Her ne kadar farklı din, ırk, ulus ve kültürde olsanız da
diğer insanlarla hilkatte bir eş olduğunuz, dolayısıyla tevhid yani erdemlik
dışında ne sizlerin ne de diğerlerinin hiçbir üstünlüğü ve ayrıcalığı bulunmamaktadır.
Nefsinizin yahut toplumunuzun kabul etmeyeceği bir dayatma
ve kötülüğü bir başkasına layık görebilme anlayışıyla faşistleşmiş
iktidarlarınıza ya destek vererek ya da sessiz kalarak arkalarında durmanız; takdir
edersiniz ki mutlak bir bilmukabeleyi tetiklemekte, zamanında hesap
sormadığınız devletlerinizin kazandırdığı düşmanlıkla tehdit, korku, mal ve can
kayıplarına maruz kalmaktasınız.
Sorgulanması gereken suçlunun iktidarlarınız mı
yoksa nefsi müdafaada bulunan direnişçiler mi olduğunu adil bir tarafsızlıkla
cevaplayabilmenizdir.
Rejimlerinizin ve iktidarlarınızın manipülasyonlarıyla
Müslüman halklara yahut ötekilerine karşı olan kindarlığınız insanlık ve adalet
dışı tecavüzlere, tertiplere, işgallere ve saldırılara neden olmakta; kendilerini
savunanların meşru bağımsızlık mücadeleleri çocuklarınız dâhil olmak üzere
hepinizin canını yakmaktadır. İşgalci ve acımasız devletlerinizi değil de onur
savaşı veren direnişçileri terörizmle ve düşmanlıkla yaftalamanızı vicdanlara
danıştığınızda; şüphesiz haksız bir muhakeme ve egoizm içinde olduğunuz
yanıtını alacaksınız.
Sizlere zarar veren suçlulara ve esarete karşı nasıl bir
adalet arayışıyla en ağır cezadan yana iseniz; suçlu iktidarlarınızın binlerce
masumu katletme, işkence yapma, baskı ve tehditle korkutma ve vatanlarını
istilâ edip sömürme taarruzlarına da şiddetle tepki göstermek ve cezalandırmak
mecburiyetindesiniz. Eğer “benim”
deme benliğiyle gerçeklerden kaçınırsanız, başınıza gelecekleri de peşinen
kabullenmiş durumdasınız.
Sahip olduğunuz bağımsızlık, özgürlük, huzur ve güven
duygularının düşman belleyip haklarını gasp ettiğiniz insanlarda da mevcut
olduğunu unutmamalısınız. Çünkü onlarda sizler gibi insan, his ve duyguları da farksız
değildir.
Ne ekilirse onun biçileceği ya da kötülük yapılmazsa
kötülük bulunamayacağı; adil dengenin mutlak bir sonucudur. Bir yabancının
özelinize ve yönetiminize müdahale etmesi nasıl fevkalade büyük bir sorun ise,
sizinde bir başkasının yaşamına, düşüncesine, dinine, yönetimine, ekonomisine
ve rejimine müdahalesi o kadar haksız bir girişimdir. Ki bazen çocuklar dahi
özelin mahremiyetiyle ilgili tepkiyi ebeveynlerine gösterebilmektedir.
Devletleriniz tanrı, sizde tanrının seçilmiş çocukları
değilsiniz. Yahut kendiniz iyi geri kalanın kötü anlayışı yok oluşun bir
hezeyanıdır. Bundan dolayı mı dünyaya hükmetme ve tüm insanları boyunduruğunuz
altına alabilmek için sömürüyor, iktidarları mıhlıyor ve karşı çıkanları işgal,
soykırım, katliam, ambargo ve zindanlarla cezalandırmayı insan hakları, demokrasi,
özgürlük ve çağdaş düzenle bağdaştırabiliyorsunuz? Kendinize yapılmasını
istemediğiniz bir şeyi bir başkasına yapmayı mantığınıza ve vicdanınıza
sığdırabiliyor musunuz?
İnsan olan her fani, kendini, karşısındakinden farklı
düşünmeksizin hak ve adaletle yoğrulmak zorundadır. Aksi bir benlik hâkimiyeti
şeytanlaşmaya yol açtığından insanlığın yitmesine, dolayısıyla şeytan gibi
nefsi hırs ve ihtiraslarıyla merhametten ve erdemlikten yoksun kalmasına neden
olmaktadır. Böylesi insanlıktan çıkmış yaratıklarla da adil ve barışçıl bir
düzen inşa edebilmek söz konusu değildir.
Belki barbar iktidarlarınız dünyadaki yönetimleri çeşitli
entrikalarla dize getirebilmektedir, ancak acı çeken ve onurlarını
kaybedenlerin pespaye ve işbirlikçi hükümetler değil halklar olduğunu, bundan
dolayı da halkların haykırışını hiçbir gücün susturamayacağı tarihsel ve
kadersel bir gerçektir.
İnsan aç kaldığında, felaketlerde, savaşta, adi suçlarda
ve başarısız yönetimlerde sabır gösterebilir, ama dokunulmaz değerlerine
saldırıldığında kendini ölüme adayabileceği akıllardan çıkarılmamalıdır.
Müttefik adı altındaki müstemleke devletlerin garantisi,
satın aldığınız kalemşorlar ve misyonunuzu yürüten debdebeli odalıklarınız sizleri
yanılttığından olsa gerek; gelecekteki kıyametsi fecaati öngöremiyor ve bir gün
halkların bir araya gelip yakanıza yapışmak suretiyle nerede bir ABD’li ve BM’e
üye bir ülke vatandaşını bulduklarında intikam alabileceklerini hesap
edemiyorsunuz.
Haksızlığın, adaletsizliğin, kayırmacılığın, zulmün,
aşağılanmanın, işgalin, baskının olduğu bir yerde ve vahye saldırılması anında müdafaa
hakkı mahfuzdur, meşrudur ve fıtratsaldır. Bu, insanı insan yapan ve ona
erdemlik kazandıran en tabi temel bir kuraldır. Her hak ve adalet arayışı bu inanç
temelinde eylem kazanmakta, dolayısıyla bu uğurda verilen canlardan şeref
duyulmaktadır.
Fiziki
olarak da ruhsal olarak da iyi ve kötü olayların araçsal müsebbibi insanların
düşünce ve duygularıdır.
Bugüne kadar devletlerinizin benlik güden emperyalist vahşi
politikaları ve cani saldırılarına destek çıkmak suretiyle körükleyip daha çok
azgınlaştırmakla, dünyayı yaşanmaz hale getirdiğinizin belki farkında
değilsiniz. Lakin küresel basıncın iyice artarak patlama noktasına geldiği
bilinciyle iktidarlarınıza mani olmak; insanlığın istikbali, sizlerin ve
çocuklarınızın geleceği açısından fevkalade hayati bir önem taşımaktadır. Yoksa oluşacak kaostan, yıkıcı savaşlardan,
vahşi çatışmalardan ve can kayıplarından devletlerinizin sizleri
koruyabileceğini mi zannediyorsunuz?
Ancak onların sadece kendi canlarını ve çıkarlarını düşünüp
halkının katlini tepeden seyredebilecek kadar vicdansız canavarlar olduğu
gerçeğini idrak edemeyen sizler, desteklerinizle azgınlaştırabilmektesiniz.
Benliklerinizden sıyrılıp adil bir muhakemeye
kalkıştığınızda; hak ve adalet adına eylem gerçekleştiren suçluların mücahidler
değil, bilakis düşman üreten sisteminiz olduğuna karar verebileceksiniz. Dolayısıyla
sizleri öldüren, çocuklarınızı ve eşlerinizi dul-yetim bırakan iktidarınızdır. Eğer
siz, tehdit gerekçesiyle saldırılarda bulunmak suretiyle halkları işgal edip
katlederseniz, onlarda sizleri öldürür.
Bundan daha meşru bir hak düşünülemez. Önce teröristin
kim olduğuna, terörizmi kimin teşvik ettiğine ve kimin başlattığına önyargısız
karar verebildiğinizde; zaten hiçbir sorun kalmayacak ve hiç kimse diğerine
karışmayarak, her toplum kendi yağıyla kavrularak ve sorunlarını içeride
çözerek, yardım hilesi ve küresel tehdit manipülasyonlarına son verilip, adil
bir işbirliği ve eşit paylaşımla uluslar arası bir ortaklık ve samimi bir
dostluk payidar kılınabilecektir. Sizler ne kadar
özgürlük, bağımsızlık, zenginlik, barış, huzur ve güven yanlısı iseniz; insan
olmalarından dolayı diğer toplumlar, özellikle Müslümanlar da o taleptedir.
Yaratıcı, her milletin rızkını doğal zenginlikleri veya
iş güçleriyle pay ettiğinden silah gücüne dayalı bir işgale ve sömürgeciliğe
izin vermemiştir. Bir taraf zenginlikten şişerken diğer tarafın fakirlikten
iskelete dönüşülmesi vicdan sahibi hiçbir insanın olur veremeyeceği
insafsızlıktır.
Ellerindeki nükleer silahlarla dünyaya meydan okuyan ABD,
İsrail, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere gibi sömürgeci ülkeler terörist değil
de, Allah yolunda hak ve adaleti sağlamaya çalışan Müslümanlar mı terörist? Ellerinde
nükleer silahlar bulunan devletlerin bir başka ülkeye nükleer silah yaptırımına
zorlamaları nasıl bir mantık ise, İslam’a saldırılma gerekçesi de öyle bir
mantıktır…
Ya zalim devletlerinizi
uyararak kontrolü ele alacak ya da dünyanın neresinde olursanız olun
yaptığınızın karşılığını ödemeye mahkum olacaksınız…
Mutlaka iktidarlarınızın zulmünden rahatsız olan ve tepki
duyan insanlar mevcuttur. Fakat vatandaşlığını taşıdığınız terörist devlet
kimliklerinden dolayı potansiyel bir düşman safında görülmekte, dolayısıyla
hedef olmaktan kurtulamamaktasınız. Zaten masumiyeti ortadan kaldıran, o
devletlerin vatandaşı olmaktır.
Hiç kimse için değil, yalnızca adalet ve insanlık uğruna
yürekleriniz kabarıp mücadele ederseniz; kan göllerinden ve ceset yığınlarından
beslenen vahşilere cesaret vermeyerek inlerine kaçırtırsınız.
Artık dünya; ne ABD ne İsrail ne de BM’in vahşiliklerine
daha fazla dayanabilecek bir mukavemette değildir. Adi bir suçlunun tehdidi
dahi tutuklanıp cezalandırmasına geçit vermezken; nasıl oluyor da şu tehdit, bu
tehdit paranoyalarıyla insanlar katledilebiliyor, ambargolara mahkûm kılınabiliyor,
işgale uğrayabiliyor, akıl dışı işkencelere ve aşağılanmalara maruz
bırakılabiliyorlar?
Direnişçilerin ABD ve müttefik ülkelere saldırıları da
meşrudur. Adaletle hükmedeceklerine zalimden yana tavır almaları, aynı cezaları
hak etmelerine tartışılmaz bir sebeptir. ABD’de; ya benden yanasınız ya da
düşmansınız diyerek cephe almıyor mu?
Ey ABD ve
BM devletlerinin insani vatandaşları!
Sizleri koruyup kollamaktan aciz iktidarlarınıza dolaylıda olsa vereceğiniz
zerrecik bir hak ve destek; insan olmaktan çıkmanıza neden olabilecek bir
sondur. Sizlere sundukları maddi hayata ve kozmetik ürünlere kanıp, öldürülmenizi
ve önünüze konulacak bedelleri engelleme güçleri bulunmayan yalancı barbarlara
inanmayın. Çünkü insan olmadıklarından vicdanen hissedemiyorlar, dolayısıyla sandığınız
gibi kendinizden yani insan değillerdir. Sizleri felakete ve vicdan azabına
sürükleyen saptırılmış yaratıklara dayanarak insaniyeti doğramayın. İnsanlığı
tehdit eden ve yok etmek isteyen iktidarları durduracak sizlersiniz. Sizlerin
halk desteği olmadan zulüm yapabilmeleri asla söz konusu değildir.
“Yaptığımız
şeyler için pişmanlık zamanla geçer, ne var ki yapmadığımız şeylere pişmanlığın
çaresi yoktur.”
Sydney J. Harris
“Göklerin ve yerin
hükümranlığı Allah'ındır. Allah'ın her şeye gücü yeter.” Al-i İmran 189
“Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun. O'nu bırakıp da başka
dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!”
Araf 3
“Sonra da seni
din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma.”
Casiye 18
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder