17 Temmuz 2018 Salı

Ey Müslüman; Ey kâfir!

Seküler-laik bir hümanist ve demokrasi düşüncesiyle dini, diğer bir ifadeyle vahyi yok sayarak insanları “tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak” altında toplamak suretiyle bütünlük kazanılmaya çalışılmasının Kur’an’a nasıl aykırı olduğu; ayetlerin yanı sıra yerden çıkacak olan Dabbe’tül Arz adlı canlının amacıyla da kanıtlıdır.

Ahir zamanda insanların fesadı ve Allah’ın emirlerini terk ederek, dini devletten ayırdıkları ve vahyi değiştirdikleri sırada bir canlı çıkarılacak. Bu canlının adı “Dabbe’tül Arz” olup, uzak bir çöldeki toprağın altından çıkacak. Dabbe’tül Arz, çöldeki bir yarıktan kısrağın koşması misali çıkacak; üç günde üçte biri dahi çıkmış olmayacaktır. İnsanlarla konuşacak; herkes onu işitecek; hamile kadınlar günleri dolmadan önce doğuracak; tatlı sular tuzlu sulara dönüşecek; dostlar birbirlerine düşman olacak; hikmet yıkılacak ve ilim kaldırılacaktır. Yeryüzü, kendisini takip eden şeyle konuşacak. İşte o zamanda insanlar, erişemeyecekleri şeyleri umup; nail olamayacakları şeyleri isteyeceklerdir. O öyle bir canlıdır ki, iki boynuzunun arası, bir atlı için bir fersahlık yoldur. Onun tavuk telekleri gibi telekleri, sarı tüyleri, tırnağı ve sakalı vardır. Soylu bir atın koşması gibi üç gün çıkmaya devam edecek de, henüz üçte biri bile çıkmış olmayacaktır. Onun başı öküz başı, gözü domuz gözü, kulağı filkulağı, boynuzu dağ keçisi boynuzu, boynu devekuşu boynu, göğsü aslan göğsü, rengi kaplan rengi, böğrü kedi böğrü, kuyruğu koç kuyruğu, ayakları deve ayakları gibidir. Her iki mafsal arası iki kulaçtır. Onunla beraber Hz. Musa’nın asası ve Hz. Süleyman’ın yüzüğü de çıkacaktır. Hiçbir mümin bırakmaksızın yüzlerine Hz. Musa’nın asasıyla dokunacak ve onların yüzünde beyaz bir nokta oluşacak, bu nokta yayılıp sonunda bütün yüzü bembeyaz kılacaktır. Hiçbir kâfir bırakmayıp yüzlerine Hz. Süleyman’ın yüzüğü ile dokunacak ve siyah bir nokta oluşacak, bu nokta yayılıp bütün yüzünü simsiyah kılacaktır. O kadar ki, insanlar çarşılarda, “Ey mümin şu kaça; ey kâfir şu kaça” diye alışveriş yapacaklar. Hatta bir aile, sofralarının başına oturduklarında, kimin mümin kimin kâfir olduğunu bilip tanıyacaktır. Sonra Dabbe’tül Arz onlara; “Ey filanca kişi, sana müjdeler olsun, sen cennet ehlindensin; ey filanca kâfir, sen cehennem ehlindensin” diyecektir. İşte Allah, Neml Süresi 82. ayetinde; “Kendilerine söylenmiş olan başlarına geldiği zaman yerden bir canlı çıkarılır ki, insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyleyerek konuşur.” 
 
Dolayısıyla Kur’an’la bildirilen Dabbet’ül Arz, her ne kadar apaçık bir gerçek ise de, hümanist ve demokrat sapkınların işine gelmediğinden kendisinden bahsetmemektedirler. Çünkü Dabbe’tül Arz ne hidayet verici ne kurtarıcı ne zulmedici ne de saptırıcıdır. O, yaratıcının takdiriyle iman ya da küfür yoluna girmiş olanları deşifre etmekle görevli ve saklanılmaya çalışılan yüzleri açığa çıkarmakla yükümlüdür.

İnsanları iyi veya kötü; masum ya da suçlu olarak ayıran sadece din yani vahyi hükümlerdir. Bu sebeple kalplerde saklı olanlar bilinmese de yaratıcı Allah’ın bilmesi yeterli bilgi olmasından uyarı ve öğütler ayetlerle buyrulmuş ama derin aykırılıkları bütünleştiren demokrat hümanistler diledikleri fıtratta insanlar yaratmışlar gibi vahyi tedbirleri hiç takmamacasına dualiteyi ortadan kaldırmak suretiyle tektip bir küresel inanca odaklanmışlardır.

Mulhid kime denir bilir misiniz; Allah’a ve peygambere inanır ama nefsi ya da çıkarı baz alarak inandıklarını söyler. Her ne kadar küfre kaymış ise de yine de İslamiyet’ten ayrılmaz. Dolayısıyla itikadı bozuk olmasına rağmen kendisini Müslüman sanır; kendisi gibi hümanist ve demokrat olmayanlara dine karşı olan, radikal, sapmış, zulme meyletmiş ve iman etmemiş kimse olarak görür. Çünkü onlar, Allah hakkında şüpheye düşmüş hastalardır!

Öyleyse din olmaksızın tek devlet, tek millet, tek bayrak ve tek vatan olabilir mi? Din apaçık bir ruh olduğuna göre; ruhsuz bir devlet, ruhsuz bir millet, ruhsuz bir bayrak ve ruhsuz bir vatan hiçbir ehemmiyet taşımamakta; dolayısıyla ruhsuz bir bedenin yani ölünün canlı tutulmaya çalışılması gibi kıymete alınmaktadır.

Kur’an, sadece tek ve hak din olarak İslam’ı vurgulayıp din ile yücelip alçalabileceğini ya da kazanılıp kaybedileceğini açıkça ortaya koyduğu halde; seküler-laik düşüncenin ve şeriat karşıtlığının siyasi terminolojisi olan demokratik anlayışın dini kuvvet olarak ele almaması öyle bir bedbahtlıktır ki, ölülükten daha beterdir. 
    
Bu sebeple Allah yolunda şehit olan Müslümanlar bile “demokrasi şehidi” olarak nitelendirilebilmekte; böylece hem seküler-laik devlet, hem de küfür içinde olan ve küfre rıza gösteren milletin bir kesimi Müslümanlarla aynı çatı altına sokularak birlik iiçinde kardeş yapılmaya çalışılmaktadır.

Asıl tehlikeli olan dindar referanslı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güdümü altında kalan Müslümanların iğfal edilmiş olmalarından hümanizm ve demokrasinin etkisinde kalabilmeleridir. Nede simge olarak kullanılan Rabia hareketinin içinde din yani İslam yoktur?

Oysa aynı milletten olduğum gerekçesiyle PKK/HDP; din ve namus düşmanı CHP; LBGT’li sapkınlar; şeriat karşıtları; ateist güruhlar; Allah ve Resul’üne karşı savaşan zalimler; tecavüzcüler; çocuk katilleri; hainler; solcular; kâfir ve münafıklarla aynı çatı altındaki bir birlik ve beraberlik içinde bulunmayacağım gibi aynı milletten olmayı da sindirebilmem mümkün değildir. Çünkü Kur’an’a iman etmiş bir Müslüman olarak ALLAH buyurmaktadır! 

İnsanoğlunun dünyadaki hayattan ibaret olmadığı aleniyken; ahiret hayatını yok sayarcasına “tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan” olarak hedeflenmek öyle bir küfürdür ki, dinin meşru kılınmadığı bir şeytanlıktır.

Dolayısıyla Allah’ın hesap günü hangi devletten, milletten, vatandan ve bayraktan sormayıp sadece din üzerinde duracağı; dolayısıyla kıyamet arifesinde göndereceği Dabbet-ül Arz adlı canlıyla da fiziksel kanıtı ve amacı ortaya koymaktadır.
           
O söz başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir dabbe (mahlûk) çıkarırız da, bu onlara insanların ayetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.” Neml 82
 “Ayetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp eğriliğe sapanlar bize gizli kalmaz. O halde, ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Dilediğinizi yapın! Kuşkusuz O, yaptıklarınızı görmektedir.  Kendilerine Kitap geldiğinde onu inkâr edenler (şüphesiz bunun sonucuna katlanacaklardır). Hâlbuki o, eşsiz bir kitaptır.” Fussilet 40-41


“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. Ahzab 36

Hiç yorum yok: