Diğer bir ifadeyle helal veya haram,
devlete ödenen cizye yani para ile orantılı olmuş; dolayısıyla devlet bir tanrı
olarak milletini kendine adatmıştır. Bu sebeple beşerin tanrı yapıldığı
seküler-laik ve demokratik düşünce düzeyinde Allah öyle atıl bir hale getirtilmiş
ki, inisiyatifinde olan helal ve haram ile ilgili hükümler bile sökülüp
alınabilmiştir.
Dini
inancı vergi manipülasyonuyla sömüren seküler-laik devlet, karşılığında cizye aldığı haramları
helalleştirerek İslamlaştırabilme cüretinde bulunabilmiş ve İslam, Allah’a
kayıtsız-şartsız bir bağlılık olmaktan çıkarılıp beşeriyete teslim edilmiştir.
Böylece insana yani halka hizmet, Allah’a hizmet boyutuna sokularak dolaylı
ortak koşulmuştur.
Hatta
İslam referanslı kimselerin "Yaratılanı severim
yaratandan ötürü" düşüncelerinin nasıl ateizm köklü
hümanist anlayışının bir tesiri olduğu öyle aşikâr ki, etkisi altında kalan
inananların nasıl bozulduklarına bir kanıttır. Oysa her kim ve ne olursa olsun Allah’a
başkaldıran kötüyü sevemez, hoş göremez, kayıramaz, cezadan muaf tutamaz, dost,
veli ve vekil edinemez. O zaman şeytanında bir yaratılan olarak sevilip saygı
duyulması, tıpkı vergilendirilmiş kazancın kutsal sayılması misali meşrulaşmıştır.
Geçen gün okuduğum bir habere öyle
şaşırdım ki, sanki Türkiye Cumhuriyeti Devleti İslami bir devletmiş gibi, Spor
Toto adlı kumar merkezinin Kırıkkale Üniversitesine bağlı yaptırdığı İslami İlimler
Fakültesine duyulan tepkileri anlayamadım. Hâlbuki devlete bağlı Spor Toto
denilen şans oyunları dağıtan kumarhane birçok İHL ve cami yaptırmıştı.
Müslüman kadınların satılmasına meşruiyet
kazandırarak vergi almak suretiyle kerhaneleri ve pezevengi kutsallaştıran aynı
devlet değil mi; kesinkes haram olan faizi yasallaştırarak helalleştiren aynı
devler değil mi; Allah’ın haram saydığını helal, helali ise haram yapan aynı
devlet değil mi; Allah’ı siyasetten dışlayarak beşeri hâkim kılan aynı devlet
değil mi; alkolü serbest bırakarak halkına kötülük işlettiren ve meylettiren
aynı devlet değil mi; zinayı muaf kılarak namussuzluğu yayarak cinayetlere ve
hasımlıklara sebep olan aynı devlet değil mi; gerek yazılı gerekse görsel
yayınlarla ahlaksızlığı daim kılan aynı devlet değil mi; Allah’ın indirdiği hükümleri
horlayarak nefsi üstün tutan aynı devlet değil mi; Allah’a ortak koşan aynı
devlet değil midir?
İslam Devleti’nin hükmetmediği
seküler-laik ve demokratik bir devlet güdümünde Kur’an anlayışı ve İslami
müesseseler kurmak ölünün kırık kolunu tedavi etmek, diğer bir ifadeyle ölüye
tören düzenleyip kabre sokmak gibidir.
Allah nezdinde haram olan bir devletin
ve o haramdan beslenen tebaasının yaptırdığı camiler ve hizmetler bile helal
olmazken; İslam adına kurulan fakülte ve okulların Spor Toto tarafından yapılmış
olması ne yazar?
Nefse hizmet eden şeytan bile insana
iyilik yaptığını söylerken; haram ile hizmet yapanlar hatta cami imar edenlerde
iyilikten başka bir şey istemediklerini iddia ederler ama yalancı oldukları
vahiyle bildirildiği gibi insanlarda öğrenmektedirler.
Hatırlarsanız; Hz. Peygamber Efendimiz Tebuk Seferi sırasında, sahabilerden
Ganem b. Avflar ve Ebû Âmir er-Rahip, Küba’da bir mescid daha yaptırırlar. Ancak
amaçlarını Allah bildiğinden yapılan mescidin etkisinde kalınmaması için Peygamberimizin
orada namaz kılmamasını uyarmak maksadıyla Tevbe Süresi 107. Ayeti indirmiş ve
kendisini vazgeçirmişti.
Nefis öyle bir zaaftır ki, algıyı da yönlendirmesinden bilinen
hatta iman edilen gerçeği dahi bozarak eğrileştirmekte; dolayısıyla insanların
neden yaratıcıları Allah’ın değil de yaratık hilkatteki eşlerin ardına
düştükleri ortaya çıkmaktadır.
Allah’ın arzı olan dünyada
her yer O’nun namusudur; İslam’ı yani hak ve adaleti yeryüzünde hâkim kılmak,
her Müslüman üzerine kaçınılmaz bir farzdır. Dolayısıyla nefsin inisiyatifine
bırakılmış helal ve haramlarla özdeşleştirilmiş bir düzende Allah rızası adına
yapılan hiçbir şey mubah yani kabul değildir; yapılan hizmetlerde şeytanın
insanoğluna yaptığı hizmetlerden farksızdır.
“Allah'a ortak koşanlar, kendi kâfirliklerine
bizzat kendileri şahitlik ederken, Allah'ın mescitlerini imar etmeye layık değildirler. Onların
bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedi kalacaklardır.” Tevbe 17
“Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden,
namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler
imar eder. İşte doğru yola
ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” Tevbe 18
“(Münafıklar arasında) bir de (müminlere) zarar vermek, (hakkı) inkar etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak
ve daha önce Allah ve Resûlüne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescid kuranlar ve: (Bununla) iyilikten başka birşey istemedik, diye
mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Hâlbuki Allah onların kesinlikle
yalancı olduklarına şahitlik eder.” Tevbe
107
“Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Alemlerin
Rabbi Allah ne yücedir!” A’raf 54
“Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak «Bu helaldir, şu da haramdır» demeyin, çünkü
Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan
uyduranlar kurtuluşa eremezler. “ Nahl
116
“Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan,
Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din
edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye
kadar savaşın.” Tevbe 29
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder