Böylesi bir çelişki ancak
yaptırımsız bir gövde gösterisini doğurur!
İslam(!) İşbirliği
Teşkilatı Dönem Başkanı Recep Tayyip Erdoğan diyor ki; “Kudüs bizim göz bebeğimizdir. Kudüs
bizim ilk kıblemizdir. Kudüs bizim için bir kırmızı çizgidir, Hatta 1,7 milyarlık İslam âleminin
kırmızı çizgisidir. Yüreğimizin bir parçası, Mekke ve Medine ne ise, diğer
yarısı da Kudüs'tür.”
Eee sonra…
Diyor
ki; “Müslümanlar
sonuna kadar haklı oldukları böylesi bir meselede kışkırtmalara gelerek,
işgalcilere malzeme vermemelidir. Buna da dikkat edeceğiz. Tepkimizi
gösterirken hukuktan, suhuletten ve demokrasiden kesinlikle
ayrılmamalıyız. Biz asla ırkçı değiliz, olamayız. Biz asla ayrımcı olamayız.
Biz asla tek bir masumun saçının teline dahi zarar vermeye veya bu yola
gitmeye tevessül edemeyiz. Aksi takdirde mücadele ettiğimiz zalimlerden
bizim ne farkımız kalır. Kudüs'teki gelişmelerin incittiği,
öfkelendirdiği, hayal kırıklığına uğrattığı tüm kardeşlerimi bu konuda
dikkatli olmaya davet ediyorum."
İfadeleri son derece aleni olan ve okuyabilen her insanın muhakeme
edebileceği çelişkileriyle ilgili aslında hiçbir yoruma ihtiyaç yoktur.
- Madem asıl sorun sistemin ta kendisi ise; seküler bir
sistemde kendi emelleri yani nefsi doğrultusunda hak ve adaleti iğfal etmeyen
var mıdır ki, ABD ve İsrail yapmamış olsun?
- ABD’nin Kudus ile ilgili kararı ve İsrail’in zalim bir işgal
devleti olduğu gerçeğinin kendileri nezdinde hiçbir hüküm ve geçerlilik taşımamış
olmasının karşılığı seküler bir hukuk ve suhulet ise; Müslümanlar, dilsiz
şeytan misali savaşmamalı mıdırlar?
- Nerdeyse tamamı ABD güdümünde olan İslam(!) İşbirliği
Ülkeleriyle Müslümanları zalimlerin insafına bırakmamak mümkün müdür?
- İşgalci hatta soykırımcı barbarlara karşı bilmukabele de
bulunmak kışkırtılmak ve kendilerine malzeme vermek istememek, kuzuyu vahşi
kurtlara teslim etmek demek değil midir?
-
Hukuk ve meşru mücadelenin kriteri İslam değil sekülerizm ise, ABD ve İsrail
ile ilgili takip edilecek hukuki süreç teslimiyet değil de ne getirecek?
-
BM kararını dahi takmayan ABD ve İsrail’e destek vererek güçlü konuma getiren
İslam(!) İşbirliği Teşkilatı ise, herhangi bir barış ve uzlaşı mümkün müdür?
-
Bu güne kadar alınan hangi İslam(!) İşbirliği Ülke kararlarının caydırıcı bir
yaptırımı olabilmiştir?
-
Ne demektir;” “Biz asla tek bir masumun saçının teline dahi zarar vermeye veya
bu yola gitmeye tevessül edemeyiz. Aksi takdirde mücadele ettiğimiz
zalimlerden bizim ne farkımız kalır. Kudüs'teki gelişmelerin incittiği,
öfkelendirdiği, hayal kırıklığına uğrattığı tüm kardeşlerimi bu konuda
dikkatli olmaya davet ediyorum" uyarısı?
- Zulme uğramış bir insanın zalime karşı mücadelesi meşru
değil midir ki, vicdani manipülasyonlarla şehadetinden alıkonmak istenmektedir?
“zalimlerden bizim ne farkımız
kalır” düşüncesi, zalimleri koruyup kollamak istemek değil midir?
- Peki, haksızlık ve adaletsizliğe karşı cihada; zulme karşı
savaşa; fitneye karşı şehadete hükmeden Allah, (haşa) zalim midir; masumun
saçının teline zarar veren bir barbar mıdır?
- Kâfir, münafık, müşrik, fasık, hıristiyan, yahudi ve
Müslüman ayırımı yaparak sadece “Müslümanlar kardeştir” hükmünü veren Allah,
bölücü müdür; ayırımcı mıdır?
Mescid-i Aksa nasıl bir gözbebeği; bir kırmızı çizgi; bir ilk kıble;
yüreğin bir parçası; Mekke ve Medine ile eşdeğerdir ki, zalime karşı nefis
odaklı seküler hukukla, suhuletle ve demokrasiyle muhafaza edilebilecektir?
Öyleyse Allah, indirdiği Kur’an’da (haşa) yalan mı söylemektedir?
“Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla
savaşın! (Küfre) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların
yaptıklarını çok iyi görür.” Enfal 39
“Artık Allah
yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın.
Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle
size zarar vermelerini önler). Allah'ın
gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir.”
Nisa 84
“Ey akıl sahipleri! Kısasta
sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.” Bakara 179
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder