Diriyken kıymet ver ki, sözünün
doğruluğuna güvenebileyim; cesedimi değil ruhumu sev ki, inandırıcılığın
kanıtlansın.
Öyle
ki, uğruna can verdiğim vatan, toprak, devlet ve milletin fani değil
bakiliğini; öldükten sonra göç ettiğim ahiret yurdunda mükâfatlandıracağımı
kanıtla ki, sözlerinin yalan değil doğru olduğuna inanayım.
Eğer
seküler-laik düşünce düzeyine sahip bir devlet olduğum için yaşamın sadece bu
dünyadan ibaret olduğuna inanıyorum diyorsan, bende şunu sorarım; “senin gibi
benim de yaşam hakkım yok mu ki, ölüme koşayım; ben öldükten sonra sen yaşamaya
devam etmendeki çıkarım nedir; öldükten sonra bir hayatın olmadığını söylüyor
ve hiçbir kanıt sunamıyorsun, ya varsa; hiçbir şey hissetmeyeceğim tören, övgü
ve ödüllerle arkamdan methiyeler düzmendeki amaç uğruna can vermiş olmam ise,
olmayacağım dünya ve sonrası için bana vereceğin nedir; diriyken yüzüme
bakmayıp itip kakarken, kahramanlığım sadece cesedimle mi ortaya çıkmaktadır; velev
ki kıymetli isem, neden geriye bıraktığım ana-baba-eş-çocuk ve yakınlarıma
kendine gösterdiğin gibi tazimde bulunmuyorsun; hatta geçimlerini sağlamak
isteyenleri gayrimeşru yollara muhtaç bırakıp ele güne rezil ediyorsun; benim gibi can vermemiş şöhretlilere
tanıdığın ayrıcalıklardan neden yararlandırmıyorsun; vatan-toprak-devlet ve
millet benim canımla var olabiliyorsa, senin canın ne işe yarıyor, neden ben ve
yakınlarım sahip olduğun saltanatı süremiyorlar?”
Her
millet, vatanı ve ülkesi için savaşıp ölünce kahramanlıkla taltif olurlarken ve
her bir kesim karşı taraf için tartışmasız düşman ise; doğru ve haklı olan
kimdir, fani olan dünyevi menfaatler için kıyasıya mücadele ediliyorsa kimine
göre düşman kimine göre kahraman nasıl olunabiliyor?
Neye
ve kime göre dostluk ve düşmanlık; iyilik ve kötülük; savaş ve barış
mevzubahistir?
Kuralların
yaratıcı Allah tarafından değil de nefis tarafından konmuş olması hem yaşamı
hem de ölümü mundarlaştırmakta; dolayısıyla faniler, ebedilik uğrunda değil
fanilik uğrunda ölmekte yani telef olmaktadırlar.
Allah’ın yarattığı bir
insanın Allah için değil de beşeri bir kuvvet için can verebilmesinin gereği
nedir? Allah için yaratılmış bir insanın Allah’a karşı direnmesinin anlam ve
faydası nedir?
Kur’an’ı,
diğer bir ifadeyle vahyi derinlemesine incelediğimde kavradığım odur ki, birçok
ayette de buyrulduğu üzere dünyanın bir oyun, oyuncak, aldatma ve eğlenceden
ibaret bir yalan yani fanilik; asıl hayatın ebedi ahiret yurdu olduğu
vurgulanarak, insanın dünyayı değil ahireti kazanabilmesinin uyarıları ve
hükümlerinin yer almasıdır.
Öyleyse
dünyayı yahut vatan-toprak-devlet ve ulusu öven; herhangi bir kalkınmışlığı
yücelterek hizmet yapılabileceğini buyuran; uğruna mücadeleyi ve ölümü bildiren
tek bir ayet var mıdır ki, Allah’a değil beşere itibar edebileyim?
Seküler-laik
bir devlet; hem uğruna can veren ölülerin daha fedakâr, ayrıcalıklı ve üstün
vatandaşlar olduğunu söyler; hem de onlara ve geriye bıraktıkları ana-baba-eş
ve çocuklarına bürokratlara, politikacılara, iş adamlarına, sanatçılara ve
gazetecilere sunduğu VIP ayrıcalıklarını layık bulmaz.
Haydi,
ölümden sonrası için bir hayat verememelerini sormak bile istemiyorum.
Oysa
hâkimiyet gerçeğine dahi tahammül edilemeyen yaratıcı Allah, kendi yolunda öldürülenleri ölü değil diri,
peygamberler misali hiçbir sorguya çekilmeden doğrudan cennete kavuşacakları
ayrıcalığını açıkça müjdelemiştir.
Zaten
seküler-laik düzende milletin huzur ve güven içinde yaşayabilmesi için
canlarını veren nice polis ve askerlerin nasıl hakarete uğrayarak izole
edilmeye kalkışıldıkları ve yaptıkları fedakârlıkların hiç önemsenmediği hatta
hunharca eleştirilerek peşkeş çekilebildikleri göz önüne alınırsa, yaratıcı
Allah’a da nasıl nankörlük, ihanet ve düşmanlık yapıldığı anlaşılmaktadır.
Düşmandan
gelen merhamet kişiyi nasıl yıkmalı ise, beşere olan itikatla kazanılmış olunsa
da öyle yıkılınır. Ancak düşmanın merhametiyle zafer çığlıkları atılan seküler
çağdaş dünyada, vatan-toprak-devlet ve millet için ölüm de aynı bir yıkımdır.
Yaşamı
bilmeyenlerin ölümü bilebilmelerinin imkânsızlığından dolayı herkes sevdiği
beşer için kolayca ölüme yönelik laflar sıralar. Oysa ölümün nasıl bir dehşet olduğunu
idrak edebilmiş olsalardı, uğruna ölmek istedikleri fanilerden nasıl
kaçacakları günüde hissedebilirlerdi.
Allahsız
bir beden; Allahsız bir vatan; Allahsız bir devlet ve Allahsız bir millet inşa
eden seküler-laik rejimler, diriyken egemenlik iddiasında bulunurlarken;
ölürken Allah’ın anılmasına ve tazimde bulunulmasına örf, adet veya kültürel
gerekçeyle sessiz kalır; böylece Allah hâkimiyetinin sadece ölülere mahsus
olduğunu ortaya koyarlar. Çünkü onlara göre Allah ya yoktur ya ölüdür ya da
ölümden sonrası için sorumludur; dolayısıyla olsa olsa ölüler üzerinde hüküm
sahibidir. Zaten din ile siyaseti yani
devleti ve kamuyu birbirlerinden ayırmaktaki amaçları da budur.
Allah
ile savaşan hiçbir fani asla kazanamaz. Çünkü Allah yaratıcı, fani yaratıktır.
Velev ki kazanmış görüntüsü vermiş olsa da, o daima kaybedendir. Bu sebeple
ancak Allah için mücadele verilip savaşılarak şehidlik şerefine ulaşılır.
Gerisi itlâftır ve beşeri hiçbir değer için ne mal ne de can feda edilebilinir.
Ki, yemek için kesilen hayvan dahi Allah adına boğazlanılmışsa helaldır.
Acaba
dünya hayatındaki dert, ahiret hayatındaki dert gibi midir? Dünyadayken Allah,
diğer bir ifadeyle vahiy ile aralarına sınır koyarak birbirinden ayıran
seküler-laikler, kıymet günüde ayırabilecekler mi?
Onun
için sen sadece Allah için mücadele ederek savaş ki, ebedi bir dirliğe ulaşabilesin.
Beşeri nimetler için mücadele edip savaşır, öldürür ve öldürülürsen; ebedi olan
ahiret hayatını ziyanla sürdürürsün. Bugün yanında olanlar, yarın öyle
kaçacaklardır ki, yardım beklerken zararın en şedidiyle karşılaşacaksın.
“Allah yolunda
öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve
kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında
rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine
katılmamış olan şehid kardeşlerine de
hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.”
Al-i İmran 169-170
“İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve
çocuklarından kaçar.”
Abese 34-35-36
“O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz,
kendilerine yardım da edilmez.”
Duhan 41
“Allah
müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar
Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir.
Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış
olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır. “ Tevbe
111
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder