Ancak
nekrofili yani ölü ile cinsel ilişkiye girerek tatmin olan derin sapkınlar
farklı olsalar da, bedene olan tutkunlukta aynıdırlar. Çünkü ruhu reddeden
hümanizm’e göre ruhsuz insan, her halükarda bir ölü olduğundan diri ile ölünün ayrıcalığı
sadece yüzeyseldir.
Hümanizm, "Beşer ya da insan sevgisi, barış ve kardeşlik" gibi
olumlu tanımlarla özdeşleştirilmiş olsa da, sosyal, siyasi kriterler ve düzenin
Allah otoritesinde değil beşerde olduğunu okült (gizlibilim) kurallarına
bağlamış seküler (dindışı) bir düşünce sistemidir. Bir başka deyişle insanı; yaratıcı
Allah’tan, vahiyden peygamberlerden ve dinlerden yüz çevirmeye, sadece kendi
varlığı ve benliği ile ilgilenmeye çağırarak insanları yegâne amaç ve odak
noktası haline getirmiştir.
Hümanizm’de en iyi değerler,
karakterler ve davranışların Allah’ın kudretinde değil insanlarda olduğudur. Dolayısıyla
tüm gerçekliğin bizzat doğanın ya da insanın kendisinde olduğuna inanır;
evrenin temel materyalinin zihin değil madde-enerji olduğunu kabul eder.
Hümanizme göre; doğaüstü varlıklar
yani Allah ya da ruh gerçek değildir; yani insan düzeyinde, insanlar doğaüstü
ve ölümsüz ruhlara sahip değildirler ve tüm evren düzeyinde, evrenin doğaüstü
ve sonsuz yaratıcı bir Allah’ı yoktur. Dolayısıyla yaratıcı Allah’ı, ruhu, vahyi
ve kaderi reddeden hümanizm; doğrudan doğruya ateizme dayanmaktadır.
Öyle ki, Hümanist Manifestolar
incelediğinde en temel görüş; evrenin ve insanın yaratılmadığı, kendi başına
var olduğu, insanın kendisinden başka hiçbir varlığa karşı sorumlu bulunmadığı,
Allah inancının insanları ve toplumları geri götürdüğüdür.
Ne var ki, Hümanizm, Allah’a,
peygamber’e, vahye ve dine inanmış insanları da “insan
sevgisi, barış ve kardeşlik" manipülasyonuyla öyle etkilemiş ki, düzeni
bozmakta sınır tanımamıştır Dolayısıyla bozulan insandan daha korkunç yaratık
olmayan bir dünyayı oluşturmuştur.
Hatta yaratılanı
yaratandan ötürü sevmek, saygı duymak, dost edinmek, birlik ve beraberlik
içinde olmak hümanist odaklı öyle bir küfürdür ki, yaratıcı Allah’ın ayetlerini
inkâr etmektir. Dolayısıyla ancak Allah’a ve Resul’üne iman eden Müslümanların
dışındakilere herhangi bir hoş görü, sevgi, saygı ve dostluğun mümkün
olamayacağı hem vahiy hem de Ku’an’a muvafık hadislerle hükme bağlanmıştır.
Bayramda ziyaretime gelen
arkadaşların arasındaki akademisyen fizikçi bir bayan Hümanizmi savunarak,
yaratılanı yaratandan ötürü sevdiğini söylemesi üzerine şeytan da bir
yaratılandır; onu da seviyor musun soruma, evet şeytanı da Allah yarattığı için
seviyorum demesi üzerine; kendisine tecavüz ve işkence yapan birini de sever misin
diye sorunca; onlarda Allah’ın yaratıklarıdır ve severim diye cevaplayarak Mevlevilik
yolunda olduğunu belirtti.
Mevlevilikte,
seküler Hümanizm gibi tamamen sevgi ve hoşgörü üzerine kurulmuş bir düşünce
düzeyidir. Oysa Mevlevilikteki Allah inancı, hümanizm’de olmamasına rağmen aynı
paydaş içindedirler. Celaleddin Rumi’nin
İslam dışı ilkesi olan “yaradana gönül veren, bütün dünyadaki yaratıkları
yaradandan ötürü sevmeyi ve bizlere sevgiden söz etmeyi öğreten bir aşk piridir”
sözleri ancak sapkın Mevlevilerin anahtarıdır.
Halbuki Allah,
Kur’an’da “kâfir, müşrik, münafık,
Müslüman, hıristiyan, yahudi, zalim, fasık, mecusi, putperestlik, sapık” diye
bölerek savaşı, cihadı, sertliği, cezayı, düşmanlığı ve ayrılmayı emrettiğine
göre; /haşa) Allah sadistte onlar mı sevgi ve hoşgörü abideleridir?
Hümanizm’in
içinde barınmayan Allah inancı ve imanın olmadığı bir sevgi, barış ve kardeşlik
nasıl mümkün değil ise, Allah’ın indirdiklerini yok sayarcasına itaat etmeyen
Mevlevilik veya diğer benzeri tasavvufi düşüncelerde aynıdır!
Daha kim olduğunu
bilmeyen insanın et, kemik ve sinir kütlesi yığından ibaret bedene odaklanmasından
Hümanizm öyle bir ölü sevicidir ki, ruhu reddetmesiyle ölü seviciliğini itiraf
etmektedir. Böylece ruhsal bir gerçek olduğunu doğrudan yahut dolaylı olarak ya
kabul etmeyen ya da manipülasyona kalkışan insan, Hümanistlik gibi düşüncelerle
ölü seviciliğini ortaya koymaktadır.
Bedeni insan yapan ve
fiziksel özellik kazandıran ruh ise, ruhsuz bir insan ölü değil midir? Allahsız
ve ruhsuz bir insan olamayacağına göre; bedenin ne olduğu gömülerek çerçöp
haline geldiği mezarlar ve kesilip biçildiği kadavralarla kanıtlıdır.
Eğer dirilikle ölülüğü birbirinden ayıran kuvvet ruh değil ise,
nedir ki, beden odak alınabilmektedir? İnsan
sevgisi, barış ve kardeşlik tamamen kalpten fışkıran hisler ise, ölü bir beden
nerededir; mezarda veya kadavrada iken de hisleri faaliyette midir?
Her ne düşüncede olunursa
olunsun bedenin bir ölü olduğu ancak ruhla hüviyet kazandığı alenidir. Ne Allah’ın
ne de ruhun çözülememiş, dokunulamamış ve gözle görünür olmamış olması gerçeği
değiştirmez kılan bir gizdir; dolayısıyla kâinat, o gizin eserleriyle
ortadadır. Lakin göz olduğu halde görünemiyor; kulak olduğu halde işitilemiyor
ve kalp olduğu halde hissedilemiyor ise, oda o gizin yaptırımsal bir eseridir.
Yaratıcı Allah’ın kayıtsız-şartsız
hakim kılınmadığı Hümanist düşüncede itibar gören bedendir ve o da ölüdür;
dolayısıyla hak ve adaletin, vicdanın, insanlık ölçüsünün, birlikteliğin,
sevginin, barışın, sadakatin ve imanın var olabilmesi mümkün değildir.
Hümanizm nasıl nefse hizmet eden argümanlarıyla
bedeni odak haline getirmiş ise, şeytanda nefse hizmet eden vasıflarıyla küfrü
galebe kılandır. Bu sebeple en büyük
Hümanist şeytan olduğuna göre; Allah’a iman etmiş bir kimsenin Hümanist
olabilmesi mümkün müdür?
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz,
hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret,
hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad
etmekten daha sevgili ise, artık
Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete
erdirmez. “ Tevbe 24
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder