Ya da diğer totaliter
baskıcı rejimlerden veya vahiy yani Kur’an karşıtı haçlı-siyonist küfürden farkınız
nedir? Yüzyıllardır canlarını Allah yolunda vererek şehid düşen Müslüman Türk
Milleti’nin tek amacı Kur’an’ı hâkim kılmak değil miydi?
Öyleyse
sizler kimsiniz ki, Allah’ın indirdiği hükümlere karşı çıkarak şeytani
vesveselere zorlamak suretiyle mecbur etme cüretkârlığında bulunabiliyorsunuz?
FETÖ’nün
elebaşı F. Gülen adlı yüzyılın münafığı; “Kur’an Müslümanlığı sapıklıktır”
diyerek, nasıl haçlı-siyonist düşmanların dostu olabilmiş ise, siz de “Kur’an
Müslümanlığı teröristliktir” düşüncesiyle iman ehlini teröristlikle yaftalayarak,
Allah’ın tek ve hak olan dini İslam’ı aynı güruha peşkeş çekmektesiniz.
Ebu
Hanzala lakaplı Halis Bayancuk’ın
Kur’an dışı ne sözü ve davranışı vardır ki, “Anayasayı İhlal” suçlamasıyla tutuklayarak,
müebbet hapisle yargılayabiliyorsunuz? Kur’an’ı Kerim’i serbest bırakan siz
değil misiniz? Eğer anayasa Kur’an’a muhalif ve Allah’ın hükümleri dışında ise,
başta şahsım olmak üzere tüm Müslümanlar anayasa ihlali içindedir. Çünkü yaratıcısı
Allah’a, vahyettiği Kur’an’a, dini İslam’a ve düzeni şeriata hiçbir Müslüman karşı
çıkamaz; çıkması halinde dinden çıkmış bir mürted olur. Öyleyse Türkiye’de ne kadar
Müslüman var ise, tamamı tutuklanarak anayasayı ihlal etme suçundan dolayı müebbet
cezaya mahkûm kılınmalı ve Kur’an büsbütün yasaklanarak ihlal engellenmelidir.
Hem
Müslümanlığı kabul ederek, Allah ve Resulü’ne iman edip hükümlerine yani
anayasasına kayıtsız-şartsız uyacağına söz vereceksin; hem de Allah ve Resul’ünün
hükümlerine muhalif seküler-laik bir anayasayı kabul edeceksin.
Ya Türkiye’de
Kur’an’ı yasaklayacaksınız; ya da Kur’an ile düşünüp amel edenlere karşı koymayacaksınız.
Böylece manipülasyonlara son verip öyle net olacaksınız ki, kimse kalkıp
devletin yasal olarak tanıdığı Kur’an ile diretmeyecektir.
Peki, TCK’nın 309 maddesine göre anayasa ihlali nedir?
“Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen
yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye
teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.”
Halil Bayuncak’ın yazılı ve görsel
ifadelerini incelediğimde; anayasaya binaen hiçbir cebir ve şiddet içeren tek
bir söz kullanmadığı; aksine düşünce ve ifade özgürlüğüne vurgu yaparak,
ateistlere tanınan hürriyetin kendilerine de sağlanarak baskı yapılmamasını
istediği aşikârdır.
Zaten Anayasanın 26. Maddesi; “Herkes düşünce ve kanaatlerinde söz, yazı,
resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.“ Ayrıca AİHM 10. maddesine
göre de; “Herkes görüşlerini açıklama ve
ifade özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin
müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve
verme özgürlüğünü de içerir.”
Ancak diğer Kur’an düşmanı haçlı-siyonist
ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de Kur’an ile imanın ve amelin bir teröristlik
olduğu ortaya çıkmaktadır. Onlara göre Müslümanlığın ölçüsü nedir ki, Kur’an
ile düşünen, vaaz veren ve amel etmeye çalışan terörist olabilmektedir?
Hem
anayasada sürekli değişikliğe giderek ihlalde bulunan devletin ya da meclisin
ta kendileri değil midir?
Ebu Hanzala yani esas adıyla Halis Bayuncak,
savcının iddia ettiği gibi ne silahlı bir terör örgütü kurmuş, ne cebir ve
şiddet yoluyla herhangi bir kimseye karşı baskı yapmış, ne herhangi bir terör
örgütünün yöneticisi olmuş, ne eline silah alarak kimseyi öldürmüş ne de
anayasayı değiştirme maksatlı güvenlik güçlerine karşı bir eyleme kalkışmıştır.
Öyleyse söz konusu anayasa maddelerin ve AİHM
de belirtildiği gibi cebir ve şiddette bulunduğuna dair hiçbir kanıt olmadığı
halde, neden tutuklanarak müebbet hapisle yargılanabilmektedir?
Aslında seküler-laik anayasa öyle bir çelişkiler yumağıdır
ki, hem bedenleri alabildiğine teşhir ettirerek şehveti kamçılattırır; hem de bakışlardan
rahatsızlık duyulduğu gerekçesiyle tacizlikle suçlayıp ceza verir.
Hatırıma;
şapka kanuna karşı çıkmasından dolayı hakkında idam
fermanı verilen ve yakalanmadan önce ölmesinden ötürü mezarından çıkarılarak
asılan Mevlevi ibrahim Hakkı Efendi geldi. CHP iktidarında Erzincan İstiklal Mahkemesince gıyabında idama mahkûm kararı
alınan Mevlevi ibrahim Hakkı Efendi, o günün Müslüman her vatan evladı gibi işgalci
düşmanlara karşı dinini, vatanını ve milletini savunmuştu. Ancak şapka kanununa
muhalefet etmesinden kendisini bulamadıkları için idam kararını gerçekleştirememişlerdi.
Aradan iki gün geçtikten sonra bir sabah namazı vakti, İbrahim Efendi’nin eceli
gelir. Çocukları babalarının ölüm haberini İstiklal Mahkemesine bildirir.
Mahkeme tarafından köye bir müfreze gönderilir. Müfreze başındaki yetkili bu
durumu kabul etmez. "Olmaz,
bu adam kanuna karşı geldi, mutlaka asmam lazım" der. Bunun üzerine kabir açılıp ceset çıkarılır, şahitlerin
huzurunda kanuna muhalefet etmek suçundan cesedi asılarak tekrar gömülür.
Öyleyse dünün CHP iktidarı ile günümüz Ak
Parti iktidarının farkı nedir? Sonuçta her ikisi de seküler-laik anayasanın Kur’an
karşıtı bayraktarları değiller midir?
Ebu Hanzala, Kur’an’a tabi bir Müslüman
oluşundan seküler-laik anayasayı kabul etmiyorsa, cezası hapis değil ancak
vatandaşlıktan çıkarılmasıdır. Ben de söz konusu anayasayı sindirmeyerek kabul
etmiyor ve Kur’an dışı herhangi bir düşünceyi ve rejimi kayıtsız-şartsız
reddediyorum. Çünkü ben bir Müslüman’ım!
Anayasayı düşüncesiyle ihlal eden kim varsa;
devletin yapması gereken ceza vermek değil, vatandaşlıktan çıkarmaktır. Nasıl
ki, İslam’da zoraki bir değişim mevzubahis değil ise, çağdaşlığıyla, demokrasisiyle
ve özgürlüğüyle övünen beşeri anayasalar ve yönetimlerde de değişime zorlanılmamalı;
her görüşe tanınan düşünce ve fikir özgürlüğü muadil olmalıdır. Her ne kadar seküler-laik
bir devlet ile Müslüman bir milletin dayanışması olamaz ise de, baskı ve
yaptırımlarla bütünleştirilmeye çalışılması ancak bir mastürbasyondur.
Dolayısıyla din dışı seküler-laik anayasayı
kabul etmeyenler vatandaşlıktan çıkarılmalıdır. Her halükarda yeryüzü yaratıcı
Allah’ın bir arzı olmasından ruhsuz bir beden olmayı kabul etmek yerine, ruhlu
bir hayat olan ahiretin ebediliğini tercih etmek, Müslümanlığın bir şiarıdır.
Ben Müslümanlığı kabul ederek Allah’a söz verip kul oldum ve
yaratıcım Allah’tan başkasının hükümlerine uyabilmem mümkün değildir; madem
vatandaş olarak tartışılması dahi söz konusu olmayan haklarım var; ya Allah’ın
hükümlerini yerine getirebilecek mülki bir hakkım olmalı; ya da vatandaşlıktan
çıkarılmalıyım. Aksi bir düşünce apaçık bir barbarlıktır; zulümdür ve insanlığa
bir ihanettir!
“Allah ve
Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi
isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse,
apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36
"Kendilerine yazık eden kimselere melekler,
canlarını alırken: «Ne işde idiniz!» dediler. Bunlar: «Biz yeryüzünde
çaresizdik» diye cevap verdiler. Melekler de: «Allah'ın yeri geniş değil miydi?
Hicret etseydiniz ya!» dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne
kötü bir gidiş yeridir."
Nisa 97
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder