İslam Devleti’nin
olmadığı bir ülkede İslami müesseseler kurup din ve namus adına nutuklar çekmek
ve hizmet manipülasyonuyla dünyalık edinmek hem ölünün kırık kolunu tedavi etmek
hem de ölüden tatmin olmaktan farksızdır!
Ete
kemiğe bürünen şeytan, yalnızca Adnan Oktar olarak ortada değil ki, Müslüman milletin din ve namusuna tasallut edebilmiş
olsun. Dolayısıyla mesele Adnan Oktar ve diğer sömürücüler değil, seküler-laik
sistemin demokrasi hezeyanın ta kendisidir. Çünkü onları azmettirerek cesaret
veren vahiy dışı hukuktur.
Oysa sözde rehber edinen
Hz. Muhammed veya diğer peygamberler, dünyalık bir makam, şöhret, kariyer, şaşaa,
saltanat, istismarsı ticaret ve nefsi bir sefayı hizmet olarak görmemişler;
fakirlik içinde diğer bir ifadeyle geçimleri dışında hiçbir şeye tamah etmeyerek
Allah yolunda cihad etmek suretiyle küfre karşı imanı galebe çalabilmek için yaptığı
mücadeleyi hizmet bellemişlerdir. Çünkü Allah öyle buyuruyordu!
Ki,
Allah’a hizmet ancak uğruna mal ve can vermekle orantılıdır!
Hz. Peygamber, devlet
başkanı olduğu dönemde dahi İslam’ı hâkim kılmaktan ve adaletten başka hiçbir
proje gerçekleştirmemiş; yeryüzünde tek bir fitne kalmayıncaya kadar Allah’ın
tek dini İslam’ın mukim kılınabilmesi için nefisten yana asla tavır almamıştı.
Yoksa Allah Resul’ü de
hizmet adına Kur’an’ı kitaplar hailene getirerek satmakla yetinir; (haşa)
devekuşu misali kafasını kuma gömercesine tasavvuftan ayrılmayıp savaş meydanlarında
çarpışmaz; sadece Müslümanlardan para toplayarak sözdeki İslam’ı yaymak için
çaba harcar, müşriklerle ittifak kurarak boyun eğmek suretiyle ekonomide sınır
tanımaz; nefsi hoşnut kılacak her türlü projeye girişerek günümüzdekilerinden
daha mükemmel dünyalık eserler bırakır; dolayısıyla İslam karşıtlarıyla
savaşarak düşman olma değil, kendilerine uyarak dost olurdu.
"Güneşi sağ elime ayı da sol elime verseniz vallahi ben davamdan vazgeçmem." Hz. Muhammed
Başta seküler-laik ve
demokratik siyasiler olmak üzere, o siyasete bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı,
tarikatlar, cemaatler, vakıflar, dermekler, şeyhler ve hocaların Adnan Oktar’dan
farkları, sadece cinsel odaklı örgütsel bir yapı değil,
dinsel bir sömürü merkezleri olduklarıdır. Ama onlar öyle nefsi münafıklardır
ki, yaptıklarını peygamberimizden bile üstün buldukları kuvvetle muhtemeldir.
Dolayısıyla
Adnan Oktar örgütü gibi onlarında tahakküm altına alınmaları kaçınılmaz olsa
da, devlet dinine hizmet etmelerinden yaptıkları mubah görülmektedir.
Acaba Adnan Oktar çetesinin cinsel sapkınlıkları deşifre
olmasaydı, dokunulur muydu?
Bu sebeple
seküler-laik ve demokratik bir düzende kimse diğerinden daha dindar, daha
temiz, daha ahlaklı, daha adil ve daha namuslu değildir.
Allah’ın tek ve hak dini İslam’ın egemen olmadığı düzende herkes
gizli veya aşikâr bir Adnan Oktar’dır!
Allah’ın dinine mi
devletin dinine mi itaat ediyorsun; yaşamında devlet dinin kurallarına mı, Allah
dinin kurallarına mı boyun eğiyorsun; kimin emrine bağlısın; kimin üstünlüğünü kabul edip
ilkelerini rehber ediyorsun; Allah dinine mi, devlet dinine mi hizmet ediyorsun; kimin
kurallarına koşulsuz bağlılık gösterip yaşamında uyguluyorsun; Allah’ın
indirdiği hükümler mi, devletin koyduğu hükümler mi bağlayıcıdır; devletin
anayasası mı, Allah’ın anayasası mı zorunlu bir kanundur; devletin milleti mi, Allah’ın
milleti misin;
devletin cezaları mı, Allah’ın cezaları mı güçlü ve caydırıcıdır; her
iki dini bir arada yaşamak meşru mudur ve sindirilebilinir mi; yasa
yapıcı devlet mi, Allah mıdır; Allah dinini reddeden seküler-laik bir devlete
bağlılık, itaat ve hizmet; Allah’a küfür değil midir; insanların kaderlerine
devlet değil de Allah hükmediyorsa; devlet dinine itaati nasıl bir düşünce ve
duyguyla kabullenebiliyorsun?
“Allah kimi şaşırtırsa, artık onun için yol gösteren yoktur. Ve
onları azgınlıkları içinde şaşkın
olarak bırakır.” A’raf 186
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder