Nefislerini
galebe çaldırmış insanların hızla akan bir ırmağın üzerindeki odunlardan nasıl farksız
oldukları haklarında yazılmış kader mecrasındaki süreçleriyle kanıtlıdır.
Suriye, Irak, Arakan ve Filistin gibi nice
ülkelerde katledilen on binlerce Müslüman cesedi izlenirken; Cemal Kaşıkçı’nın
cesedi hiç mi hiç umurumda değil. Demek ki Cemal Kaşıkçı tumturaklı iman etmiş
bir Müslüman değilmiş ki, Müslümanları vahşice katleden veya katledilişlerine
sessiz kalan dünya, Kaşıkçı için yekvücut olabilmektedir.
Heva ve hevesini tanrı edinmiş Suudi
Kraliyet’in ya muhalif olduğu gerekçesiyle ya da Türkiye’ye tuzak kurma
maksatlı Konsolosluğuna gelmiş bir vatandaşını doğrudan ya da dolaylı olarak
ABD ve İsrail işbirliğiyle katletmiş olması çaptırıldığı lanetten başka bir şey
değildir.
Müslüman maskesi taşıyan Kraliyet’in nefsi
için yapmayacağı hiçbir zulmün, vahşetin ve hainliğin olmadığı münafıklığıyla
öyle kanıtlıdır ki, İsrail’den ve Nazilerden daha beterdirler. Çünkü Hz.
Peygamber efendimizin de buyurduğu gibi; “Münafık, kâfirden yetmiş kat daha tehlikelidir.”
Şöyle ki, Polonyalı piyanist Szpilman,
İkinci Dünya savaşında Almanların Polonya’yı işgal edip yahudileri öldürdüğü
dönemde, yahudi olmasından dolayı büyük acılara maruz kalmış, eceli gelmediği
için ölümle sonuçlanacak sayısız oluşumları kıl payı atlatmıştı. İşgal boyunca
ecelin soğukluğunu ensesinde hissetmiş; ailesi, arkadaşları ve toplumu ya sınır
dışı edilerek çalışma kamplarına sürülmüş ya da gözleri önünde öldürülmüşlerdi.
Ancak o, eceli gelmediğinden çeşitli sebepler ve saliselik anlarla hep hayatta
kalmıştı.
Her tarafın harabeye döndüğü ve
saklanacak bir yerin kalmadığını fark edince, kendini bir yıkıntının içine
hapsederek aç ve susuz yaşamaya başladı. Naziler her taşın altına bakıp
öldürebilecekleri yahudi arayışlarını sürdürüyordu. Tıpkı günümüzdeki İsrail,
ABD, Rusya ve diğer devletlerin mücahit avcılıkları gibi!
O sırada araştırma yapan bir Alman
subayı, Szpilman’ın saklandığı yıkıntı binayı gezerken onu gördü. Mantıken
kurtulabilmesine ve fazladan bir dakika daha yaşamasına imkân yoktu. Ancak Nazi
subayı onu öldürmediği gibi, yiyecek, içecek ve hatta üşümesin diye üzerindeki
paltosunu dahi verdi. Aslında yaşam, tahayyül dahi edilemeyecek öyle gizemlerle
doluydu ki, Cemal Kaşıkçı’nın sığındığı devleti tarafından katledilmiş
olmasının aksine Szpilman öldürülmemişti.
Szpilman, kendini öldürmeyip bağışladığı
gerekçesiyle Alman subayına minnetlerini sunarak teşekkür etti. Bunun üzerine
Alman subayı “Bana
teşekkür etme, Yaratıcı’ya et. Çünkü senin hayatını ben değil, O bağışladı.” demişti.
Yaratıcı Allah, bir taraftan Szpilman
gibi nicelerini azılı düşmanlarının elinden kurtarıp yardım etmekte; diğer
taraftan Cemal Kaşıkçı gibilerini de vatandaşı olduğu devletler tarafından katlettirebilmektedir.
İşte cani olarak nitelendirilen
insanlar ile güvenli görülen devletlerin arasında sanılan derinsi farkın nasıl
yüzeysel olduğu beşerin değil Allah’ın iradesiyle ortaya çıkmaktadır. Yakaladığı
her yahudiyi infaz eden bir Alman subayı; nasıl olup da ani bir dönüşümle
düşmanını öldürmeyip her türlü yardımı yaparak onu kendilerinden
koruyabilirken; Suudi Arabistan gibi bir devlette, Konsolosluğuna gelen bir
vatandaşına kumpas kurarak katledebiliyordu?
Dünyada bunun gibi milyonlarca olay
yaşanmasına rağmen, yine de gerçekler anlaşılamamakta ve doğru bir yargıya varılamamaktadır.
Bu sebeple birinin diğerine fayda veya zarar verebilmesinin yaratıkların düşünce
ve iradelerine bağlı gelişmeler olmadığı aşikârdır.
Kur’an karşıtı haçlı-siyonist güçlerle
birleşerek İslam aleyhine amansız düşman kesilen Suud Kraliyeti ektiğini öyle
biçmiştir ki, silahların, bombaların ve füzelerin dahi yapamadığı bir zillete
uğrayarak rezil rüsva olmuş; dolayısıyla hunharca öldürdüğü adamın cesedi
altında ezilmiştir.
Olmuş olan, olmakta olan ve olacak
olmamış olan şeylerin düzeneğini en arif olanlar dahi anlayamamaktadır. Dolayısıyla
gücü ve saltanatına karşın Suudi Kraliyet’in nasıl çok zayıf ve akıl almaz
zaafları bulunan bir odundan farksız olduğu elinde patlayan ceset karşısındaki mağlubiyetiyle
alenidir.
“Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar. Onları
gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar
sanki elbise giydirilmiş odunlardır. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar.
Onlar düşmandır, onlardan sakının. Allah onları kahretsin. Nasıl olup da
döndürülüyorlar?” Münafikun 3- 4
“Ayetlerimizi
yalanlayanları, hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helake
götüreceğiz. “ A’raf 182
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder