen görüşüp bana haber verin” önerisinde
bulunabilmesi, ne kadar sefil ve rezil olduklarını ortaya koymuştur.
Cenaze törenlerine Başbakan, bakanlar,
çalışanları ve dinler arası diyalog uğruna yaptığı uçuk yardımlarla Gülen cemaatinin
katılımıyla Fatih camiini doldurabileceklerinden şüphe duyan aile, desteği yüz
kızartıcı bir suçtan yargılanan tutuklu birinden beklemeleri, gönüllerin güç ve
parayla satın alınamayacağını ispatlamıştır.
Kayınvalidemin cenazesine katılan cemaati
kalitesiz addedip Sabri Ülker’inkinin kaliteli olduğu iddiasında bulunabilecek
kadar alçalabilen (ki verdiğim sözden dolayı adını saklı tutuyorum) o münafık,
acaba mübarek kayınvalidemin tabutunun parmaklar ucunda dolaşan izdihamını kendi
cenazelerinde görememenin kahrını yaşıyorlar mıdır? Kalite
sözde ve bedende değil, özde ve ruhtadır.
Demek ki maddeye değil gönüllere sultan
olmak asıl zenginliktir. Dünyanın en zenginleri arasına girerek devasa
şirketleri bulunan bir ailenin Fatih camiini dolduramamasının hazinliği, sanıldığı
gibi gönüllere değil bedenlere yaptıkları yatırımdandır.
Velev ki birkaç kişinin cenazeyi kılmış olması,
o kişin Allah nezdinde ki değerini mi düşürür? Ancak maneviyata iman etmediği
halde şeklen manevi görünen maddecilerin inançlarının ne kadar beyhude olduğu,
düştükleri kahırlı tablodan anlaşılmaktadır. Zaten imajın getirdiği yanılgıdan
dolayı maskelilerin tuzağına düşmüyor muyuz?
Ne
mutlu şüphe ve tereddütsüz imanıyla Allah’ına kavuşan kayınvalidem Rabia Ünlü’ye!
Allah nezdinde muteber olan bir kimseye bütün insanlar yüz çevirse,
ona bir zarar gelir mi? Allah indinde makbul olmayan bir kimseye bütün insanlar
sevgi ve saygıda bulunsa, ona bir fayda sağlar mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder