Ne
öldürüldü ne de yurt dışına kaçırıldı. Ancak ne kadar hayatta kalacağı eceliyle
orantılıdır.
Ortada bir giz var ama o gizin altındaki örtünün
henüz açığa çıkmaması nedeniyle tüm varsayımlar, şüpheler ve ithamlar etkisiz
kuvvetlerdir. Dolayısıyla iddiaların herhangi bir kanıt taşımaması peşin
hükümden kaçmayı zorunlu kılmaktadır.
Haçlı-siyonist güçlerin odalığı olan Suudi
Arabistan Kraliyeti’ne muhalif olan gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın başkonsolosluğa girip
dışarı çıkarılmamış olması öldürülmüş olabileceğine dair bir delil değildir.
Çünkü gerek CIA gerekse MOSSAD gelişmelerin öncesinden itibaren işin içendedirler.
Ayrıca Kaşıkçı’nın konsolosluğa giriş görüntüsü nasıl yanlıca Washington Post
Gazetesinde yer almış ise, çıkış görüntüsü de zamanı gelince ortaya çıkarılacaktır.
Cemal Kaçıkçı, devlet başkanları gibi etrafı
koruma ordularıyla kuşatılmış biri değildi ki, sokakta dolaşırken dünyanın her
bir köşesinde öldürülememiş olabilsin.
Türkiye’yi tahakküm altında bırakabilecek öyle
bir tiyatro oynanıyor ki, senaristi de her zaman olduğu gibi ABD’dir. Ki, Brunson
yargısı öncesi Kaşıkçı hadisesinin meydana gelişi de dikkatten kaçmamaktadır.
Ne var ki, Kraliyet barbarlığına karşı
tenakuz ve kaygı içinde olduğu izlemi veren Kaşıkçı, konsoloslukta başına gelebilecek
her türlü menfiliğe karşı nişanlısını uyararak beklenti içinde bulunmasını istemesi
ve nişanlısının haber vermesiyle olayın anlık deşifresi sağlamış ve yetkilileri
tetiklemiş olsa da içyüz bilinmemektedir.
Suudi Krallığınca gönderilen timin Kaşıkcı’yı
öldürmek için değil, Türkiye’yi tuzağa düşürebilmek maksadıyla geldikleri hem
acemilikleri hem de gizlemeye bile gerek duymadıkları kimlikleriyle aşikârdır.
Gelen uçaklardan birinin Kahire, diğerinin de Dubai üzerinden Riyad’a gitmeleri
apaçık bir şaşırtmacadır.
Cemal Kaşıkçı ne öldürülmüş ne de Riyad veya yurtdışındaki
herhangi bir ülkeye kaçırılmıştır. Kaşıkçı, İstanbul’da gizli bir yerde
tutulmakta olup, ya Türkiye karşıtı
söylemde bulunmaya çalışılmakta ya da ortak bir senaryonun parçası olarak olayda
yerini almıştır.
ABD’nin Suudi Kraliyeti’ne sert görünür üslubu
tamamen bir aldatmacadır. Soruşturmayı inisiyatifi altına almak suretiyle
fahişesi Kraliyet’i aklama niyeti taşıdığı veya Türkiye’ye geri adım attırmak
istediği çıkar amaçlı ilişkileriyle kanıtlıdır.
Peki,
Türkiye ne kadarından haberdardır ve ABD güdümünde Suudi Kraliyeti ile işbirliği
içine girerek ABD’ye vereceği tavizler akabinde bir danışık dövüş mü olacaktır?
Hele Trump’ın, Kaşıkçı’nın nişanlısını Beyaz
Saray’a davet etmesi bile gerçeğin açık perdelerini saklayabilmekten başka bir
şey değildir. Yapacakları tehditsel rüşvetlerle nişanlısının beyanlarını
değiştirecek bir kurgu içinde olacak olan ABD, FETÖ olayında olduğu gibi
Türkiye’nin aleyhindeki tavrı tartışılmazdır.
Neticede Cemal Kaşıkçı hadisesi Suudi Kraliyeti’ne
olan muhalifliğiyle ilgili basit bir olay olmayıp, Türkiye’yi hem İslam Ülkeleri nezdinde hem de
uluslararası camiada mahkûm kılabilecek bir şantajdır.
Eğer Kaşıkçı, gördüğü şiddet karşısında veya
doğal sağlık sorunlarından dolayı ölmemiş ise, cinayeti mevzubahis değildir. Dolayısıyla her halükarda kurulan tuzaklar,
çizilen senaryolar, hazırlanan pusular, kaçırılan ve saklanılan yerler ve İstanbul’a
gelen Suudlular bile ABD planı dâhilindedir. Suudi Kraliyeti sadece ipin
ucundaki kukla olduğundan Türkiye’ye karşı bir eylemi tek başına işletebilecek ne
bilgiye ne de cesarete sahiptir.
Ayrıca ne malum, Cemal Kaşıkçı’nın da ABD ve
Suudi Krallığıyla iş tutmadığı! Sonuçta hem Suudi Arabistan hem de ABD
vatandaşı olarak ABD’de yaşamıyor mu? Suudi Kraliyetine muhalif olan birinin
ABD iktidarına dost olabilmesi mümkün müdür? Ki, Suudi Arabistan ile ilgili skandal
ortadayken, Suudi Arabistan’da yaşayan kardeşi ve yengesinin öldürülmeleri yahut
öldürüldüklerine dair haberler bir tezgâh değil de nedir? Kaşıkçı'nın tanık koruma programına alınarak kaybedilmiş
olabileceği mümkün değil mi?
Tump için fevkalade önem arz eden papaz Brunson’un
durumu gizi çözmeye yetecektir.
“Sabret! Senin sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan
dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan
kaygı duyma!” Nahl 127
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder