Her ne açıdan irdelesem de PKK ile girişilen
görüşmeleri sindiremiyor, hem vahye hem de insanlığa bir ihanet telakki
ediyorum. Oysa PKK değil de Kürt asıllı kardeşlerimizin hakları mevzu olmuş
olsaydı, din ve siyaset adına hiç kimsenin itirazı olmazdı. Ama PKK ile barış,
şeytanla barıştır ki, çok daha dehşetli bir geleceğe çağrıdır.
Yazımı fazla uzatmayacak, Başbakan Erdoğan’ın
TBMM’deki grup toplantısında yaptığı konuşmaya değineceğim.
Haçlıların ülkemizin her sathını işgal ettiği
ve Müslüman milletimizi yok etmeye çalıştığı 1. Dünya Savaşında; PKK ile olan
barış sürecini meşrulaştırabilmek maksadıyla Başbakan Erdoğan’ın o günlere
atıfta bulunarak, elim savaşlardan zaferlerle çıkmamız akabinde Osmanlı
iktidarında görevli komutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın haçlılarca Nobel Barış
Ödülüne layık görülmesi, başta İngilizler olmak üzere Yunanistan ve diğer
Avrupalı ülkelerce nişan ve övgülere mazhar olmasını kin güdülmemesine ve nefretin
devam etmemesine bağlaması, akılları durdurmuştur.
Haçlılar bu kadar insancıl ve barışçıl
idiyse, neden 600 yıl boyunca milletimizle savaşmış ve tıpkı 1. Dünya Savaşında
yapılan savaşlardan çok daha sert ve acımasız bir düşmanlıkla saldırılardan
vazgeçmemişti? Yoksa 1923’e kadar milletimiz barbardı da, ondan sonra mı insan
oldular? Onur ve acıların soğumadığı 8 yıl sonrası gibi yakın bir zamanda
Mustafa Kemal’i Nobel Barış Ödülüne layık görmeleri, onlarla savaşan Mustafa
Kemal düşmanları değil de dostları mıydı?
Yaklaşık 50 yıldır AB’ye almadıkları
Türkiye’yi hala düşman ve tehlikeli görmediklerini düşünebilmek ne kadar imkânsız
ise, Mustafa Kemal’e verdikleri ödüller ve övgülerin de barışçıl bir dostluk
adına olmadığı aşikârdır.
1923’te Osmanlı İslam Devletinin
yıkılmasıyla sevinç naraları atan haçlılar, halifeliğin çöküşünü sağlayan
Mustafa Kemal’e zaferinden dolayı kollarını açmış olabilirler mi?
Bu durumda aynı yolu izleyen Başbakan
Erdoğan, nasıl bir pazarlık içindedir ki, PKK ile barışı geçmişteki Haçlı
barışı ile örneklendirerek meşrulaştırmaya çalışmaktadır?
Unutulmamalıdır ki, asıl savaş, mertçe
yapılan savaş meydanlarında değil kahpece yapılan masa başıdır. Savaşta
kazandıklarımızı masa başında kaybeden bir millet olarak, defterin kıyamete
kadar kapanmayacağını en iyi biz biliriz.
Gerek haçlılarla gerekse PKK ile uzlaşma,
apaçık bir batıllıktır. Hakkında yazılmış savaştan ne kadar kaçsan da, şeytan asla
yakanı bırakmayacaktır. Eğer Allah yalan söylemiyor ise!
Nasıl ki şeytan, dostlarının yakalarını
bırakmayıp azgınlığa sürüklüyor ise, PKK da milletimizin yakasını
bırakmayacaktır.
İnsana acınır, merhamet edilir, barış eli
uzatılır, affedilir, sevgi ve muhabbet gösterilir ama şeytana ve dostlarına
asla…
Yarın kıyamet kopacağını dahi bilseniz şeytandan korkarak ne
diyaloga giriniz ne verdiği sözden ümitleniniz ne de barış yapınız.
“İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını
korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden
korkun.” Al-i İmran 175
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder