6 Temmuz 2018 Cuma

İdam karşıtlığı sapıklıktır…

Vahiy yaratılışı; bilim tahmini güder. Dolayısıyla vahiy mutlak; bilim nazariyedir!

Eğer yaratan ve öldüren ALLAH ise, beşerin konumu yaratık olmaktan öte nedir?

Vahye karşı sürdürülen bilgi ve irade yarışıyla rakip olabileceğini düşünen seküler-laik pozitivistler, diğer bir ifadeyle kâfir, münafık ve atesitler,  toplumları vahiyden uzaklaştıracak bilimsel telkinleri ne kadar abartsalar ve makyajlasalar da, iddia ettikleri vahiysiz bir bilim ve akıl ile insanları ayetlerden uzaklaştıramadıkları gibi, yaratıcılık vasfı kazanabilmek adına bilimi de paçavraya dönüştürerek dünyayı cehenneme çevirip sapıklaştırmaktadırlar.

İslam yerine hümaniteyi; vahiy yerine bilimi; kulluk yerine özgürlüğü; kader yerine iradeyi; iman etme yerine benliği; ruh yerine beyni ön plana çıkartıp üstün kılabilmek adına Allahsız beşeri bir düzen inşa edebilecekleri hezeyanlarıyla çırpındıkça battılar, makyözlükten öte hiçbir ilerleme kaydedemediler. Dolayısıyla ne ölümü durdurabildiler, ne yaşamı belirleyebildiler, ne hastalıkları engelleyip mutlak bir şifayı gerçekleştirebildiler; ne sıkıntıları yok edip insanlığı mutluluğa ulaştırabildiler; ne de kötülük ve musibetleri kökten kesebilecek bir mutlakıyeti yaratabildiler…

Ki, tüm zamanların en büyük bilim adamı olarak tarihe geçen Isaac Newton’un evrene bakışı; “Güneş sisteminin, gezegenlerin ve kuyruklu yıldızların harika sistemleri, yalnızca akıllı ve güçlü bir varlığın kudretiyle sürebilir. Bu varlık yalnızca dünyanın ruhunu değil her şeyini yöneten Allah’tır.”

Bilimi vahiy ışığında güderek toplumların huzur ve refahı için değil, savaşsız mahvedebilmenin yolu görerek akılları karıştıran seküler-laik çevreler, her ne kadar sokak teröristleri gibi ellerine silah alıp öldürmüyorlarsa da gerçeği örtbas edebilme maksadıyla insanları asileştirerek, nankör ve hain bir zümreye sokmaklarından silahlı teröristlerden daha beter bir bilimsel terör doğurmaktadırlar.

“Bilgi hazinelerine ulaşabilen insanların sayısı ne kadar artarsa, dini inançlardan kopuş da o kadar yaygınlaşır.“ S.Freud

Azgın bir suçluya idam, yaratıcı ALLAH’ın kayıtsız-şartsız bir hükmüdür. Dolayısıyla herhangi bir düşüncenin veya beşerin karşı çıkması potansiyel bir suçlu, diğer bir ifadeyle terörist, katil, cani, tecavüzcü, ahlaksız, çocuk tacizcisi, ırz düşmanı, jenosit, gaddar veya şeytan olduğunu kanıtlar.

Öyleyse neden karşı çıkılıyor diye sorulacak olursa;  Allah’a boyun eğmemek ve fırsat yakaladıklarında yapacakları sapıklıklardan kurtulabilmek için. Dolayısıyla insanın nasıl hayvanlaştırıldığı müebbet cezaya razı gelip idam edilmeye karşı çıkmasıyla kanıtlıdır!

Albert Einstein’in de ifade ettiği gibi; “Karşılaşılan önemli yaşam sorunları, o sorunları ortaya çıkaran düşünce düzeyinde çözülemez.”

Bu sebeple ana-baba ve çocuklar başta olmak üzere insanlığı perişan eden terörist, sapık ve ahlaksızlıkta sınır tanımayanlara layık görülen idamsız bir ceza asla çözüm değildir.
Ki, yarattığı kuluna yaratıcısından daha sevgili ve adil başka biri olabilir mi ki, hümanist odaklı canavarlar taktıkları maskelerle kendilerini üstün kılmaya çalışarak örtbas etmeye kalkışmaktadırlar. 
  
Özellikle psikanalizde her şey bir hayal ürünü; psikoterapi de apaçık bir mastürbasyon olmasına rağmen seküler bilimin çare üretebilmesi mümkün değildir. Zaten var olan tehdidi ortaya çıkaran p bilimin argümanlar ve fanteziler değil midir?  Dolayısıyla gerek bilim insanları, gerek nörologlar, gerek psikiyatrlar, gerek psikologlar, gerek toplum bilimciler, gerekse hukukçuların çare üretebilmeleri söz konusu değildir. Çünkü yaratan kendileri olmadığından idamsız bir çözümleri bulunmamakta ve bulunabilmesi de imkânsızdır.
  
Bir tarafta elinde sadece gözlemleme ve örnekleme metoduyla yola çıkarak rastlantısallığa dayanmış bir bilim var; diğer tarafta o bilimi ve insanları yaratan bir ALLAH; vahiy ve Kur’an var. Hangisi doğrudur?

"Uzun yaşamımda öğrendiğim tek şey var. Gerçeklikle kıyaslandığında, tüm bilimimiz ilkel ve çocukça kalmaktadır." A.Einstein

Dolayısıyla azgın bir suçluyu ancak yaratıcısı ALLAH durdurur ve nasıl durdurulacağıyla ilgili vahyettiği Kur’an ile hükümlerde bulunur. Eğer bulunduğu hüküm o suçlunun idam ile cezalandırması ise, başka bir çözümün olmadığı ortaya çıkmaktadır ki, tartışılacak hiçbir şey yoktur.

Şüphesiz şeytanın olduğu her yerde suç ve sapıklık olduğu gibi, Kur’an’ın olduğu her yerde de idam kaçınılmazdır.

Ya uyulur ya da uyulmayarak yaşanılan dehşetsi fiiliyatlarla cebelleşilir!   

“Allah ve Resûlüne karşı savaşanların ve yeryüzünde (hak) düzeni bozmaya çalışanların cezası ancak ya (acımadan) öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için ahirette de büyük azap vardır. Maide 33

“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır. “ Nisa 135


Hiç yorum yok: