Adolf
Hitler!
Avusturya’nın küçük bir kasabasında
doğmuş ve yoksul bir ailenin sıradan gümrük memuru olan çocuğuymuş. Herkesin geçim
sıkıntısı çektiği ve işsizliğin hüküm sürdüğü o dönem babasını endişeye sevk ediyor
ve Hitler’in geleceğini garantileyebilmesi adına memur olmasını istiyor;
dolayısıyla kendisine baskı uyguluyordu.
Ancak Hitler, babasına ısrarla karşı çıkıyor
ve ressam olmak istiyordu. Bu sebeple karşılıklı inatlaşmaları büyük tartışmalara
neden oluyordu. Ayrıca, Hitler, okuldaki derslerinde de çok başarısızdı; sadece
ressam olabilme amacıyla ileride işine yarayacağı derslere ilgi duyuyordu.
Ne var ki Allah, her ikisinin, endişe
içinde gelecekle ilgili düşlerinde hayal ettikleri meslekleri değil, dünyayı
sallayacak ve dünya savaşlarını çıkartacak bir lider olmasına karar vermişti.
Öncesinden yazılmış kader, düşünce, arzu
ve isteklere göre iradece değiştirilemezdi. On üç yaşında babasını kaybedip
yetim kalmasının ardından, çok ağır bir hastalığa yakalanarak hiç gitmek
istemediği okula ara vermek zorunda kalmıştı.
Hitler, çocuk yaşta annesini de
kaybetmesinden sonra eline geçen çok az bir yetim maaşıyla geçinemeyeceğini düşünerek
Viyana’ya gitti. Güzel Sanatlar Akademisine girebilmek için girdiği sınavda
yüzde yüz başarı beklediği sırada kaybettiğini öğrenince yıkılmıştı. Yeteneksiz
olabileceğini kabul edemiyordu. Üstelik liseyi de bitirmemişti. Viyana’da acı
dolu günler geçirmiş; amelelik, boyacılık gibi işlerle karnını zor doyuruyor
olmuştu. Lakin hakkında yazılmış olan kader, onu öylesine yükselterek
yeryüzünde hüküm sürdürmüştü ki, iradesel ne bir akıl, ne bir düşünce, ne de
bir eğitimin zerre kadar mutlaklığı olmadığını kanıtlanmıştı.
Hani kimileri “illa eğitim; illa okul; illa diploma” der ama kader, onların
düşündüklerinin tam tersiyle hükmeder.
Öyle ya; okulsuz, diplomasız, ebeveynsiz, kariyersiz, güçsüz,
kimsesiz, yetim ve yoksul bir çocuğun dünyaya diz çöktürebilmesi, kimin iradesiydi?
Maddi tüm olumsuzluklar ve iradesel yenilgilerle
öyle bir süreç doğmuştu ki, hakkında yazılmış olan kaderin o yetim, kimsesiz ve
diplomasız amelenin yeryüzüne hükmedecek liderliğe yükselebileceği gerçeğiydi.
Karnını dahi doyurmaktan aciz ve eğitimsiz bir yoksul, nasıl oluyordu da
dünyaya diz çöktürebiliyordu?
İnsanların olayları seküler-laik
düşünce düzeyinde sığ değerlendirmeleri sonucu vardıkları kararlar, fıtratsal
yaratılış gerçeğini irdelemeksizin güttükleri yargılar olmalarından fevkalade
vahim bir yanılgının içinde bocalamalarına neden olmaktadır.
Lanetlenmiş yahudilere soykırım
yaptığı iddiasıyla dünyaca mahkûm edilip “canavar”
yaftasıyla damgalanan Hitler; zillet ve alçaklıkla mühürlenmiş olan yahudilerle
kıyaslanamaz bir insanlık abidesiydi.
Yoksul, yetim ve eğitimsiz bir geçmişi
olan Adolf Hitler, dünyaya yayılarak fitne ve bozgunculuk çıkarmış; peygamberleri
öldürmüş; arka çıkarak topraklarında yaşam hakkı tanımış sultanları ve devlet
başkanlarına suikastlar düzenleşmiş; toplumları bölmüş; kendilerinden başkasını
insan saymayarak kanlarını dökmüş ve yurtlarından çıkarmak suretiyle isyan
ederek haddi aşmış olan yahudilerle mukayese etmek, takdir edilir ki asla adil
değildir.
Vahyi ve tarihi incelediğinizde; yaratıcı
Allah’ın verdiği nimetlere ve bir zamanlar cümle âleme üstün kılınmalarına
nankörlük ve ihanet etmelerinden, azgınlık derecesinde kibre kapılarak
yeryüzünde fesat çıkarıp düzeni bozmalarından, tıpkı cennette yaşayan şeytan
misali ebedi olarak lanetlenmişlerdir. Kötülüğün, yalanın ve hilenin yegâne
adresi olan yahudiler; ne insanlığa ne de dinlere hoşgörü ve saygısı olmayan
sinsi ve zehirli emperyalistlerdir.
Zulüm, azgınlık ve bozgunculuklarından
dolayı Allah, onlara öyle lanet etmiş ve aşağılamıştır ki, hiçbir topluma yasak
kılmadığı helal olan temiz ve iyi şeyleri haram kılarak, insanlık âlemi için
nasıl bir tehlike ve pislik olduklarını deşifre edip, insanların onlardan
sakınmalarını telkin etmek suretiyle hiçbir sözlerine, akitlerine ve
dostluklarına güvenilmemesini buyurmuştur. Çünkü
onlar, kendilerinden başkasını insan seviyesinde görmeyip herkesi düşman
bellemiş yeryüzünün en zalim, en egoist ve en narksist yaratıklarıdır.
Müslümanlar ve Hıristiyanlar başta
olmak üzere diğer inanç sahiplerini başka ilahlara tapınan putperestler olmakla
hedef gösterip, dolaylı yollardan öldürülmelerine hükmetmeleri, onların bir
insan değil, en aşağı sapıklar olduğunu kanıtlamaktadır. Dolayısıyla Adolf
Hitler, her devirde dünyayı tehdit ederek insanları birbirine düşüren kıyıcı ve
bozguncu yahudilerin yanında son derece masum ve insanlığa faydalı bir kişilikti.
Allah’ın kahrettiği bir toplum olan
yahudileri hiçbir güç aklayamaz ve insan statüsünde barındıramaz. Hitler’in
merhametsizliğinden ve zalimliğinden nefret eden dünya, neden İsrail’e tek bir
eleştiri ve yaptırım getirmiyor? Yoksa yahudiler insan da, Müslümanlar mı insan
değildir? Hayvan hakları kadarda mı bir değerleri bulunmamaktadır? Yoksa
kafaları ve karınları deşilen o bebeler, caniliği hak mı etmişlerdi?
Yaratıldıkları günden itibaren hiçbir sözlerinde
durmayan; insanı insan yapan yüce değerlerden hiçbirisini; barış, tahammül, sadakat,
sevgi ve hoşgörüyü içlerinde barındırmayan yahudiler, yeryüzüne gelmiş geçmiş
en acımasız, en karıştırıcı, en kan dökücü, en isyan edici, en fitneci ve en riyakâr
topluluktur. Tek amaçları yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak olan yahudiler;
Allah’ın hışmına mahkûm olmalarından ne bu dünyada ne de ahirette huzur ve
güvene kavuşamayacak, maskeledikleri yüzleriyle insanları aldattıkları gibi
Allah’ı kandırmayacaklardır. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur!
Öyle ki, çıkardıkları fitne,
yaptıkları ihanet, uymadıkları anlaşma, Müslümanlara düzenledikleri baskılardan
ve Hendek harbinin en hassas safhasında
müşriklerle giriştikleri işbirliklerinden dolayı Beni Kurayza gazasını
gerçekleştiren Peygamber Efendimiz, yahudileri Medine'ye
iki saatlik mesafede bulunan sağlam sandıkları kalelerinde öyle bir hezimete
uğratmıştı ki, kadın ve çocuklar dışındaki tüm yahudi erkekleri öldürerek
cezalandırmıştı.
Yahudilerle ilgili Allah Resulü’nün Hz.
Sa’d Bin Ebi Vakkas’dan hüküm vermesini
istemesi üzerine, Hz. Sa’d der ki:
“Benim hükmüm
odur ki, akil ve baliğ olan bütün erkeklerin boynu vurulsun! Kadınları,
çocukları esir alınsın; malları da Müslümanlar arasında taksim edilsin.”
Peygamberleri öldüren tek toplum olan zalim yahudiler
ve müttefiklerine gösterilebilecek tolerans, kurulacak dostluk, girişilecek
işbirliği, çıkar ittifaklığı ve duyulabilecek bir güven; şerri, laneti ve
gazabı davettir. Zaten davete icabet eden Müslüman toplumların şerden dolayı başları
zilletten kurtulamamaktadır.
Varlıkları boyunca ırksal ve dinsel
bir egemenlik adına hayvan-bitki bile demeden her şeyi yok etmek ya da
boyunduruğu altına almak isteyen yahudiler, kadersel lanetliklerinden dolayı
sürekli aşağılanmış ve ürkütücü yaratıklar olarak dışlanmışlardır. Bir toplumun
bütünlüğü, huzur ve bekası, ancak yaratıcı Allah’ın uyarılarıyla mümkündür.
İkinci Dünya Savaşıyla birlikte geçmişte
yaptıkları ve yapacaklarını kendi başlarına tattıran Allah, belki bir ders alıp
insan olabilirler imtihanıyla Hitler’i araç kılmış, ama kaderce lanetlenmiş
topluluk olmalarından hiç değişmeyerek, yalancılık, zalimlik ve gaddarlıklarına
son vermemişlerdir. Gerçi Hz. Musa’nın onca çabasına ve başlarına gelen sayısız
musibetlere rağmen iflah olmayan yahudileri, Hitler veya bir başkasının
sapkınlıktan vazgeçirebilmesi mümkün değildir.
Zihin ve duygularındaki fıtratsal
canavarlıkları insanlarca irdelenmediğinden ve vahiy ölçü alınmadığından
şımartılmış ve güya mağdur bir toplummuşçasına değer verilmiştir.
Kendi tarihimiz olan Osmanlı’da aynı
hatayı yapmış, dağılıp yıkılmaktan kurtulamamıştı.
Eğer yaratıcımız Allah, yahudilerin insanlık adına korkunç ve
sinsi bir düşman ve belâ olduklarını açıkça deklare etmiş ise, iman eden hiçbir
mümin onları dost edinmemeli, zerre kadar güvenmemeli ve asla arkalarını
dönmemelidirler. Çünkü onlar, kadersel düşmanlardır!
“Yahudilerin yaptıkları zulümden, bir de çok kimseyi Allah yolundan
çevirmelerinden, menetmelerinden dolayı kendilerine (daha önce) helal kılınmış bulunan temiz ve iyi
şeyleri onlara haram kıldık.” Nisa
160
“Andolsun ki İsrailoğullarının sağlam sözünü aldık ve onlara
peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin arzu
etmediğini (ilahi hükümleri) getirdi ise
bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.” Maide 70
“Allah kitap
ehlinden olup müşriklere yardım edenleri (yahudileri) kalelerinden
indirdi ve kalplerine büyük bir korku saldı. Siz onların bir kısmını öldürüyor,
bir kısmını da esir ediyordunuz.” Ahzab 26
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder