Peki,
biz Müslümanlar hangi safta yer almalıyız?
Allah, birçok ayetinde iman ve inancı
reddedip aklın üstünlüğünü kabul eden tüm anlayışları batıllıkla yaftalamış,
apaçık bir düşman olduklarını buyurmuştur.
İslam’dan
başka hiçbir düşünce ve
rejimin kabul edilmeyeceği, İslam hakim olana dek mücadelenin şart olduğunu ve
şehit oluncaya kadar vazgeçilmemesini emretmiştir.
Devlet Türküm diyor, PKK’da Kürdüm diyor.
Böylece kaçınılmaz ırki bir çatışma başlayıp egemenlik hakkı adına silahlar
patlıyor, halka kıyılıyor, tehdit ve pazarlıklar havada uçuşuyor.
Ne var ki sokaktaki insanlar Müslüman olup,
ırklar savaşında yakılıyor, yıkılıyor ve biçiliyorlar. Her iki tarafta İslam
karşıtı ama varlıklarını sağlayan Müslüman halklar! Fakat devlet adına mücadele
verenlerin Müslüman, PKK adına cinayet işleyenlerin ateşe tapan Zerdüştler
olması, biz Müslümanların kardeşlerinin safında yer almasını mecburi kılıyor.
Atatürkçüler,
Apocular, ulusalcılar ve şovenler didişiyor, Allah diyenler nefisleri
çerçevesinde ya izliyor ya da bilinçsizce taraf tutuyorlar. Oysa barış,
dayanışma ve bütünlüğü sağlayacak nefis değil vahiydir. Dolayısıyla vahye düşman
tarafların uzlaşıları samimi değil sinsi bir taktiktir. Tıpkı dolandırıcıların
veya seks düşkünlerinin tuzaksı taktiklerinden farksızdır.
Nefsin
hüküm sürdüğü bir müzakerenin kalıcı bir barışla sonuçlanabilmesi ne zaman mümkün
olmuş ki, bundan böyle olabilsin!
Devlet
ne kadar haksız ve adaletsiz olsa da, tabiiyetini taşıdığın müddetçe ihanet
edemez ve başkaldıramazsın. Önce tabiiyetinden ayrılmalı, akabinde
savaşmalısın. PKK, vekilleri aracılığıyla devletin en üst düzeyine kadar girip hem
dokunulmazlık hem de siyaset yapma özgürlüğü elde edecek, sonra da isyan ederek
dil, hak, hukuk ve ezilmişlik gerekçeleriyle meşruiyet arayacak.
Allah’ın razı olmadığı bir uzlaşı da
bugün susacak silahlar yarının kıyameti olarak geri dönecek, ölen sayılı
insanların yerini sayısız ceset dağları alacak!
Silahların
susacak ve akan kanın duracak olmasından sevinin, mutlu olun diyorlar. Şehveti
kabarmış bir düşkünün arzu ettiği kişiyle berberliği bir sevinç ve mutluluk
doğurup akabinde felaketsi musibetlerle karşılaşması misali geçici tatmine umut
bağlayanlar, dehşetin acısını en derinlerinde tatmaya mahkumdurlar.
İman,
adalet, onur ve şerefini yitirmiş materyalistler için sevindirici olabilir ama
haksızlık karşısında susmayı sindiremeyerek şeytan olmayı reddedenler için
kabul edilebilmesi imkansızdır.
Karanlık
bir dünyada misafir olarak yaşamaktan ise, aydınlık bir ahirette ebedi yaşamayı
tercih eden iman sahipleri, onursuz ve
imansızca bir gün daha fazla yaşamayı düşünmezler bile! Asıl yaşamın ve
özgürlüğün ahiret olduğa inanan, neden günü kurtarmayı istesin ki?
“Dünya
hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için
ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?” Enam 32
Eğer ırkın,
milletin, dilin, rengin ve aslın sana sorulmayacak ise, bu hırs ve isyan niye?
“Bilin ki
dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok
mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki,
bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu
görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada
Allah'ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten
başka bir şey değildir.” Hadid 20
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder