Yaptığın
kaderindeki yazgıyla orantılıdır!
Öyleyse kimsin ki, yaratık bir kul olarak
yaratıcın Allah’a meydan okuyabiliyorsun? Oysa Allah izin vermeseydi ahkâm kesebilir
miydin?
Ne iyiliğin ne de kötülüğün irade dâhilinde
işlenmediği, Allah’ın kendi katındaki bilinmeyen bir bilgiye göre ya hidayete
ulaştırarak ya da saptırarak yarattığı nefsin tahakkümünde takdir uyguladığı
yaratıcı olma kudretindendir.
Ki, şeytan dahi “beni azdırmana karşılık insanları saptıracağını” belirtmesi, Allah
dilemedikçe musallat olamayacağı ve kötülük yapmakta hiçbir iradesinin
bulunmadığını ortaya koymaktadır.
Meselâ, yapay zeka olarak adlandırılan
bilgisayarların kendilerine göre bir bilinçleri olsa ve biz yedinci bilinç
seviyesindeyken onlar üçte, hatta ikide olup, bizlerle etkileşemeseler ve olan
bitenin farkında olsalar, özgür bir iradeye sahip olduklarını düşünürlerdi.
Acaba bir program yaparak derleyiciyle derleyip bilgisayarınızı çalıştırdığınız
anda, bilgisayarınız da “ben bunu istemiyorum, içimden ekrana şunu yazmak
geldi” dediğinde ne yaparsınız? Onlarda insanlar gibi ifa ettikleri fiillerin şahsi
iradelerinin bir sonucu olduğunu düşünüp, kendi hayatları üzerinde söz sahibi
olduklarına inanarak bir düzen kurmaya kalkışsalardı. O zaman kontrolü nasıl
sağlardınız? Bilgisayarınıza bulaşan bir virüs nasıl koca sistemi çökertiyorsa, insanın virüs misali özgür veya
cüz’i bir iradeyle “o kitap”’ı nasıl çökertebileceğini anlayabilmek için zeki olmaya
dahi gerek yoktur. Bilgisayar virüslerinin doğaları gereği çok iyi saklanmaları
misali şeytanda kaderin düzeninde çok iyi saklanmakta ve seçilmiş ruhlara
musallat olmaktadır.
Örneğin, bedeninizin herhangi bir
yerlerinden başlatılan sinir atımlarının bir sinapstan geçtikten sonra, hangi
akson boyunca devam edeceklerinin maddi yasalara tabi olmadıklarını, bu sebeple
de belirlenemediklerini ve bize gerekli özgürlük boşluğunu sağladıklarını kabul
edelim. Ancak özgür iradenin varlığı için bu yeterli değildir. Bu durum sadece
sanal özgürlüğü anlamlı kılar; irade için ayrıca yine maddi yasalara tabi
olmayan, ama madde üzerinde etkili bir donanımın, yani ruhun bulunması gerekir.
İrade, ruhsal ve fiziksel yasalardan bağımsız olmalıdır ki, tercih şansı söz
konusu olsa bile, bu şansın ne şekilde kullanılabileceği önceden
kestirilebilmeli ve hiçbir hata yapılmamalıdır. Sinapstan çıkan sinir
iletisinin hangi akson boyunca devam edeceğine karar veren süreç takip edilebilir
olsaydı, nereden başlayan iletinin nereye varacağı da belirlenebilir ve böylece
özgürlük yine de çöpten farksız olurdu.
Özgür iradenin varlığını kabul ederek
yap›lan şey, beyinlerinin içerisinde bir yerlerde fizik yasalarına tabi olmayan
kimi olayların meydana geldiğine ve yine kurallara bağlı olmayan bir gücün bu
olaylar üzerinde etkili olduğuna ve nasıl sonuçlanacaklarını etkileyebildiğine
inanmaktır. Tıpkı Kuantum teorisi gibi!
Üstelik böyle bir kabul onları darboğaza
sürüklemekte ve maddenin kendiliğinden tabi olduğu kurallara tabi olmayan bir
sistem oluşturmasına neden olmaktadır ki, bu asla mümkün değildir. Bu sebeple,
programlanmış ruhun dışında böyle bir sistemin ulaşılabilen beynin içerisine
elle konulmuş olması gerekir ki, yaratıcı Allah’ın çizdiği kader ve Mutlak
İrade’ye inanmaktan vazgeçilebilsin. Ancak beynin idaresel ve duygusal bir
yetkisi ve işlevi olmadığı için, bununda bir faydası olmayacaktır.
Bir Turing makinesi düşünelim. Ne
olduğunu çok iyi bilmeyenler için bir Turing makinesi basitçe algoritmik
soruları çözebilen teorik bir makinedir ve ona yapmasını istediğimiz işlemlerle
ilgili kuralları yükler, sonra da çözmesini istediğimiz problemi veririz ve makine
de bize cevabı verir. Örneğin, bir Turing makinesi verilen bir sayıyı 10 ile
çarpacak şekilde programlanmışsa, 4 girişi ile çalıştırıldığında 40 sonucunu
vermelidir. Basit işlemler yapan Turing makinelerini tasarlamak kolaydır. Onluk
sistemde onla çarpmak demek, sayının sağına bir sıfır eklemek demek olduğundan,
böyle bir Turing makinesinin içsel durumu şöyle olmalıdır:
Bant boyunca sıfırdan büyük bir rakam
görene dek ilerle, sıfırdan büyük bir rakam gördüğünde içsel durumunu 2 yap; okuduğun
rakam 9 değilse bu rakamı çıkış bandına yaz ve bir sonraki rakamı oku. 9 ise
içsel durumunu 3 yap ve çıkış bandına sıfır yaz ve dur. Görüldüğü gibi Turing makinelerinin
özgürlükleri yani iradeleri yoktur. Onlar sadece dışarıdan veri okur ve
okudukları veriye göre içsel durumlarını değiştirir ve içsel durumları ne
yapmalarını söylüyorsa onu yaparlar. Bizim çarpma makinesi 158 gördüğünde çıkışını
1580 yapmaya mecburdur; “dur 666 yazayım komiklik olsun” ya da “canım çarpmak
istemiyor, iyisi ben ona böleyim” diyemez. Çünkü ne yapacağı kurallarla bağlanmıştır.
Kurallarla programlanmış ruh da, zaten
sahip olduğu düşünce, bilgi ve eylemleri yapmaya veya yapmamaya hazır bir
bekleyiş içinde tespit edilmiş ve zamana göre fonksiyon göstererek, düşünce ve
davranışlarını madde ve fizik aracılığıyla güncelleştirir. Yaratıcı Allah,
kurduğu düzeni, dengeleri ve egemenliğini koruyabilmek için, çizdiği bireysel,
toplumsal ve evrensel kadere, virüs misali herhangi bir iradenin müdahalesine
asla izin vermez.
Nasıl ki bir virüs “biçici” olarak
görevini sürdürüyorsa, insana da verilebilecek cüz’i veya özgür bir iradenin
sahip olduğu benliğiyle biçici olmaya hazır bir fıtrat taşıyacağı muhakkaktır.
O takdirde kâinatın akışı değişir, zincirsel halka darmadağın olur, iyilik ve
merhametin olmayacağı nefsi bir dünya hatta kâinat oluşur. Kamufle edilmiş her
şeyin zamanı gelince güncelleşmesi ve sonucu doğuran sebeplerin ruhsal
dürtüsüyle etkileşerek olayları biçimlendirmesi, yaşamda ki değişim ve dönüşümlerin
temel nedenidir.
Kâinatta ki her şey, ruhun tabi olduğu
kurallara göre işlev kazanmakta; böylece madde ve fizik oluşmaktadır. Özgür yahut
cüz’i irade algısı, bir sonraki davranışınızı olasılıklarca belirleyen ve bir
önceki tecrübeleriniz sonucu oluşmuş ruhsal durumu kavrayamamaktan kaynaklanan benliksel
ve fiziksel yanılgılardır. Keşke her şey ayın yuvarlak olması gibi basit
olsaydı.
Melekler, insanlar, cinler ve her
türlü canlılar iradesel olarak hiçbir etkileri bulunmamaktadır; var edip yani
yaratıp menfi yahut müspet düşünce ve eylem kazandıran Allah olduğundan sahip
oldukları kuvvet ve kıymetler tamamen O’nun iradesinin inisiyatifi
altındadırlar. Dolayısıyla her an yaratıcısı Allah’a muhtaç olan insanın
tabulaştırılması, övünülmesi, fayda yahut zarar verici konumda
değerlendirilmesi şirktir!
“Heva ve hevesini tanrı
edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye
göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde
çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola
eriştirebilir? Hala ibret almayacak mısınız?“ Casiye
23
“Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!
Kendilerine bir iyilik dokunsa «Bu Allah'tan» derler; başlarına bir kötülük
gelince de «Bu senden» derler. «Hepsi Allah'tandır» de. Bu adamlara ne oluyor
ki bir türlü laf anlamıyorlar!” Nisa 78
“Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de onlarla konuşsaydı
ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah dilemedikçe yine de inanacak
değillerdi; fakat çokları bunu bilmezler.” Enam 111
“Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” Tekvir 29
“İblis dedi ki: Öyle ise beni
azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin
doğru yolunun üstüne oturacağım.” Araf 16
“(İblis) dedi
ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka
azdıracağım!” Hicr 39
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder