Analığıyla cenneti;
nefsiyle cehennemi bir arada yaşayan kadın, fıtratsal olarak erkekten daha
beter öyle bir konumdadır ki, ancak benlik zehrinden kurtulmasıyla selamete
çıkabilmektedir.
Allah
tarafından yaratılan kadın ve erkek’in, yaradılış fıtratları gereği özlerinden
kopabilmeleri mümkün değildir. Her ne kadar düşünce veya kuram hatta yasalarla
başkalaşım sağlayacaklarını umut etseler de pratikte
gerçekleştirememektedirler. Dolayısıyla erkekle eşit olabilme yarışları sözden
öte özde hiçbir sonuç getirmemekte; başarabilmeleri ise Allah yerine kendi
kendilerini yaratmak ve fıtratlarını değiştirmekle olasıdır.
Oysa
imanlı bir kadının erkekten ne derece ayrıcalıklı kılındığı ayetlerle öyle
sabittir ki, doğurgan olma analıklarından ötürü bazı konularda erkeklerden
istisna tutulmuşlardır.
“Ey iman
edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin
kendileridir.” Tevbe 23
Yaratıcı
Allah, erkeklerin kadınlar üzerindeki hâkimiyetlerini vurgulayarak, idareci,
koruyucu ve kollayıcı olduklarına hükmetmiştir. Çünkü Allah, yaratıcı olma
hasebiyle dilediğini dilediğine karşı üstün kılmış ve iman etmiş her müminin
indirdiği kurallara göre itaatlerini emretmiştir.
Ne
var ki, kimi kadının kimi erkekten üstün olan bilgisi, meziyeti ve idareciliği
asla verilen hükme inisiyatif hakkı tanımaz! Şüphesiz her kaidenin bir istisnası
olabilir ama ‘kuvvet kimde ise, üstünlük onda’ olmasından istisna mutlak
değildir. Aslından istisna, yanıltıcı bir algıdır ve istisnalara şeytan öyle
musallat olur ki, iyi ya da yararlı sanılan şey, sonuçta felaketin en büyüğü
haline gelir.
“İşlerini
bir kadına bırakan topluluk asla felah bulamaz.” Hz. Muhammed
“Bir kavmin başına kadın hükümdar gelirse, o kavim helak olmaya
mahkûmdur.” Hz. Muhammed
“Erkekler,
kadın üzerinde idareci ve hâkimdirler. Çünkü Allah, birini diğerinden üstün
yaratmıştır.” Nisa 35
“Allah'ın
sizi, birbirinizden üstün kıldığı şeyleri (başkasında olup da sizde olmayanı) hasretle arzu etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri
var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var. Allah'tan lütfunu isteyin;
şüphesiz Allah her şeyi bilmektedir. “ Nisa 32
Öyle
ki, kadının yaradılış fıtratı gereği her hangi bir konuda şahitliği bile
erkekle müsavi sayılmamaktadır. Bu
sebeple ancak iki kadın, bir erkekle özdeşleşerek şahitliği caiz kılınmaktadır.
Dolayısıyla buradaki esas mesele kadının yaratılışı ile doğrudan alakalı yani psikolojik yapısının bir gereğidir. Kadının esas mizacı heyecandır ve
heyecanlarıyla yaşar. Bunun için düşünceleri aklından çok kalbine işler;
tesirleri de o şekilde gelişir. Hadiseler karşısında pek tarafsız kalamaz.
Merhamet ve şefkat tarafı ağır bastığından hadiselere sezgiyle yaklaşır.
Kadınların yaradılış fıtratlarından ötürü unutkan ve nefsi
bir duygusallık taşımaları erkekle eşit olmalarını engellemekte; bu sebeple
ancak iki kadının şahitliği bir erkek şahitliğiyle eşdeğer tutulmaktadır. Bu,
hiçbir şart ve koşulda değişmeyen bir kaidedir. Her ne kadar kadınların içinde
unutkan olmayan, bazı erkeklerden daha güçlü hafızaya ve adil davranmaya sahip
olanlar bulunsa da, genel olarak kadınların psikolojik hallerinin yaradılış
gerçeğini unutturmamalıdır. Dolayısıyla kadınların
yaratılışını ya unutarak ya inkâr ederek ya
da eğip bükerek misaller getirilmeye kalkışılması hükmün yok sayılmasına
sebep olamaz.
"Erkeklerinizden iki şahit
tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa şahitlerden razı olacağınız bir erkek; biri
unuttuğunda, şaşırdığında diğeri ona hatırlatacak iki kadın olabilir..." Bakara 282
Mirasta dahi
kadın-erkek eşit değildir. Çünkü erkeğin ve kadının sosyal yapısı,
ailedeki mesuliyeti, mükellefiyeti ve psikolojik faktörleri açısından bakılırsa;
Kur'an hükmünün tam bir adalet ve hakkaniyet üzere olduğu görülecektir.
Kadının çalışıp kazanma mecburiyeti yoktur. O tüketici
durumundadır. Bu, ona layık görülen bir şefkat ve merhametin neticesidir. Kız,
baba evinde bulunduğu müddetçe, ihtiyaçları babası ve onun yerindeki yakın
erkek akrabaları tarafından karşılanır, gözetilir, himaye edilir. Evlendikten
sonra da geçimi, nafakası ve ihtiyaçları kocasının üzerine geçer. Kadın, kendi
malını, evin ihtiyaçları için harcamaya zorlanamaz.
“Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının
payının iki misli (miras vermenizi) emreder.”
Nisa 11
Çokeşlilikle
ilgili erkeklere ruhsat veren Allah, her ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın,
kadınlar arasında adaletin sağlanamayacağı konusunda uyarıda bulunarak, mecburiyette
kalınmadığı sürece tekeşlilik öğüdü vermiştir. Çünkü ölçünün başı adalettir!
Ancak ne var ki, Allah’ın indirdiği hüküm asla inkâr edilemez ve nefsi
gerekçelerle yok sayılamaz.
“Eğer, (velisi olduğunuz) yetim
kızlar (ile
evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size
helâl olan (başka)
kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli
davranmayacağınızdan korkarsanız, o takdirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile
yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.” Nisa 3
Kadınların
yaradılış fıtratlarından dolayı kendi başlarına buyruk olma kompleksleri dizginlenmelerine
mecburiyet doğurmaktadır. Ailedeki huzur
ve güven her türlü kıskançlık, haset ve benlikten uzak tutulmalıdır ki, dilenilen
saadete kavuşulabilsin. Çünkü kimin ne olduğunu ve kalbinde saklı olanı ancak
yaratan bilir!
Nisa
34. Ayetinin inmiş olma nedeni; Ensâr`ın ileri gelenlerinden Sa`d b. Rabî’aya karşı,
karısı Habîbe, serkeşlik ve dik kafalılık etmiş; o da ona bir tokat vurmuştu.
Babası hemen kızını alıp Rasulüllah`a giderek şikâyet etmiş, Allah Resulü de,
"Mutlaka ondan kısas alırız." buyurmuşlardı. Bunun üzerine bu ayet
geldi. Allah Resûlü de "Biz bir şey yapmak istedik, Allah ise başka bir şey
murad etti. Şüphesiz hayır, Allah’ın dilediğindedir" buyurmuşlardı.
“Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara
öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün.
Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü
Allah yücedir, büyüktür.” Nisa 34
Kadın
ve erkeği eşit kılmak ancak yaratıp kaderlerini tayin etmekle mümkündür; yoksa
bilim ya da siyaset veya hümanistlik adına ortaya atılan düzmece fikirlerle
değil! Çünkü fikrin kanıtı ancak pratikteki karşılığıyla muteberdir.
Yaratan
Allah, yarattığı kulları için kaideler indirmiş; yanlışı-doğrusu,
eksiği-fazlalığı, iyiliği-kötülüğü, haksızlık ve adaletsizliği, hayır ve şerri asla
sorgulanamaz; üzerlerinde herhangi bir tartışma yapılamaz. Aksini iddia edenler
önce yaratmalı, sonra ahkâm kesmelidirler.
Yaratıcı
olmayanın yaratıcının işine karışması kalplerinde hastalık taşıyanların
hezeyanlarıdır ki, sözde iman ettiklerini ileri sürenler dahi nefislerine yenik
düşerek inkârcılar misali asi olabilmektedirler.
Kadınlar
ile ilgili yukarıdaki hükümlere doğrudan itiraz edenlerin yanı sıra eğip
bükenler, sanki Allah bugünleri bilmekten acizmiş gibi seküler düşünce
doğrultusunda yorumlayanlar, hak ile batılı harmanlamak suretiyle tartışmaya
girişenler, hoş görünebilmek maksadıyla Allah’ın hükümlerini doğrayanlar,
haksızlık ve adaletsizlikten dem vururcasına nemalanmak isteyenler, insanı
Allah’tan üstün tutarcasına nefsi denge arayışında bulunanlar, kadınların yanındalarmış
gibi şövalyeliği soyunanlar, ‘Allah bilmez ben bilirim’ düşüncesiyle şirk
koşmaktan nasiplenenler bilmelidirler ki, hoşlanılmayan şeyin hayır, hoşlanılan
şeyin şerr getireceğini yegâne bilen ALLAH’tır; neye hükmetmişse DOĞRUDUR;
hayrı ve şerri yaratmasından ötürü neyin ne olduğunu bilen sadece O’dur…
Ya kayıtsız-şartsız
itaat ederek Müslümanlıkla şereflenecek; ya da eğip bükerek kâfirlikle aşağılanacaksın!
“Allah ve
Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman,
inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.
Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”
Ahzab 36
"Hatırla ki
Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler
hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak,
orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. Allah da onlara: Sizin
bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.”
Bakara 30
“O, görüleni de görülmeyeni
de bilir; çok büyüktür, yücedir.” Ra’d 9
“Allah için emsal göstermeyin. Çünkü Allah bilir,
siz ise bilmezsiniz.”
Nahl 74
“De ki: Hak geldi; artık
bâtıl ne bir şeyi başlatabilir ne de geri getirebilir.” Sebe’ 49
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder