Ancak insanların,
özellikle politikacıların düşünce düzeyleri ölü ile diriyi ayırt edemediklerinden
bedene öyle kilitlenmişlerdir ki, ruhun değil bedenlerin ihtiyaçlarını
karşılamaya koyularak tatmin olabilmek için mastürbasyon yapmaktadırlar.
Oysa
ruhsuz bedenin herhangi bir yardıma, hizmete, karın tokluğuna, ihtiyaç
talebine, suya veya havaya gereksimi yoktur.
Lakin
üzerlerine ölü toprağı serpili kör, sağır ve kalpsiz politikacılar diriyi de
ölü sandıklarından olsa gerek, dirinin ‘imdat’ çağrılarına kulak vermeyip,
bedeni ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Tıpkı mezarlara konan çiçek veya
pirinç gibi benzeri şeyler!
Amerikalı bir iş adamı,
bir Çinli’yi aşağılamak ve yermek maksadıyla alaycı bir üslupla sormuş; “Ölüleriniz, mezarlarına koyduğunuz
pirinçleri ne zaman yiyecek?” Çinli de; “Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı zaman.”
Artık yeryüzünün bir
mezar ve dirilerinde yürüyen ölüler olduğu öyle aşikârlaştırılmış ki, mağdurlar
canlarının kurtarılması için zalimlere karşı yardım talebinde bulunurlarken; yürüyen
ölülerde çiçek ve pirinç gibi bedene hitap eden bağırsak dolguları
gönderebilmektedirler.
Vahşette sınır
tanımayan zalimlerin karşılarına çıkamayıp durmalarını sağlayamayan iktidarlar,
pespayeliklerini ve vicdan düşmanlıklarını gönderdikleri para ve gıdalarla
kamufle etmeye çalışırlar. Ki, gönderdikleri bedeni yardımlarda ya yerine
ulaşmadan imha edilir ya da boğazdan geçmeye fırsat bulamadan sahibi katledilir.
Öyleyse canını
yitirmeye ramak kalmış potansiyel bir ölümlüye yiyecek, içecek, barınak ve
giyim gibi maddi yardımlar ne işe yarar? Oysa o insanların canlarını muhafaza
edecek ruhi değil de bedeni yardımların faydası nedir?
İnsanlar zaruri
ihtiyaçlarını zorda olsa temin edebilir ya da fevkalade meşakkatli musibetlere
dayanabilirler ama ruhlarını yani canlarını kaybettiklerinde bir daha geriye
dönüşümlerini gerçekleştiremezler.
Başta BM, yardım
kuruluşları ve kimi ülkeler, insafsızca katledilen mazlumlara koca etiketlerle
hizmet ederler ama zalimlerin tahammülü ruh üstü şiddetliklerini seyrederler.
Bilhassa varlıklarını
Allah’a adamış Müslümanları imanlarından vazgeçirebilmek için envasi çeşit
zulmü reva bulan haçlı-siyonistler’i elimine edemeyen insanlığın bedeni
yardımlarla yetinmeyi düşünmesi zulmün daha beteridir.
Terör devleti
İsrail’e karşı hak ve adalet adına cesaret ve kararlıkla durduğu sanılan
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ümmetin gönlündeki karanlığı aydınlığa çeviren çıkışını
daha sonra paraya tahvil ederek İsrail ile mutabakat imzalaması politikanın
iğrençliğine öyle bir kanıttır ki, neden zalimlerin durdurulmak istenmeyip
müsamahalı davranıldığını ve mağdurların huzur ve güvene kavuşturulamadığını ispatlamaktadır.
Her nefsin kendi çıkarlarını hesap ettiği din dışı bir düzende yapıla gelen her
şey benlikten öte bir değer taşımamaktadır.
Sanki İsrail terörü
altında din, namus ve şerefleri kalmamış Filistin halkı masum mudur? Onlarda
diğerleri gibi üzerlerine taktıkları fiyat etiketleriyle başta İsrail olmak
üzere Türkiye ve bedeni yardım aldıkları diğer ülkelere domalmaktadırlar.
Filistin gerçeği
apaçık ortadayken; Mavi Marmara Gemisinde katledilen şehidler için zalim İsrail
ile anlaşmaya varıp 20 milyon dolar üzerinde mutabakata varan Türkiye’ye ne
demeli biliyor musunuz; zalim düzenin yapı taşı!
Şehid yakınlarının
söz konusu 20 milyon doları kabul etmeyip yiğitlik edasıyla Filistin’e
bağışlanması öylesine bir takladır ki, ne haram helale dönüşebilecek, ne uğruna
can verilen dava yücelebilecek, ne Filistinlileri esaretten kurtarıp hayra
vesile olacak, ne katledilenler geri gelecek, ne de zulümleri bitirici bir çare
olacaktır.
Oysa mahkûmiyet
altında acı ve korku çeken bir topluma para değil eziyetleri engelleyici ruhi bir
yardım zaruridir. Ne var ki, bir toplum, bedeni yardımları kabul edebiliyorsa,
o toplum zaten beterin en beterine müstahak olup, sıkıntısının şeref değil para
olduğu anlaşılmaktadır.
Bana
para değil sen lazımsın! Ama sen yanımda bulunmaktan kaçıyor; kardeşini
acımasız zalimlerle baş başa bırakıp uzaktan seyretmek suretiyle kaçışını da
gönderdiğin paralar ve bedeni ihtiyaçlarla örtbas etmeye çalışıyorsun. Oysa
ruhum bedenden ayrılıp ölümüm gerçekleştiğinde böbürlenerek gönderdiğin
yardımlar ne işe yarayacak? Mezarda yatan bedenimin bir işine yaramayacak ve
berzaha çekilen ruhum da faydalanamayacaksa, gönderdiğin yardımlar ancak
zalimlerle işbirliği içindeki hainlerin daha fazla zulüm yapmalarına imkân
sunacaktır. Unutmayın ki, şeytandan daha fedakâr bir yardımsever yoktur. Nefislere
yardım ve hizmette sınır tanımayan şeytanı rehber edinircesine yapılan ‘ben’
odaklı yardımlar, nasıl ki şeytana zilletten başka hiçbir şey kazandırmıyorsa, size
de katmayacaktır. Her hümanistin doğrudan ya da dolaylı şeytan olduğu din dışı düzende
yaptıklarınız nefislerinizi yüceltebilmek içindir. Zulmedenlere meyledenlerin
yardımı ancak şeytanın yardımından farksızdır; dolayısıyla birbirimizden hiç
farkımız olmadığından yaratıcımız Allah yardımını ulaştırmayıp birbirimize el
açtırıyor!
“İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını
satın alan kimselerdir. Bu yüzden ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine yardım edilecektir.”
Bakara 86
“İşte bunlar
dünyada da ahirette de çabaları boşa giden kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.” Al-i İmran 22
“Şüphe yok
ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.” Nisa 145
“İman edip
de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler
var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.”
Enfal 74
“Zulmedenlere
meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin
Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O'ndan da) yardım göremezsiniz!”
Hud 113
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder