Ama hidayete erişmiş
olanların dışında hiç kimse idrak edememektedir!
Savaştan
daha beter olan sayısız musibet, korku, hastalık, salgın, açlık, işkence, vahşet,
ölüm; ölüm akabinde ne ölünüp ne de yaşanılabilecek olan ahiretteki cehennem
hayatı…
Ne
bilgi ne eğitim ne makam ne servet ne güç ne tecrübe ne kanıt ne de mucize
iradesel bir etki oluşturabilmektedir.
Neden?
Çünkü
Allah’ın ihlâsa erdirdiği kullarının dışındakilere O’nun izniyle şeytana
verdiği musallat olma inisiyatifi. Bu sebeple Allah dışındaki hiç kimsenin
fayda ya da zarar verme gücü bulunmuyorsa savaştan kaçıp kurtulabilmek mümkün
değildir.
Doğuşla
birlikte savaşla nişanlandığından hiçbir beşer yoktur ki, savaşsız bir hayatı
ne bu dünyada sürdürebilsin; ne de göç edeceği ahiretteki cehennem hayatında. Dolayısıyla
barış sadece cennettedir!
Zaten
geçmiş ve günümüz irdelendiğinde her ne kadar tartışmasız gerçek apaçık ortada
ise de, kiminin muhakemesizliği kiminin şüphe ve tereddüt hastalığına kapılmış
olması kiminin ise doğrudan şeytanın musallatı altında olmasından idrak
edilememekte; velev ki idrak edilmiş olsa da amele yani fiiliyata geçememektedir.
Yaratıcı Allah’ın verdiği her kararda, mutlaka bir hayır
veya şer vardır. Ancak hiçbir yaratık bunun sebebini, hikmetini ve sonucunu
bilemez, önleyemez, geciktiremez ve değiştiremez, sadece tahminle yetinerek,
yaşamaya müstahak olduğu hayata mecbur kalır. O’nun kararlarını hiçbir beşer
tartışamaz. ALLAH yaratıcıdır ve mutlak bir hakimdir; insan ise yaratıktır,
kuldur, yani mutlak bir tutsaktır.
Beş dakika sonrasını bilmekten ve kendini korumaktan aciz
bir beşerin inanılabilecek ve güvenilebilecek ne bir gücü ne de bir iradesi
vardır.
Dolayısıyla insana değil ama fıtratına inan!
Beterin daha beterinin yaşandığı dünyada fiziki
savaşlardan korkulup onca tedbir alınmasına rağmen baş edilememesi bir
yana, sürekli boğuşulan ruhi savaşların
umursanmaması insan aklının erişebildiği seviyeyi ortaya koymaktadır.
İnsanı savaşın görselliğine odaklattırıp da gökselliğini
yani ruhsallığını unutturan şeytan öyle bir vesvese doğurmaktadır ki, her şeyin
görselliğine inanılmasından ruhsallığa güven mastürbasyondan öteye geçmemektedir. Böylece temel savaş ya inkâr edilmekte, ya
eğilip bükülerek nefse peşkeş çekilmekte ya da kabul edildiği halde boş
verilmektedir.
İnsanoğlunun yaratılması ve iblisin cennetten kovularak
lanetlenmesiyle beraber öyle bir savaş cereyan etmektedir ki, zayıf ve düşkün
insan, içinde olduğu o savaşı dahi kavrayamamaktadır.
Oysa esas savaş dünyada
değil ahiret yurdundadır. Dünyadaki savaş, ahiretteki savaşın hem talimi hem de
cennetin anahtarıdır. Cihad ve Ölüm apaçık bir kanıt değil midir?
Öyle ki, kıyametle birlikte o savaşın biteceği düşünülür
ama hiçte öyle değildir. Çünkü asıl savaş, tek taraflı olarak cehennemde
gerçekleşecektir.
Eğer yaratan ALLAH ve dikte altına alınan kaderlerle
ilgili “o kitap”ta hiçbir şey yazılı olmamış olsaydı; herkes dilediği kendi
yolunu seçerek, ne ecel ne musibet ne savaş ne de ahiret var olurdu.
“Allah, ‘Ey iblis! İki elimle yarattığıma
secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden mi oldun?’
dedi.
İblis, ‘Ben
ondan hayırlıyım! Beni ateşten onu ise çamurdan yarattın.’ dedi.
Allah, ‘Çık
oradan (cennetten)! Sen artık kovulmuş birisin. Ceza gününe
kadar lanetim senin üzerinedir.’ buyurdu
İblis, ‘Ey
Rabbim! O halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver.’ dedi.
Allah, ‘Haydi!
Sen bilinen güne kadar mühlet verilenlerdensin. ’ buyurdu
İblis, ‘Senin
mutlak kudretine and olsun ki, onlardan ihlasa erdirilmiş kulların bir yana,
hepsini mutlaka azdıracağım.”
Sad 75-83
“Orada çağlar boyu kalırlar, orada bir
serinlik ya da (susuzluk gideren) bir içecek
tatmazlar, ancak (dünyada yaptıklarına)
uygun karşılık olarak kaynar su ve irin tadarlar.”
Nebe 23-26
“(Allah'tan)
korkan öğütten yararlanacak. En büyük ateşe girecek olan kötü kimse ise öğütten
kaçınır. Sonra o, ateşte ne ölür ne
de yaşar.” A’la 10-13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder