Küfre karşı imanı galebe
çalabilmek için haçlı-siyonist güçler önünde kalkan olan İslam kimlikli münafık
hainleri cezalandıran cihad ehli, güya Müslümanları öldürmekle suçlanmış;
böylece İslam karşıtlığı ve kardeş katili olmakla yaftalanmışlardı.
Oysa
ABD ve İsrail hegemonyalığını engelleyebilmek maksadıyla nefsi hiçbir menfaat
gözetmeksizin sırf Allah rızası adına hayatlarından vazgeçen mücahidler, bugün
yaşanılan Mescid-i Aksa felaketsel utancı gibi sayısız esaretin gerçekleşmemesi
için İslam âlemine çağrıda bulunmuş; ancak ABD zalimine cesaret veren o
münafıkların destekleriyle Müslümanların vatanı Kudüs ve Müslümanlar peşkeş
çekilebilmiştir.
Mescid-i
Aksa’nın içinde bulunduğu Kudüs, sadece Filistin Halkının değil tüm Müslüman
Halkların vatanıdır!
Her
ne kadar gerek hıristiyan gerekse yahudiler, Kudüs’ü sahiplenmeye çalışsalar
da, Mescd-i Aksa’nın Müslümanların ilk
kıblesi olma hasebi; Hz. İbrahim gibi Hz. İsa ve Hz. Musa’nın da Müslüman oluşlarından
hiçbir hakları bulunmamaktadır. Unutulmamalıdır ki, Allah, Mescid-i Aksa’yı
mübarek kılmış ve kâfirlerin malik
olmalarını yasaklamıştır.
Peygamberimiz; “Münafık, kâfirden yetmiş kat daha tehlikelidir” buyurup
iman etmiş müminleri riyakârlara karşı uyararak, herhangi bir ihanetle
karşılaşıp yıkıcı darbe almamaları konusunu özellikle vurgulamıştır. Her
ilişkide olduğu gibi aleni düşmana karşı tedbirli; dost ya da senden
görünenlere teslimiyetçi duygular çöküntü ve yenilginin yegâne sebebidir.
Seküler-laik odaklı hümanist politikalar vicdanları
katranlandırmış, merhamet ve adalet ışığıyla yaratılmış insanların kalplerine
çöküp bencilleştirmek suretiyle zalimleştirmiştir. Müslüman olanlar vahiy dışı
düşüncelerin etkisinde kalarak münafıklaşmış; güce kavuşabilmek için sözde
inandıkları Allah’ı nefislerine peşkeş çekmişlerdir. Her şart ve koşulda
Müslümanlık gibi yüce bir şerefle onur duyup karşıtları aleyhine haklı bir
müdafaaya girişeceklerine, meşru sayılabilmek için vahyi kemirerek onlara
benzemiş; hatta daha da beter olmuşlardır.
Vahye iman etmiş Müslümanlar sadece haçlı-siyonist’lerce
değil, kendilerinden bildikleri münafıklarca da öyle baskı ve zulüm altındadırlar
ki, zaferlerindeki en büyük handikap bizatihi onlardır. Çünkü onlar, şeytan
misali kurdukları tuzaklarla manipülasyonda sınır tanımamakta; dolayısıyla
Müslümanların egemenliklerine mani olmaktadırlar.
Vilayetin birinde adamın biri çeşme yaptırmış ve çeşmenin
üzerine “Müslümanlar buradan su
içemezler” diye bir uyarı asmış. Tabii ki Müslüman dediği, Müslüman
kimlikli münafıklarmış! Bu haber valinin kulağına gidince, “Şu densizi derhal
tutuklayıp karşıma getirin” diye emir vermiş. Adamı derdeste edip valinin
karşısına getirdiklerinde adam; “Bana bir manga asker verin ve doğruluğumu size
kanıtlayayım” demiş. Yanına bir manga asker alıp, önce kiliseye giderek ayin
yaptırmakta olan papazı cemaatinin önünde yaka-paça tutuklarında tüm cemaat
ayağa kalkmış, “Papazımızın yerine bizi götürün” diyerek gözyaşları içinde
feryat figanı basmışlar. Sonra havraya giderek, yine cemaatiyle birlikte dua
eden haham’ı gözaltına almaları üzerine aynı tepkiyle cemaat ayaklanmış ve
kendilerini haham’larına siper etmişler. Son olarak camiye gitmişler ve vaaz
vermekte olan imamı gözaltına aldıklarında cemaatten hiç kimse aldırış etmediği
gibi, “haddini aşıp konuşmasaydı” diyerek, askerlerin götürmesine izin
vermişler. Adam, valinin karşısına çıkıp durumu bir bir anlatınca, valinin
boynu büküp kalıp, adamı serbest bırakmış…
ABD başkanı Trump ile kapalı kapılar ardında Kudüs ile
ilgili pazarlık yaparak İsrail’e peşkeş çeken Suudi Arabistan Kralı Selman bin
Abdülaziz, oğlu Veliaht Prens Muhammed bin Selman, BAE Veliaht Prensi Zayed ve
Mısır firavunu Abdülfettah es-Sisi
Müslümanlar mı? Eğer IŞİD’li cihad ehli, onların kafasını uçurmuş olsa idi
suçlu mu sayılacaklardı?
Bir fahişenin
namusluluğu; bir dolandırıcının dürüstlüğü; bir caninin hümanistliği; bir
münafığın Müslümanlığı ne ise; İslam Ülkelerinin Müslümanlık varlığı da odur!
Öyle
bir trajikomedilik yaşanıyor ki, dibine kadar haçlı-siyonist güçlerin
boyunduruğu altına girmek suretiyle kölelikte yarışan sözde İslami Ülkeler (münafık ülkeler), konuşmaktan ve
ulumaktan öte caydırıcı hiçbir yaptırıma girişmeye cüret edemeyerek, Müslüman
toplulukların basıncını engellemeye çalışmaktadırlar. Zaten onların verdiği cesaretten
dolayı gerek ABD gerekse İsrail pervasızlaşmıyor mu?
Öyleyse neden ABD ve İsrail’e öfke duyuluyor ki? O cesareti
veren İslam maskeli münafık ülkeler ise, öfkeyi hak eden bunlar değil midir?
ABD’ye karşı hak ve adalet adına cihad eden Müslümanları teröristlikle yaftalayan
o münafıklar, elleriyle Mescd-i Aksa’yı teslim etmişlerdir.
KONUŞMAYIN,
YAPIN!
Ancak yapamazlar; neden biliyor musunuz; haçlı-siyonist
bedhahların köleleri olmalarından. Öyleyse neden konuşuyorlar diye soruyorsanız;
olabilecek patlamalara karşı dostlarını her türlü zarardan muhafaza edebilmek
için!
Ama iman etmiş Müslümanlar unutulmamalıdır ki, bir nebzeye
kadar hükümetlerinin politikalarını sineye çekerler; had aşılınca ne hükümetleri
ne de politikalarına aldırış etmeyip öyle şehadete koşarlar ki, yeryüzü mezbahaneye
döner.
Şöyle ki, tencerede pişen etler ve binbir çeşit sebzenin
görünüşüne aldanıp iştihanızı kabartmayın; basıncın artmasıyla o tencere bir
patlar ki, bırakın yemeyi canınızı dahi kurtaramazsınız.
Neticede menfi-müspet her şey Allah’ın dilemesi yani
iradesiyle gerçekleştiğinden her halükarda kâfir ve münafıklar hak ettiklerini
mutlaka tadacaklardır. Küfür ile işbirliği içinde olan münafıklar, ne
yeryüzünde ne de gökyüzünde Allah’a ve dini İslam’a hiçbir zarar veremezler. Bu
sebeple şerefsizlikle yaftalanmış münafık güruha şerefli bir amelin Allah tarafından
nasip edilmediği gerçeği karşısında onların değil, Allah’ın hükümlerine itaat
ederek davranmak, Müslüman olabilmenin gereğidir.
Her şey ne ABD, ne İsrail, ne de diğerlerinin sözüne değil, Allah’ın “ol”
demesine bakmaktadır.
“Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha
hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu
halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”
Bakara 216
“Şüphesiz, Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa
değişenler var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah, kıyamet günü onlarla
konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için elem
dolu bir azap vardır.” Al-i İmran 77
“Bu yüzden
kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar. Onları gördüğün zaman
kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki elbise
giydirilmiş odunlardır. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır,
onlardan sakının. Allah onları kahretsin.” Münafikun 3- 4
“Allah erkek
münafıklara da kadın münafıklara da kâfirlere de içinde ebedî kalacakları
cehennem ateşini vâdetti. O, onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir! Onlar
için devamlı bir azap vardır.”
Tevbe 68
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder