Öyle
bir bütünlüktedir ki, her ikisi de Hz. Peygamber’in ağzıyla nakledilmiş
olmasından ötürü birbirinden farklılarmış gibi ne ölçü alınabilir ne de
tamamlayıcı kabul edilebilir.
Peygamberin fayda yahut zarar verebilme;
hidayete ulaştırabilme; vahyin üstünde ya da dışında söz söyleyebilme; tahta
ortak olma gibi bir inisiyatifi ve Kur’an dışında herhangi bir hüküm
getirebilme yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla peygamber ne söylemişse o bir
ayettir; ancak ayetlerin Allah’ın koruması altındaki Kur’an’da yazılı olmasıyla;
rivayete, söylentiye yahut dedikoduya dayalı hadis altındaki sözlerle
karıştırılması bir küfürdür. Bu sebeple Hz. Peygamber, Kur’an’a muvafık olmayan
hiçbir sözü söylemediğini açıkça belirtmiştir.
“Bana nispet edilen sözü
Kur’an’la karşılaştırınız. Eğer kitubullah’a muvafık ise benimdir, ben
söylemişimdir.”
Hz. Muhammed (sav)
Öyleyse
Kur’an apaçık ortadayken, peygamberin sözü diye hadisle amaçlanan bilgelik değil
de nedir? Kur’an
bir mucize ise, insanların mucize olan ayetlerle ilgili bir tevilde
bulunabilmesi mümkün müdür?
Her şeyi bilen Allah
olduğuna göre; Allah’tan daha iyi bilen müfessir mi vardır ki, peygamberler ve
peygamber referansını kullanan âlimlerin sözleri öne çıkarılabilmektedir?
Allah’ın kendisine bilgin bir resul değil de
ümmi bir resulü seçmesindeki amaç irdelenebildiğinde, yorum adına getirilen fitnelerin
önüne geçmesindeki amaç da anlaşılabilecektir. Bilinmelidir ki, ubudiyet yani
kulluk ya da diğer bir ifadeyle bağlılık, güven, itaat ve yetki, yalnız ve
yalnız yaratıcı Allah’a duyulması gereken bir haktır; mükellefiyettir;
mecburiyettir.
Allah, ayetlerinin birçoğunda “anlayasınız diye açık ve seçik olarak ayetleri
indirdik” buyruğuyla (haşa) yalan mı söylemektedir ki, seçtiği ümmi bir
insan olan peygamberin ve alimlerin açıklamasına ihtiyaç duyucu bir imanı
gerçekleştirebilsin? Oysa bilinmeyen bir bilgiye göre dilediğini saptıran,
dilediğini de hidayete kavuşturan Allah değil midir?
Kimi din alimleri veya müfessirler, İslam’da
bir sıralama olduğundan söz ederek, örneğin namazı birinci sırada zekat yahut
diğerlerini ise çok daha gerilere koymak suretiyle önceliğe kalkışırlar. Oysa
Allah ve resulü bir işe hüküm verdiği zaman inanmış bir kadın ya da erkeğin o
işi kendi isteklerine göre seçme hakkı bulunmamaktadır. Ki, zekât vermeyenlerin
kıldıkları namazlarının nasıl kabul görmediği ve gösterişten öte bir değer
taşımadığı El- Maun Süresiyle kanıtlıdır.
Yaratıcı Allah’a karşı beşeri bir bilge hatta
Hümanist benzeri tasavvufi düşünceleri dolaylı olarak mabutlaştırabilmek
maksadıyla hadis adı altında öyle bir kirlilik ve sapkınlık ortaya çıkmaktadır
ki, hüküm sahibi Allah değilmişçesine müçtehitler ve avaneleri hakim kılınmaktadırlar.
Bu sebeple ahkâmlarına kanıt olarak Hz. Peygamberi de taşeron olarak kullanmaya
çalıştıkları kuvvetle muhtemeldir.
Allah’ın indirdiği Kur’an’da anlaşılmayan
muhkem ayetler nedir ki, esas gizleştirilip tafsilâta gerek duyulmaktadır?
(haşa) Allah izah etmekten yani bilgiden noksan mıdır ki, ayetlerin kolayca
anlaşılmayan bir müteşabihlikte olduğu varsayılabilmektedir? Oysa Kur’an’da var olan müteşabih ayetlerin dahi
tevilini sadece Allah bildiğine göre; rivayetsel sözde hadislerin amacı fitne
çıkararak Kur’an’ı bozmak ve şirk koşarak Allah’a karşı üstün gelebilmek değil
midir?
Müslümanlar her ne kadar Kur’an’ın bir vahiy
yani Allah’ın sözü olduğunu iman etmiş iseler de, Kur’an’a muvafık Hz.
Peygamberin ağzıyla naklettiği hadislerde aynıdır! Öyleyse Kur’an’dan başka herhangi
bir hadis kitabı ve rivayetlere dayalı müçtehitlerin hükümleri bağlayıcı değildir.
Neden
söylenen her hadisin doğruluğu ayetle kanıtlanmamaktadır? Ya da hadislerle ilgili referans
olarak beşer adları veriliyor da, neden Kur’an’daki süreler belirtilmiyor?
Hadisler gibi sünnetler de manipüle edilmiş,
Allah Resulü’nün vahye dayalı davranışları baz alınmayıp eğilip bükülerek
seküler-laik düşüncelere peşkeş çekilmiştir. Dolayısıyla Hz. Peygamberimize
isnat edilen sözde hadislerin nasıl Kur’an ile orantılı olmadıkları; beğenmedikleri
veya utandıkları, sünnet karşıtlıklarıyla aşikârdır. Diğer bir ifadeyle
peygamber döneminin çağdışı, gerici veya ilkel bulunmasından olsa gerek, sanki
Allah, bugünü yani gaybı bilmiyormuşçasına ayetlerdeki hükümleri o zamana göre
indirmiş!
Allah Resulü, insanları Müslümanlıkla
şereflendirmek maksadıyla hakkı hakim kılabilmek için kendisine indirilen
Kur’an ile uyarmıştır. Ama açık ve seçik Kur’an’a değil de rivayete dayalı
hadislere iman edenler, neden peygamber efendimizin sünnetlerini uygulamamakta;
kendi isteklerine veya medeniyetin getirdiği gelişmelere göre seçimde
buldukları sorgulandığında; iddia ettikleri hadislere sırf kendilerine pay
çıkarabilmek için bağlandıkları ortaya çıkmaktadır.
Ki, Hz. Peygamber, 23 yıllık peygamberlik
hayatında onca cihad yani savaş yapmış ve onlarcasını bilgisi dâhilinde
yönetmiştir. Hani nerede o sözde hadisçi Müslümanlar?
Aslında çok kanıt var ama uzatmayacağım!
Çünkü insanın iman ya da inkârı doğrudan Allah’ın iradesinde bulunmasından
mucize olmuş olsa da asla yararlı olmayacak; dolayısıyla ne Allah’ın
saptırdığını doğru yola getirebilecek ne de hidayete erdirdiğini saptırabilecek
bir güç vardır.
Zaten Kur’an’dan başka hiçbir mucizeye hacet yok!
“Onlardan seni (okuduğun Kur'an'ı) dinleyenler de vardır. Fakat onu anlamalarına engel olmak için
kalplerinin üstüne perdeler, kulaklarına da ağırlık verdik. Onlar her türlü mucizeyi görseler bile yine de ona
inanmazlar. Hatta o kafirler sana geldiklerinde: «Bu Kur'an eskilerin
masallarından başka bir şey değildir» diyerek seninle tartışırlar.“ Enam 23
“(De ki): Allah'dan başka bir
hakem mi arayacağım? Halbuki size Kitab'ı açık olarak (inceden inceye) indiren O'dur. Kendilerine kitap verdiğimiz
kimseler, Kur'an'ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler.
Sakın şüpheye düşenlerden olma!” Enam 114
“(Sana şu talîmatı verdik): Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet
ve onların arzularına uyma. Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından
seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına belâ etmek ister.
İnsanların birçoğu da zaten yoldan çıkmışlardır. “ Maide 49
“Müşrikler (münafıklar), sana
vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni,
nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan
dost kabul edeceklerdi. Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse
onlara birazcık meyledecektin. O zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün
sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da
bulamazdın.”
İsra 73-74-75
“Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette
onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık (onu
yaşatmazdık). Hiçbiriniz buna mâni de
olamazdınız.” Hakka 44-47
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder