Yaşananlar yalnızca bir
gölgedir ve dünyada ki hayat, gelip geçen bir gölge olduğundan ölüm sonrası
gelecek ahiret, dünyaya düşen gölgeyi oluşturan güneşin ta kendisidir.
Yoksa fani dünyada çekildiği düşünülen acı yahut dehşet gölge değil de
güneş olmuş olsaydı, akıbet asla heba edilmezdi. Ki, mezarda yatan ölüyü
gölgeleyen mezar taşı ne ise, dünyada sanılan acı ve dehşette mezar taşı gibi haberci
bir gölgedir.
Dünyadaki sıkıntı ya da mutluluklar öyle abartısal aldatmacıdırlar ki, aciz
insanın büyüttüğü gölgeleri gibidir. Dolayısıyla daha acı ve dehşetin ne
olduğunu idrak edememiş insan, ahiretin bir gölgesi olan dünyadaki geçici elem
ile yakınabilmektedir. Ama buna rağmen dünyadan hiç vazgeçmek istemeyerek, kötü
dediği ahiretin gölgesi olan dünyada soluklanmayı öyle istemektedir ki,
zayıflığını, acizliğini ve hiçliğini kanıtlamaktadır.
Dünyada başa gelen musibet, felaket, acı veya dehşetin en alası ölümle
varlığını sonlandırıyorsa, üzülmenin, sıkılmanın, şikâyetin, esaretin, derdin,
kederin, intiharın ve isyanın ne anlamı var?
Haydi diyelim; kızgın alevlerde yakılıyorsun; vücudun parçalara ayrılarak
kesiliyorsun, ölene dek işkencelere maruz kalıyorsun; fışkırmış yanardağın
lavları arasında kaynıyorsun; savaş ve depremlerle kuşatılarak korkunun dibini
yaşıyorsun; başından aşağı en güçlü füzeler yağıyor; açlık ve yoklukla
inliyorsun; yeryüzü yarılıp içine düşüyorsun; gökyüzünden başına binbir türlü
felaket iniyor; dermansız hastalıklarla boğuşuyorsun; ne huzur ne de güvene
sahipsin; eşkıyalar, teröristler veya yırtıcı hayvanlarla çevrilmişsin…
Bütün başa gelen dünyadaki en büyük felaketler ölümle birlikte sona
eriyor ise; acı ve dehşet mümkün müdür? Ecelin gelmesiyle son bulan dünyadaki bir
acı, acı mıdır?
Velev ki, ömrün boyunca mutluluk ve güven içinde refah bir hayat
yaşadığını düşünelim; sarp ve sağlam kalelerde, yüzlerce korumanın gözetimi
altında, namütenahi bir zenginlikte, insanlara hükmeden bir makamda, sağlık ve
afiyette olsan dahi ölüp, ahirete göç etmiyor musun?
Öyleyse dünyadaki acı veya mutluluğun görecelikten öte bir değeri yoktur.
Bu sebeple seksüel bir ilişkide ulaşılan tatmin ve süresi ne ise, dünyadaki acı
ve mutlulukta odur!
Oysa dünya, ahiret gerçeğiyle
ilgili öyle bir ışıktır ki, gölgelerde bu ışığın apaçık kanıtlarıdır.
Dünyanın yakıtı insan değil ama cehennemin yakıtı içinde ebedi kalınacak
insanlardan oluşmuş bir ateştir. Öyleyse cehennem ile dünyayı mukayese
edebilmek mümkün müdür; acı ve dehşetin ebedi olarak yaşanacağı cehennem
dururken, dünyadaki bir acı ve dehşetten söz edilebilinir mi?
Kötü olan yerin cehennem olduğu bir kaderde dünya o kadar iyidir ki, her
ne yaşanırsa yaşansın cehennemden daha beter değildir.
Fani dünyadaki mutluluk ne kadar az bir menfaat ise, ızdırapta o kadar az
bir zarardır. Lakin ahirette devamlılık olduğu gibi refahın veya azabın şiddeti
de emsalsizdir.
Unutulmamalıdır ki, dünyadaki mutluluk yahut sıkıntı sürekli değil
aralıklarladır ama ahirette hiç kesinti yoktur. Ki, dünyadaki gölgesel azap
hafiftir ama ahiretteki asla hafifletilmemektedir. Bu sebeple ne cennet ne de
cehennem dünya için değil doğrudan ahiret üzeridir.
Şayet haksızlık ve adaletsizlikler dünyada çözüme kavuşturulmuyorsa,
ahiretin var olduğu aleni bir delildir.
Ahiretteki gibi dünyada
cehennem ateşinden döşekler,
üstlerine de ateşten örtüler serilen bir cezalandırma yok ise, dünyadaki
olaylardan elem duyulabilir; acı ve dehşetin varlığından söz edilebilinir mi? Dolayısıyla
asıl acı ve dehşet, dünyada değil ahirettedir!
“Gerçek öyle
değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız, (orada)
mutlaka cehennem ateşini
görürdünüz. Sonra ahirette onu çıplak gözle göreceksiniz. Nihayet o gün (dünyada
yararlandığınız) nimetlerden elbette ve
elbette hesaba çekileceksiniz.” Tekasür 5-6-6-7-8
“Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır: İmdi, inkar
edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir.
Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir!”
Hac 19
“Bir de onlar için demir kamçılar vardır! Izdıraptan dolayı oradan
her çıkmak istediklerinde, oraya geri döndürülürler ve: «Tadın bu yakıcı
azabı!» (denilir).”
Hac 21-22
“Ardından da cehennem
vardır; kendisine irinli su içirilecektir!” İbrahim 16
“İşte bu; kaynar su ve irindir.
Onu tatsınlar.”
Sad 57
“Ancak günahkârların
yediği kanlı irinden başka yiyeceği de yoktur.” Hakka 36-37
“Orada çağlar
boyu kalırlar, orada bir serinlik ya da (susuzluk gideren) bir içecek tatmazlar, ancak (dünyada yaptıklarına) uygun karşılık olarak kaynar su ve irin tadarlar.”
Nebe 23-26
“Ayetlerimize karşı inkara sapanları şüphesiz ateşe sokacağız. Derileri
yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz.
Gerçekten, Allah, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.” Nisa 56
“Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: “Keşke (dünyaya
bir daha) geri çevrilseydik de
Rabbimiz’in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık.” Enam 27
“Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler,
onlar için göğün kapıları açılmaz ve deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar
cennete girmezler. Biz suçlu-günahkarları işte böyle cezalandırırız.” Araf 40
“Orada onlara inim inim inlemek
düşer. Yine onlar orada duymazlar.” Enbiya 100
“Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman,
orada yok oluşu isteyip-çağırırlar.” Furkan
13
“Doğrusu Biz kafirlere zincirler, demir halkalar (tomruklar) ve çılgınca yanan bir ateş hazırladık.” İnsan 4
“Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse
ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra
da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız.” İsra 18
“Kâfirler (münafıklar), beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini
mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere (münafıklara) bir konak olarak hazırladık.”
Kehf 102
“İnkâr
edenlere de cehennem ateşi
vardır. Öldürülmezler ki ölsünler, cehennem azabı
da onlara biraz olsun hafifletilmez. İşte biz, küfürde ileri giden her nankörü
böyle cezalandırırız.” Fatır 36
“Yaklaşan gün hususunda onları uyar! Çünkü o
onda dehşet içinde yutkunurken
yürekleri ağızlarına gelmiştir. Zalimlerin ne dostu ne de sözü dinlenir
şefaatçısı vardır.” Mümin
18
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder