13 Temmuz 2018 Cuma

Sadece Adnan Oktar mı?

İslam Devleti’nin olmadığı bir ülkede İslami müesseseler kurup din ve namus adına nutuklar çekmek ve hizmet manipülasyonuyla dünyalık edinmek hem ölünün kırık kolunu tedavi etmek hem de ölüden tatmin olmaktan farksızdır!

Ete kemiğe bürünen şeytan, yalnızca Adnan Oktar olarak ortada değil ki,  Müslüman milletin din ve namusuna tasallut edebilmiş olsun. Dolayısıyla mesele Adnan Oktar ve diğer sömürücüler değil, seküler-laik sistemin demokrasi hezeyanın ta kendisidir. Çünkü onları azmettirerek cesaret veren vahiy dışı hukuktur.  

Oysa sözde rehber edinen Hz. Muhammed veya diğer peygamberler, dünyalık bir makam, şöhret, kariyer, şaşaa, saltanat, istismarsı ticaret ve nefsi bir sefayı hizmet olarak görmemişler; fakirlik içinde diğer bir ifadeyle geçimleri dışında hiçbir şeye tamah etmeyerek Allah yolunda cihad etmek suretiyle küfre karşı imanı galebe çalabilmek için yaptığı mücadeleyi hizmet bellemişlerdir. Çünkü Allah öyle buyuruyordu!

Ki, Allah’a hizmet ancak uğruna mal ve can vermekle orantılıdır!

Hz. Peygamber, devlet başkanı olduğu dönemde dahi İslam’ı hâkim kılmaktan ve adaletten başka hiçbir proje gerçekleştirmemiş; yeryüzünde tek bir fitne kalmayıncaya kadar Allah’ın tek dini İslam’ın mukim kılınabilmesi için nefisten yana asla tavır almamıştı.

Yoksa Allah Resul’ü de hizmet adına Kur’an’ı kitaplar hailene getirerek satmakla yetinir; (haşa) devekuşu misali kafasını kuma gömercesine tasavvuftan ayrılmayıp savaş meydanlarında çarpışmaz; sadece Müslümanlardan para toplayarak sözdeki İslam’ı yaymak için çaba harcar, müşriklerle ittifak kurarak boyun eğmek suretiyle ekonomide sınır tanımaz; nefsi hoşnut kılacak her türlü projeye girişerek günümüzdekilerinden daha mükemmel dünyalık eserler bırakır; dolayısıyla İslam karşıtlarıyla savaşarak düşman olma değil, kendilerine uyarak dost olurdu.

"Güneşi sağ elime ayı da sol elime verseniz vallahi ben davamdan vazgeçmem." Hz. Muhammed

Başta seküler-laik ve demokratik siyasiler olmak üzere, o siyasete bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı, tarikatlar, cemaatler, vakıflar, dermekler, şeyhler ve hocaların Adnan Oktar’dan farkları, sadece cinsel odaklı örgütsel bir yapı değil, dinsel bir sömürü merkezleri olduklarıdır. Ama onlar öyle nefsi münafıklardır ki, yaptıklarını peygamberimizden bile üstün buldukları kuvvetle muhtemeldir.

Dolayısıyla Adnan Oktar örgütü gibi onlarında tahakküm altına alınmaları kaçınılmaz olsa da, devlet dinine hizmet etmelerinden yaptıkları mubah görülmektedir.

Acaba Adnan Oktar çetesinin cinsel sapkınlıkları deşifre olmasaydı, dokunulur muydu?

Bu sebeple seküler-laik ve demokratik bir düzende kimse diğerinden daha dindar, daha temiz, daha ahlaklı, daha adil ve daha namuslu değildir.  

Allah’ın tek ve hak dini İslam’ın egemen olmadığı düzende herkes gizli veya aşikâr bir Adnan Oktar’dır!

Allah’ın dinine mi devletin dinine mi itaat ediyorsun; yaşamında devlet dinin kurallarına mı, Allah dinin kurallarına mı boyun eğiyorsun; kimin emrine bağlısın; kimin üstünlüğünü kabul edip ilkelerini rehber ediyorsun; Allah dinine mi, devlet dinine mi hizmet ediyorsun; kimin kurallarına koşulsuz bağlılık gösterip yaşamında uyguluyorsun; Allah’ın indirdiği hükümler mi, devletin koyduğu hükümler mi bağlayıcıdır; devletin anayasası mı, Allah’ın anayasası mı zorunlu bir kanundur; devletin milleti mi, Allah’ın milleti misin; devletin cezaları mı, Allah’ın cezaları mı güçlü ve caydırıcıdır; her iki dini bir arada yaşamak meşru mudur ve sindirilebilinir mi; yasa yapıcı devlet mi, Allah mıdır; Allah dinini reddeden seküler-laik bir devlete bağlılık, itaat ve hizmet; Allah’a küfür değil midir; insanların kaderlerine devlet değil de Allah hükmediyorsa; devlet dinine itaati nasıl bir düşünce ve duyguyla kabullenebiliyorsun?


“Allah kimi şaşırtırsa, artık onun için yol gösteren yoktur. Ve onları azgınlıkları içinde şaşkın olarak bırakır. A’raf 186

Hiç yorum yok: