Diğer bir ifadeyle küfre
karşı Allah yolunda yapılan savaştır!
Bu
sebeple hayati bir risk ve tehlike oluşturmamasından dolayı cihadın savaş
dışında başkaca bir çeşidi bulunmamaktadır. Zaten mana itibariyle de mümkün
değildir. Özellikle sırf manipülasyon amaçlı öne sürülen ve en büyük cihad
olarak dayatılmaya çalışılan nefsi cihad bir hurafedir ve kişinin kendisiyle
olabilecek bir cihadı ancak mazoşistliktir; intiharsı bir hastalıktır.
Dolayısıyla
Kur’an’a kesinlikle aykırı olduğu halde peygamberimize isnat edilen ‘nefsi
cihad’ hurafesi; Peygamberimiz Tebük seferinden dönüşte ashabına güya şöyle
buyurmuş: "Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz."
Oysa
Allah Resulü, “Allah’ın yolunda cihad
ediniz! Kuşkusuz ki Allah’ın yolunda cihad, cennet kapılarından bir kapıdır.
Allah Tebâreke ve Teâlâ cihad sebebiyle üzüntü ve hüzünden kurtarır.”
“Allah’ın
adıyla, Allah’ın yolunda savaşınız! Allah’a iman etmeyen kafirlerle savaşınız!
Savaş yapınız! Ancak ganimetlerde hıyanetlik yapmayınız! Ahitlerinizi
bozmayınız! Öldürdüklerinize müsle yapmayınız!..”
“Bana
insanlar, ‘La İlahe İllallah’ deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum!
Herkim, ‘La İlahe İllallah’ derse, İslam’ın hakkı müstesna, canını ve malını
benden kurtarmıştır. Hesabı ise Allah’a aiddir.”
“Ve
biliniz ki, cennet, muhakkak surette kılıçların gölgesi altındadır.”
“Dikkat! Sana işin başını, direğini ve en üst
zirvesini haber veriyorum; O da Allah’ın yolunda cihaddır!”
Allah’ın
varlığı ve birliği prensibini yüceltmek için sadece Allah yolunda yapılan
cihad, ibadetlerin en büyüğü, en gerçek olanı ve imanın tartışılmaz kanıtıdır. Dolayısıyla
Müslüman, ancak cihadla şereflenmesiyle İslam’la taçlanmakta olup, asla
vazgeçemeyeceği, savsaklayamayacağı veya ötelemeyeceği zaruri bir ibadettir.
Öyle
ki, Allah, sadece cihad ile ilgili hem İncil hem Tevrat hem de Kur’an’da
verdiği hükmü Tevbe Suresi 111.
Ayetiyle bildirmiş; cennetin ancak Allah uğruna yapılacak savaşla
kazanılabileceğini vurgulamıştır. Ancak Hz. İsa’ya inmiş İncil ile Hz. Musa’ya
inmiş Tevrat’ın vahiyden koparılıp müdahale edilmeleri ve Kur’an’ın inmesiyle
hükümlerinin kalmamış olmaları zamanlarındaki vahiy gerçeğini değiştirmez.
“Allah
müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında
satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah
üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O
halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten)
büyük kazançtır.”
Tevbe 111
Cihaddan
kaçan, istemeyen, karşı çıkan, politik manevralarla dışlayan, özümsemeyen, terk
eden, bahaneler üreten, hoşnut olmayan, mal veya canını yitireceğini düşünen,
şer gören, çıkar olarak bulmayan, manipüle
eden, kınayan ve yapmayanın Müslüman değil münafığın ta kendisi olduğu hükümlerle
sabittir.
Allah
Resulü şöyle buyurmaktadır.
“Savaşmadan ve kendi kendine savaşma isteği
ile konuşmadan yani, savaşa niyet etmeden ölen kimse münafıklıktan bir şube
üzere ölür!”
“Herkim, hak ve batıl olduğu belli olmayan, karanlık
bir davanın bayrağı altında kavmiyete çağırarak yahut kavmiyete yardım ederek
öldürülürse, tam bir cahiliye ölümüyle ölmüş olur!”
“Kim, savaşa gitmez veya bir gaziyi techiz
etmez ya da savaşa giden kişinin ailesine hayırlı bir şekilde halef olmaz ise,
Allah subhanehu onu kıyamet gününden önce bir kıyamete uğratır!”
“Bir kavim cihadı terk ederse, mutlaka Allah
onların umumuna azap eder!”
Rasulullah’a; ya Rasulallah! İnsanların hangisi daha faziletlidir?
Soruldu.
Rasulullah şöyle buyurdu:
−“Canıyla ve malıyla Allah’ın yolunda cihad eden
mü’mindir.”
Sahabeler:
−Sonra kimdir? sordular.
Rasulullah şöyle buyurdu:
−“Allah’tan korkup insanları kendi şerrinden emin
kılıp vadilerden bir vadiye çekilen mü’mindir.”
Esas itibariyle ortaya çıkan şudur ki; şehadete
yani ebedi diriliğe ve mükâfata ulaşabilmek sadece cihad ile mümkün oluyorsa, cihadın
önemi ile ilgili başkaca bir söze
ihtiyaç yoktur.
Allah yolunda olan bir savaşa yani cihada karşı
çıkıp da, devlet, vatan, millet ve ırk gibi fani değerler için ölüme koşabilenleri
anlayabilmek nasıl imkânsız ise; cihad karşıtlarını da anlayabilmek o denli
mümkün değildir.
Ki, cihad öyle bir zaruriyettir ki, peygamberden
izin istemeye dahi ihtiyaç bırakmamaktadır.
“Allah’ın yolunda öldürülenleri ölüler sanma!
Hayır, onlar bilakis diridirler! Rab’leri katında rızıklanmaktadırlar. Allah’ın
keremiyle kendilerine verdiklerinden mesrur olarak, arkalarında henüz (şehit
olup) kendilerine yetişemeyenlere de korku olmadığına, onların da üzüntüye
uğramayacaklarına sevinirler.” Al-i İmran 169-170
“Ey iman
edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve
kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir
toplum getirecektir. (Bunlar) Allah
yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar
(hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi
geniştir.” Maide 54
“(Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa
çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad Eğer yakın bir dünya
malı ve kolay bir yolculuk olsaydı (o münafıklar) mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli yol onlara
uzak geldi. Gerçi onlar, «Gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber çıkardık»
diye kendilerini helâk edercesine Allah'a yemin edecekler. Halbuki Allah
onların mutlaka yalancı olduklarını biliyor. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. “
Tevbe 41-42
“Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla savaşmaktan (geri
kalmak için) senden izin istemezler.
Allah takvâ sahiplerini pek iyi bilir.
Ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp, kuşkuları içinde bocalayanlar senden izin isterler.
Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu; onlara «Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!» denildi.
Eğer içinizde (onlar da savaşa) çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranızda koşarlardı. İçinizde, onlara iyice kulak verecekler de vardır. Allah zalimleri gayet iyi bilir.” Tevbe 44-45-46-47
Ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp, kuşkuları içinde bocalayanlar senden izin isterler.
Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu; onlara «Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!» denildi.
Eğer içinizde (onlar da savaşa) çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranızda koşarlardı. İçinizde, onlara iyice kulak verecekler de vardır. Allah zalimleri gayet iyi bilir.” Tevbe 44-45-46-47
“Onlardan
öylesi de var ki: «Bana izin ver,
beni fitneye düşürme» der. Bilesiniz ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdir.
Cehennem, kâfirleri mutlaka kuşatacaktır.” Tevbe
49
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder