Çünkü sen bir
Müslümansın ve Allah’tan başkasına kendini acındırırcasına bir istekte bulunman
küfürdür.
Vahiy dışı batıl tüm düşünce ve güçler öyle şeytanidir
ki, hukuk ya da yardım adına ruha tecavüz ederek karanlığa uğratırlar. Bu sebeple
Müslüman için yegâne ilke Allah’ın uyarı ve kuralları olup, gayrisine itibar edilmemelidir.
Hak ve adalet ancak Allah’ın vahyettikleriyle muteberlik
kazanır. Seküler-laik ve haçlı-siyonist düşünce esasında insaniyet olmayıp
nefis hüküm sürmektedir. Onların nezdinde Müslüman, insan görülmeyip insana
benzer yaratıklar sayılmakta; böylece kendileri gibi bir hakka layık
bulunmamaktadır.
Öyle ki, en sıradan yapılan bir yardım esnasında bile
muhtaç kadınların iffetlerinden yararlanılmaya kalkışılabilmekte, hele de
Müslüman ise bir somun ekmeğe karşılık namuslara iğfal edilebilmektedir.
Aslında insanlığın kurtuluşu için cihad ehlinin
mücadeleleri her ne kadar meşru ise de, kendilerini Allah’a tumturaklı adamamış
olmalarından ötürü nefislerine yenik düşmüşler; böylece Allah’ın yardım ve
desteğini alamamalarından Suriye’de olduğu gibi ne Esed şeytanını yok edebilmişler
ne de İslam’ı hâkim kılabilecek bir üstünlük elde edebilmişlerdir. ,
İster devlet ister örgüt olsun vahyi değil, nefsi
hezeyanlarda bulunmalarından zalim güçlerden medet ummak suretiyle çıkara
odaklanmaları mağlubiyetlerinin nedenidir. Yoksa Allah’ın ipine sarılmış
herhangi bir Müslüman’ın küfre yenik düşebilmesi mümkün değildir.
Adaletsizliğe karşı tek çözüm vahyi hükümler ve azmış
küfür mihraklarına uygulanması zaruri cezai müeyyidelerdir. Ancak fıtratı
şeytani olan bir kötüye “insanlık ayıbı”
gibi bir mazeretle tolere gösterilmesi akabinde insanlık öyle mahkûm
kılınmaktadır ki, adaletin yerini suç ve zulüm almaktadır.
Caydırıcı olabilmenin kurallarını bilen yaratıcı Allah,
yarattığı kulunu hilkatteki eşinden çok daha iyi bilir ve bir bilen olarak
yeterdir. Unutulmamalıdır ki, kötüyü de kötülüğü de O yaratmış ve baş
edilebilmesi için çözüm getirmiştir. Bu sebeple yaratıcı olmayan bir beşerin
ahkâm kesebilmesi, körün çarşıda ayna satmasından farksızdır.
Adaletin olmadığı seküler dünyada hukuk denen nefsi
düzenlemeler tamamen bir aldatıcılık olup, özellikle Müslüman toplumların asla
riayet etmemesi gereken cambazlıklardır.
Uluslar arası hukuk kuralları apaçık ortadayken; Müslümanların
dışlanarak BMGK’nın beş ceberut jakobenin insafına terk edilmiş olması cihadın
önemine işaret etmektedir. Bu sebeple Allah, cihadı cenneti kazanmakla muadil
saymış ve yeryüzünde bir fitne kalmayıncaya kadar savaşılmasına hükmedip ancak
Müslüman olunabileceğine karar vermiştir.
Dinlerine uymadıkça Müslümanlardan razı olmayacaklarını;
hak ve adaleti tanımayacaklarını ısrarla vurgulayan Allah, barış, demokrasi,
hukuk ve insanlık gibi manipülasyonlara fırsat tanınmayarak Kur’an’ın hükmüne
göre sorunların adaletle çözülmesini şart koşmuştur.
Sanki Müslüman toplumlar ile onlar eşit bir hukuk
sistemine sahiplermiş gibi hak peşinde koşularak adalet aranabilmesi kabul
edilmiş öyle bir yenilgidir ki, şeytanın nefislere musallat olmasıyla
saptırması misali deşmektedirler.
Türkiye Halkının Müslüman oluşu ezeli düşmanlığın ana
sebebidir. Bunda ötürü Türkiye düşmanları sahiplenip korunabilmekte; siyasi
kaygılar bahanesiyle sözde müttefiklerce yargılanmalarına izin verilmeyip
iadeleri yapılmamaktadır. Ama Türkiye, iadeleri için dilenmeye devam
edebilmektedir. Oysa Türkiye’nin Müslümanlık durumu aşikâr olmasına rağmen; hukuk
düzenini ellerinde bulunduranlardan adalet beklentisi ancak köpeğin dilini
sarkıtıp ulumasından farksızdır.
İç ve dış tehditlere, düşmanlara ve hainlere karşı tavizsiz
bir otorite ancak korkusuz bir imanın ortaya koyacağı cezalarla mümkündür. Hak
ve adaletin olmadığı seküler-laik düzende kendilerini Allah’a ve insanlığa
adamış cezalandırıcı bir manga kurulmalı; düşmanlara dilenmek yerine öyle bir
yargı uygulanmalıdır ki, nerede olduğu tespit edilen ya getirilerek ya da infaz
edilerek caydırıcılıkta sınır tanınmamalıdır.
Bir devlet ve milletin düşmanlardan korunması ancak sınırları
aşabilen bir direnmeyle orantılıdır. He gücün kendine has uyguladığı hukuk, adaleti
değil barbarlığı egemen kıldığından kendi dinin veya özün olmayan bir hukukla
ne düşmanı savuşturabilir ne fitneyi önleyebilir ne haini dizginleyebilir ne de
karışıklığı durdurabilir!
Yaratıcı Allah çözüm
için idamı ve cihadı farz kılmış ise, yaratık insana halt yemek düşer!
“Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla
senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana
gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak
olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.”
Bakara 120
“Fitne ortadan
kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! Son
verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.”
Enfal 39
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder