Bilakis öyle arttırır ki, insanı yontarak
odundan farksız halde öğütür.
Zaten demokrasi fitnenin ta
kendisi değil midir?
Düşünce
ve ifade serbestîliği adına fitne öyle kronikleştirilmiş ki, adam öldürmekten
daha kötü hal olmasından hak ve adalet doğranmıştır. Dolayısıyla fitnenin
akılları karıştırmadaki savaşsız yolu mahvın yegâne sebebidir.
İnsan,
bedenen oluşmadan önce ruhları yaratıldığında yaratıcı Allah’a kesin söz
verdikten sonra sözlerinden dönerek asiliğe sapmaları, cezası ölüm olan öyle
büyük bir suçtur ki, sadece zalim olanlara erişmekle kalmayıp umuma sirayet
etmek suretiyle herkesi perişan kılmaktadır. Dolayısıyla çeşitli musibetlerle tarumar
olan insanların suçlu-masum ayrımı yapılmaksızın azaba uğramaları fitnede
yarışmalarındandır.
Einstein der ki: “Karşılaşılan önemli
yaşam sorunları, o sorunları ortaya çıkaran düşünce düzeyinde çözülemez.”
Batıllığın ya da diğer bir ifadeyle
fitnenin ancak özgürlükle çözülebileceği teorisi, adı demokrasi olan fitnelerle
aşılabileceği olasılığını imkânsız kılmaktadır. İnsanlar, yaratığa gösterdikleri
özeni ve güveni yaratıcı Allah’a duyabilselerdi, fitneyi özgür bırakan düşünce
ve düzenler oluşmazdı. Ancak lanetlenen toplumlara iyiliğin ve doğrunun
gelebilmesi mümkün olmadığından, yaratıcı Allah’ın egemen olduğu dünya ve kâinatta
yaratıların hâkimiyet kurabilmesi olanaksızdır.
Ki, sorunların üstesinden gelebilmek
maksadıyla Etkin Akıl olmaksızın sığınılan ‘ortak
akıl’ öyle bir delalettir ki, hatırıma
İtalyan matematikçi ve astronom Cassini’nin sözlerini getirdi.
Cassini der ki; “Uzayın karşısında kendisini ne kadar
önemsiz hissettiğini, önemsiz bir gezegenin üstünde izole olmuş halde yaşayan insanoğlunun
olup biten her şeyi ölçebileceği sanısına yalnızca yersiz gururu yüzünden kapılmıştır.”
Ancak fitnenin etkisiyle doğan bu gurur, bilim, demokrasi ve özgürlük adına giderek şiddetini öyle arttırmış ki, neredeyse
dinli veya dinsiz her insan, doğrudan yahut dolaylı olarak kendini hüküm koyucu
tanrı gibi hissetmeye başlamıştır.
Zaten
demokrasi, insan iradesini üstün kılan bir tanrılık değil midir?
Laiklik, nasıl ateizmin siyasi bir
terminolojisi ise; demokrasi de Hıristiyanlığın siyasi terminolojisidir. Vahiy
dışı Hıristiyan ve Yahudiler; “Tanrı
gökyüzüne yerleşmiştir, yeryüzünün yönetimi insanlara aittir ve mutlak
hâkimdirler, sıkıştıklarında tanrıyı etkileşmeye sokarak dilediklerini
yaparlar" paradoksal inançlarıyla özgür iradeyi mukim kılmaya
çalışırlar. İslâm ise Allah’ın iradesine kayıtsız şartsız teslim olmayı zaruri
kabul ederek fitneyi tamamen reddeder. Dolayısıyla iradece değişmeyen ve değiştirilemeyen
"o kitap" a, yani kadere inanılır. .
Takdir edileceği üzere; birbirlerine tamamen
zıt ve düşman olan dinleri, medeniyetleri ve fikirleri uzlaştırmak ve aynı çatı
altında toplamak asla mümkün değildir. Her ne kadar demokrasi düşüncesiyle
üstesinden gelinebileceği ya da bütünlük sağlanabileceği iddia edilse de,
mutlak olunamadığından imkânsızdır. Ancak
nefsi çıkarlara dayalı bir uzlaşının doğurduğu yanılgı avunulmaya neden
olmaktadır.
"Cevizin kabuğunu
kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder." Gazali
Şu tartışılmaz bir gerçektir ki, her
ne dine, inanca ve düşünceye sahip olunursa olunsun, özgür veya cüz’i irade
felsefesiyle rasyonellik ve demokrasi adına insanı egemen kılan her anlayış
fitnedir; dolayısıyla böylesi bir fitneyi meşru sayan millet ve devletlerin tamamı
bilinçli ya da bilinçsiz ateisttirler. Büyük bir çoğunluğu her ne kadar
yaratıcı Allah’ın varlığına ve dinlerine inandıklarını kabul etseler de, bağlı
oldukları demokrasiden ötürü küfür ehlidirler.
İnsanlığın diğer bir ifadeyle Müslümanlığın zaferi, ancak
içindeki necasetleri temizlemekle mümkün olur. Nasıl ki elbiseye bulaşan
zerrecik bir necaset namazı geçersiz kılıyor ise, adam öldürmekten daha büyük
bir necaset olan fitneden arınmış bir dünya ile hak ve adalete ulaşılabilir.
Aslında mesele olumsuzluklar ve musibetler değildir! Mesele
odur ki, sabır ve daha beteri yaşanmadığından şükürdür. Ancak fitneyle “Mutlak İrade”’ye karşı öyle isyan vardır ki,
insanı insanlıktan çıkaran hak ve adalet zorunluluğu dumura uğratılmaktadır.
Nasıl ki fitneyi var ederek odun misali öğüten demokrasi ise,
demokratik devlet ve diplomasilerde haksızlık ve adaletsizliğin müsebbibidirler.
Beşeri esasa dayalı düzenlerin yegâne gıdası nefsi çıkarlardır. Çıkarlardan
dolayı hak ve adalet aleyhine öyle bir kayırmacılık sınır tanımamaktır ki, çığlıklar
gökyüzünü bile delmektedir.
“Onları (size karşı
savaşanları) yakaladığınız yerde
öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da onlar sizinle
savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa
siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir. “ Bakara 191
“Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar
onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı
yoktur. “ Bakara 193
“Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık,
(bunlar) aldatmak için birbirlerine
yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları
uydurduklar› şeylerle baş başa bırak.” En’am 112
“Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece
zulmedenlere erişmekle kalmaz (umum sirayet ve hepsini perişan
eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı
şiddetlidir.” Enfal 25
“Fitne ortadan
kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (Küfre) son
verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.” Enfal 39
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder