Seküler-laik bir
hümanist ve demokrasi düşüncesiyle dini, diğer bir ifadeyle vahyi yok sayarak
insanları “tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak” altında toplamak
suretiyle bütünlük kazanılmaya çalışılmasının Kur’an’a nasıl aykırı olduğu; ayetlerin
yanı sıra yerden çıkacak olan Dabbe’tül Arz adlı canlının amacıyla da
kanıtlıdır.
Ahir
zamanda insanların fesadı ve Allah’ın emirlerini terk ederek, dini devletten
ayırdıkları ve vahyi değiştirdikleri sırada bir canlı çıkarılacak. Bu canlının
adı “Dabbe’tül Arz” olup, uzak bir
çöldeki toprağın altından çıkacak. Dabbe’tül Arz, çöldeki bir yarıktan kısrağın
koşması misali çıkacak; üç günde üçte biri dahi çıkmış olmayacaktır. İnsanlarla
konuşacak; herkes onu işitecek; hamile kadınlar günleri dolmadan önce
doğuracak; tatlı sular tuzlu sulara dönüşecek; dostlar birbirlerine düşman
olacak; hikmet yıkılacak ve ilim kaldırılacaktır. Yeryüzü, kendisini takip eden
şeyle konuşacak. İşte o zamanda insanlar, erişemeyecekleri şeyleri umup; nail
olamayacakları şeyleri isteyeceklerdir. O öyle bir canlıdır ki, iki boynuzunun
arası, bir atlı için bir fersahlık yoldur. Onun tavuk telekleri gibi telekleri,
sarı tüyleri, tırnağı ve sakalı vardır. Soylu bir atın koşması gibi üç gün
çıkmaya devam edecek de, henüz üçte biri bile çıkmış olmayacaktır. Onun başı
öküz başı, gözü domuz gözü, kulağı filkulağı, boynuzu dağ keçisi boynuzu, boynu
devekuşu boynu, göğsü aslan göğsü, rengi kaplan rengi, böğrü kedi böğrü,
kuyruğu koç kuyruğu, ayakları deve ayakları gibidir. Her iki mafsal arası iki
kulaçtır. Onunla beraber Hz. Musa’nın asası ve Hz. Süleyman’ın yüzüğü de
çıkacaktır. Hiçbir mümin bırakmaksızın yüzlerine Hz. Musa’nın asasıyla
dokunacak ve onların yüzünde beyaz bir nokta oluşacak, bu nokta yayılıp sonunda
bütün yüzü bembeyaz kılacaktır. Hiçbir kâfir bırakmayıp yüzlerine Hz.
Süleyman’ın yüzüğü ile dokunacak ve siyah bir nokta oluşacak, bu nokta yayılıp
bütün yüzünü simsiyah kılacaktır. O kadar ki, insanlar çarşılarda, “Ey mümin şu
kaça; ey kâfir şu kaça” diye alışveriş yapacaklar. Hatta bir aile, sofralarının
başına oturduklarında, kimin mümin kimin kâfir olduğunu bilip tanıyacaktır.
Sonra Dabbe’tül Arz onlara; “Ey filanca kişi, sana müjdeler olsun, sen cennet
ehlindensin; ey filanca kâfir, sen cehennem ehlindensin” diyecektir. İşte
Allah, Neml Süresi 82. ayetinde; “Kendilerine söylenmiş olan başlarına geldiği zaman yerden
bir canlı çıkarılır ki, insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını
söyleyerek konuşur.”
Dolayısıyla Kur’an’la bildirilen Dabbet’ül Arz,
her ne kadar apaçık bir gerçek ise de, hümanist ve demokrat sapkınların işine
gelmediğinden kendisinden bahsetmemektedirler. Çünkü Dabbe’tül Arz ne hidayet
verici ne kurtarıcı ne zulmedici ne de saptırıcıdır. O, yaratıcının takdiriyle
iman ya da küfür yoluna girmiş olanları deşifre etmekle görevli ve saklanılmaya
çalışılan yüzleri açığa çıkarmakla yükümlüdür.
İnsanları
iyi veya kötü; masum ya da suçlu olarak ayıran sadece din yani vahyi
hükümlerdir. Bu sebeple kalplerde saklı olanlar bilinmese de yaratıcı Allah’ın
bilmesi yeterli bilgi olmasından uyarı ve öğütler ayetlerle buyrulmuş ama derin
aykırılıkları bütünleştiren demokrat hümanistler diledikleri fıtratta insanlar yaratmışlar
gibi vahyi tedbirleri hiç takmamacasına dualiteyi ortadan kaldırmak suretiyle tektip
bir küresel inanca odaklanmışlardır.
Mulhid
kime denir bilir misiniz; Allah’a ve peygambere inanır ama nefsi ya da çıkarı baz
alarak inandıklarını söyler. Her ne kadar küfre kaymış ise de yine de
İslamiyet’ten ayrılmaz. Dolayısıyla itikadı bozuk olmasına rağmen kendisini
Müslüman sanır; kendisi gibi hümanist ve demokrat olmayanlara dine karşı olan,
radikal, sapmış, zulme meyletmiş ve iman etmemiş kimse olarak görür. Çünkü
onlar, Allah hakkında şüpheye düşmüş hastalardır!
Öyleyse
din olmaksızın tek devlet, tek millet, tek bayrak ve tek vatan olabilir mi? Din
apaçık bir ruh olduğuna göre; ruhsuz bir devlet, ruhsuz bir millet, ruhsuz bir
bayrak ve ruhsuz bir vatan hiçbir ehemmiyet taşımamakta; dolayısıyla ruhsuz bir
bedenin yani ölünün canlı tutulmaya çalışılması gibi kıymete alınmaktadır.
Kur’an,
sadece tek ve hak din olarak İslam’ı vurgulayıp din ile yücelip
alçalabileceğini ya da kazanılıp kaybedileceğini açıkça ortaya koyduğu halde;
seküler-laik düşüncenin ve şeriat karşıtlığının siyasi terminolojisi olan
demokratik anlayışın dini kuvvet olarak ele almaması öyle bir bedbahtlıktır ki,
ölülükten daha beterdir.
Bu
sebeple Allah yolunda şehit olan Müslümanlar bile “demokrasi şehidi” olarak nitelendirilebilmekte;
böylece hem seküler-laik devlet, hem de küfür içinde olan ve küfre rıza
gösteren milletin bir kesimi Müslümanlarla aynı çatı altına sokularak birlik
iiçinde kardeş yapılmaya çalışılmaktadır.
Asıl
tehlikeli olan dindar referanslı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güdümü altında kalan
Müslümanların iğfal edilmiş olmalarından hümanizm ve demokrasinin etkisinde
kalabilmeleridir. Nede simge olarak kullanılan Rabia hareketinin içinde din
yani İslam yoktur?
Oysa
aynı milletten olduğum gerekçesiyle PKK/HDP; din ve namus düşmanı CHP; LBGT’li
sapkınlar; şeriat karşıtları; ateist güruhlar; Allah ve Resul’üne karşı savaşan
zalimler; tecavüzcüler; çocuk katilleri; hainler; solcular; kâfir ve
münafıklarla aynı çatı altındaki bir birlik ve beraberlik içinde bulunmayacağım
gibi aynı milletten olmayı da sindirebilmem mümkün değildir. Çünkü Kur’an’a
iman etmiş bir Müslüman olarak ALLAH buyurmaktadır!
İnsanoğlunun
dünyadaki hayattan ibaret olmadığı aleniyken; ahiret hayatını yok sayarcasına “tek
devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan” olarak hedeflenmek öyle bir küfürdür
ki, dinin meşru kılınmadığı bir şeytanlıktır.
Dolayısıyla
Allah’ın hesap günü hangi devletten, milletten, vatandan ve bayraktan sormayıp
sadece din üzerinde duracağı; dolayısıyla kıyamet arifesinde göndereceği Dabbet-ül
Arz adlı canlıyla da fiziksel kanıtı ve amacı ortaya koymaktadır.
“O söz başlarına geldiği zaman, onlara yerden
bir dabbe (mahlûk) çıkarırız da, bu
onlara insanların ayetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.” Neml 82
“Ayetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp
eğriliğe sapanlar bize gizli kalmaz. O halde, ateşin içine atılan mı daha
iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Dilediğinizi yapın! Kuşkusuz O,
yaptıklarınızı görmektedir. Kendilerine Kitap geldiğinde onu inkâr
edenler (şüphesiz
bunun sonucuna katlanacaklardır). Hâlbuki
o, eşsiz bir kitaptır.” Fussilet 40-41
“Allah ve
Resûlü bir işe hüküm verdiği
zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı
yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş
olur.” Ahzab 36
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder