4 Temmuz 2018 Çarşamba

Savaştan daha beter savaş var…

Ama hidayete erişmiş olanların dışında hiç kimse idrak edememektedir!

Savaştan daha beter olan sayısız musibet, korku, hastalık, salgın, açlık, işkence, vahşet, ölüm; ölüm akabinde ne ölünüp ne de yaşanılabilecek olan ahiretteki cehennem hayatı…
Ne bilgi ne eğitim ne makam ne servet ne güç ne tecrübe ne kanıt ne de mucize iradesel bir etki oluşturabilmektedir.

Neden?

Çünkü Allah’ın ihlâsa erdirdiği kullarının dışındakilere O’nun izniyle şeytana verdiği musallat olma inisiyatifi. Bu sebeple Allah dışındaki hiç kimsenin fayda ya da zarar verme gücü bulunmuyorsa savaştan kaçıp kurtulabilmek mümkün değildir.

Doğuşla birlikte savaşla nişanlandığından hiçbir beşer yoktur ki, savaşsız bir hayatı ne bu dünyada sürdürebilsin; ne de göç edeceği ahiretteki cehennem hayatında. Dolayısıyla barış sadece cennettedir! 

Zaten geçmiş ve günümüz irdelendiğinde her ne kadar tartışmasız gerçek apaçık ortada ise de, kiminin muhakemesizliği kiminin şüphe ve tereddüt hastalığına kapılmış olması kiminin ise doğrudan şeytanın musallatı altında olmasından idrak edilememekte; velev ki idrak edilmiş olsa da amele yani fiiliyata geçememektedir. 

Yaratıcı Allah’ın verdiği her kararda, mutlaka bir hayır veya şer vardır. Ancak hiçbir yaratık bunun sebebini, hikmetini ve sonucunu bilemez, önleyemez, geciktiremez ve değiştiremez, sadece tahminle yetinerek, yaşamaya müstahak olduğu hayata mecbur kalır. O’nun kararlarını hiçbir beşer tartışamaz. ALLAH yaratıcıdır ve mutlak bir hakimdir; insan ise yaratıktır, kuldur, yani mutlak bir tutsaktır.

Beş dakika sonrasını bilmekten ve kendini korumaktan aciz bir beşerin inanılabilecek ve güvenilebilecek ne bir gücü ne de bir iradesi vardır.

Dolayısıyla insana değil ama fıtratına inan! 

Beterin daha beterinin yaşandığı dünyada fiziki savaşlardan korkulup onca tedbir alınmasına rağmen baş edilememesi bir yana,  sürekli boğuşulan ruhi savaşların umursanmaması insan aklının erişebildiği seviyeyi ortaya koymaktadır.

İnsanı savaşın görselliğine odaklattırıp da gökselliğini yani ruhsallığını unutturan şeytan öyle bir vesvese doğurmaktadır ki, her şeyin görselliğine inanılmasından ruhsallığa güven mastürbasyondan öteye geçmemektedir.  Böylece temel savaş ya inkâr edilmekte, ya eğilip bükülerek nefse peşkeş çekilmekte ya da kabul edildiği halde boş verilmektedir.

İnsanoğlunun yaratılması ve iblisin cennetten kovularak lanetlenmesiyle beraber öyle bir savaş cereyan etmektedir ki, zayıf ve düşkün insan, içinde olduğu o savaşı dahi kavrayamamaktadır.

Oysa esas savaş dünyada değil ahiret yurdundadır. Dünyadaki savaş, ahiretteki savaşın hem talimi hem de cennetin anahtarıdır. Cihad ve Ölüm apaçık bir kanıt değil midir?


Öyle ki, kıyametle birlikte o savaşın biteceği düşünülür ama hiçte öyle değildir. Çünkü asıl savaş, tek taraflı olarak cehennemde gerçekleşecektir.

Eğer yaratan ALLAH ve dikte altına alınan kaderlerle ilgili “o kitap”ta hiçbir şey yazılı olmamış olsaydı; herkes dilediği kendi yolunu seçerek, ne ecel ne musibet ne savaş ne de ahiret var olurdu.

 “Allah, ‘Ey iblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden mi oldun?’ dedi.
İblis, ‘Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten onu ise çamurdan yarattın.’ dedi.
Allah, ‘Çık oradan (cennetten)! Sen artık kovulmuş birisin. Ceza gününe kadar lanetim senin üzerinedir.’ buyurdu
İblis, ‘Ey Rabbim! O halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver.’ dedi.
Allah, ‘Haydi! Sen bilinen güne kadar mühlet verilenlerdensin. ’ buyurdu
İblis, ‘Senin mutlak kudretine and olsun ki, onlardan ihlasa erdirilmiş kulların bir yana, hepsini mutlaka azdıracağım.”
Sad 75-83

“Orada çağlar boyu kalırlar, orada bir serinlik ya da (susuzluk gideren) bir içecek tatmazlar, ancak (dünyada yaptıklarına) uygun karşılık olarak kaynar su ve irin tadarlar.” Nebe 23-26


“(Allah'tan) korkan öğütten yararlanacak. En büyük ateşe girecek olan kötü kimse ise öğütten kaçınır. Sonra o, ateşte ne ölür ne de yaşar.” A’la 10-13

Hiç yorum yok: