19 Ekim 2017 Perşembe

Yanlış yaptı!

Yapılan bir yanlışı hazmetmek, kazanılmış öyle bir zehirdir ki, dilsiz şeytandan farksızlıktır. Bu sebeple şeytanlığı kabullenmemek adına yanlışlar sindirilmemeli, sahibine hediye etmekten kaçınılmamalı, asla kayırılmamalı, ana- baba-kardeş ve yakın aleyhine dahi olsa adaletle şahitlik yapılmalıdır.  

Adalete dayanmayan kuvvetin fırsatını yani çıkarını yakaladığı anda ne kadar vicdansız ve hoyrat olduğu nefis güdümündeki dünya hayatıyla sabittir.

İnsanın, vicdanın hatta kâinatın ruhu adalet ise; geriye kalan her şey mezbahaya muadildir.  İnsanlığı ruhtan arındırarak bedenden ibaret gören seküler odaklı düşünce ve düzenler, ruhu bedenden koparmasıyla insaniyeti öyle doğramıştır ki,  dünyayı hayat ve insanı insan kılan hakkaniyet harami bedellere peşkeş çekilmiştir.

İnsanoğlunun, özellikle iktidarların aşk ve tazimle bağlandıkları menfaat duygusu, artık tapınılan gizli bir tanrı olarak öylesine meşrulaşmış ve olağan bir davranış haline dönüşmüş ki; haksızlık ve adaletsizliklerin haklı bir gerekçesi olarak toplumlara aşılanmış, böylece çıkara dayalı menfaatperestlik siyasallaşarak yenidünya düzeninin anahtar ilkesi olabilmiştir.

Organizmada hastalığa yol açan bir mikrobun genel veya yerel gelişmesi ve yayılması nasıl sinsi bir düzenekte olgunlaşıyor ise; “çıkar” da aynı maskelikte ilerlemesini sürdürerek, hakkı bitirip haksızlığı egemen kılmaktadır. Ancak adaletsizliği sözde iyilik adına gerçekleştirmesi; çok geçmeden korkunç ve ürkütücü hilesini ortaya çıkarsa da, beraberinde telafisi imkânsız zararları da meydana getirmektedir. Başka bir deyişle; insanın, zevksel en doruğa ulaştığı anın cinsellikteki tatmini ve sonrasında yaşanılan hüsran dikkate alınarak bir sorgulamaya gidilirse, çıkar ilişkilerinin de aynı gidişatla bir anlık mutluluk ve yıkıcı üzüntüyü tattırdığı muhakeme edilebilecektir. Tahrip ettiği insanlığı zamanla eriterek bambaşka bir dönüşüme yol açması, içinde yaşadığımız seküler dünya ile kanıtlanmaktadır.

Gündelik ilişkilerden, devlet ve uluslararası birlikteliklere kadar; aşkta, iş âleminde, siyasette, dinde, bilimde, sosyal yaşamda ve her alanda, hatta aile arasında bile samimiyet ve dürüstlüğün doğranarak vazgeçilmez hale gelen çıkar münasebetleri erdemliği ve dürüstlüğünü kırmış; maskeli yüzlerin gizli veya aşikâr sömürüleri, dünyayı mezarsı bir karanlığa gömmüştür.

İlişkilerde sinsice beslenip saklanan nefsi menfaat, gerekli güveni sağladıktan sonra hiç beklenilmeyen bir anda öyle kalbi bir vuruş yapmaktadır ki, perişanlığın ardı arkası kesilmeyebilmektedir. 

Artık insanlık; vicdan, iyilik, barış ve merhamet gibi terimlerin kullanılamayacağı öyle bir dünyaya ile yok edilmiş ki,  adalete kıyasıya meydan okunarak yakılıp yıkılabilmiştir ama insani değerler pratikte değil sözde kullanılmak suretiyle aldatıcılık sürebilmektedir.

Oysa insanlığın yani vicdanın ya da adaletin ölçüsü, Allah’a ve kanunlarına kayıtsız-şartsız bağlılıkla mümkündür.  İnanmak yeterli değil, imanda ancak amelle kanıtlıdır. Dolayısıyla iman yerine küfrü tercih etmiş seküler-laik düzenin bir politikacısı adil davranamamaktadır.  

Mahatma Gandhi’nin çok güzel bir sözü vardır; “Haksızlığa sapıp bütün insanların senin peşinden gelmeleri yerine, adaletli davranıp tek başına kalman daha iyidir.”

Kuvvetle muhtemel solcular, laikler ve Kemalistler gibi diğer seküleristlerin takdirlerini kazanıp oylarını lehine dönüştürebilmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin diğer vatandaşlarına sağlamayacağı bir ayrıcalıkla, hasta olan Deniz Baykal adlı şöhretli bir vatandaşa özel uçağını tahsis ederek dünyanın bir ucundan ünlü bir cerrahı getirtebilmesi asla kabul edilemez. Çünkü ülkede sayısız doktorlar bulunup, hasta olan her vatandaş sağlığını kazabilmek için onlara mecbur bırakılmakta ve Deniz Baykal denen şahsa gösterdiği ayrıcalığa ve ihtimama kavuşamamaktadırlar.

Ki, onlar, vatanları uğruna ya canlarını vererek ya da birçok yerlerinden sakat kalarak mücadele verdikleri halde!

Türkiyede zinanın serbest bırakılmasıyla birlikte evli ve çocuklu hatta torun sahibi olanların zinalarına ilk meşruiyeti kazandırarak bayraktarlık yapan Deniz Baykal, partisinden, evli bir kadın milletvekilli ile olan ilişkisinin kamuoyu önünde deşifre olmasıyla beraber her ne kadar komplo yapıldığı gerekçesiyle ahlaksızlığını örtbas etmeye çalışmış olsa da, vicdanlardan söküp atamamıştı.

Ömrü boyunca Allah'ın hükümlerine, diğer bir ifadeyle İslam'a, Kur'an'a ve Şeriat'a savaş açarak küfürde sınır tanımayan Deniz Baykal, seküler-laik arenanın dayatmasıyla ahlaksızlığının üstü örtülmüştü. Ne var ki, Deniz Baykal'a karşı İslam ve ahlak adına cephe alması gereken muhafazakâr hatta İslamcı algısı taşıyanlarda manevi değerlere ihanet ederek, ona sahip çıkabilmişlerdi.

Lakin halkı Müslüman olan Türkiye 'de zinayı serbest bırakan Ak Parti ve Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, aynı hümanist düşünceyle din ve namus düşmanı Deniz Baykal'ı sahiplenmiş ise de, milletten daha üstün ve itibarlı tutabilmesi, adalete ihanetin ta kendisidir.
Ne demektir, ülkede görev yapan dâhili doktorlara güvenmeyip de tahsis ettiği bir uçakla özel bir cerrah getirilebilmeleri? Öyleyse rahatsızlık geçiren her vatandaş içinde özel uçaklar ve doktorlar tahsis etmesi gereken Erdoğan, devletin başı bir cumhurbaşkanı olarak adil olması zaruri iken, Baykal'a gösterdiği mümtaz bir ayrıcalık; gaflet, delalet hatta hıyanet değil midir?

Gerçek bir siyaseti imar edemediklerinden her şart ve koşulda hak ve adaleti ilke edinmeyen hükümetler,  hem kendilerini hem de sevk ve idareyle yükümlü oldukları halklarını mahvetmekte, dolayısıyla adil bir düzeninin inşasına engel olmaktadırlar.

Oysa halkın temel besini adalettir. Adaletle hükmedilen bir halk, asla maddi ihtiyaçlar için isyan etmez, suç işlemez, günaha kalkışmaz ve şikâyetlerini maddiyata dayandırmaz.

Her kim olursa olsun, ister dost-ister düşman, ister yakın-ister uzak olsun hayatın en önemli prensibi, hiç kimseye hiçbir şekilde adaletsiz davranmamaktır.  Dolayısıyla nefsi menfaati zihin ve kalplerden söküp atamadıkça, adil olunamaz.

“Kahrolası insan! Ne de nankör!” Abese 17

“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.”
Maide 105

“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır. “ Nisa 135 


“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir. “ Maide  8

Hiç yorum yok: