Mehdi’den
kastedilen Kur’an’da bildirilen Dabbe’tül Arz değil ise, KİMDİR?
Madem Kur’an’ın hiçbir yerinde
adı, çıkışı ve kurtarıcılığı geçmeyen Mehdi ile ilgili sözde din âlimleri
ittifak kurarak geleceğini bildiriyorlar; hadise dayandırdıkları haberlerle alakalı
Allah Resulü, vahye muhalefet ederek bir mesajda mı bulunmuştur; yoksa Allah’ın
önem vermediği Mehdi inancını nefsi doğrultusunda tabulaştırarak Allah‘a rağmen
Mehdi denen varlığı mı çıkaracaktır? Ya
da iddia edilenlerin tamamı uydurma bir efsane midir?
Kur’an’da
bildirilmemiş Mehdi ile Kur’an’da haber verilmiş Dabbe’tül Arz adlı canlıya
olan İslam âleminin ilgileri; Kur’an dışı efsane, hurafe ve uydurulmuş sözde
hadislere nasıl rağbet edildiğini ve Kur’an’dan çıkılarak sapıklığa düşüldüğünü
kanıtlamaktadır.
Allah
Resulü, kendisine vahiyle bildirilip haber verilmemiş hiçbir konuda herhangi
bir sözü mümkün değilse de, Mehdi misali birçok konuda zatına isnat edilen
yalan ve iftiralarla anıldığı ve reverans gösterildiği malumdur. Bu sebeple; “Bana nispet
edilen sözü Kur’an ile karşılaştırınız, Kitabullah’a muvafık ise benimdir, ben
söylemişimdir” buyurarak müminleri uyarmıştır.
Ancak
manipülasyonda sınır tanımayan cambazlar, Kur’an dışı sözde hadise
dayandırdıkları efsanelerinin iknası için öyle bir yol izlerler ki, Allah Resulü’nün
fiziki ibadetler için Kur’an’da buyrulan hükümlere örnek olan söz ve davranışlarına
itaat hükmünü kanıt göstermeye çalışırlar. Vahiy açık ve seçik apaçık ortadayken;
rivayetlere yani söylentilere veya dedikodulara güvenerek itikat sahibi
olunabilir mi?
Herkes
Mehdi’nin çıkacağı efsanesini bilir ama kimse “Dabbe’tül
Arzın” çıkacağı konusunda bihaberdir. Çünkü müminlere Kur’an bilgisi
değil hurafeler öğretilmektedir.
Ki,
İslam adına iki türlü itikat mevcuttur! Biri rivayetlere dayalı din; diğeri de
tamamen vahye ve vahye mutabık sünnettir. Ne var ki, Allah’ın indirdiği vahyi
çeşitli gerekçelerle reddederek yerine seküler-laik-demokratik düzeni
meşrulaştıran İslami maskeliler, rivayetlere dayandırılan hümanist bir dini
kendilerine din edinmelerinden vahyi öyle dışlarlar ki, yorumlarla, fetvalarla
ve söylentilerle tüyü yolunmuş kaza dönüştürürler. Dolayısıyla özellikle Türkiye’de vahiy,
terörizmle özdeşleştirilir; rivayetler de hadis adı altında din kabul edilir.
“(Resulüm!) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.” Kasas 56
Peki, mitolojik kahraman Mehdi efsanesi nereye dayanmaktadır?
Günümüz itibariyle Mehdi inancı, Şiiliğin iman esaslarındadır. Tarihsel olarak ise, kökeni Mecusilik gibi Fars inançlarına dayanmasıyla birlikte yahudi-hıristiyan geleneğindeki “Mesih” öğretisi de sapkınlığı tetiklemiştir. Mecusi inancı çok eskiye dayandığı için, Mesih inancını geliştiren yahudilerin de, Babil sürgünü zamanında dönemin etkin dini Mazdeizm’in tesiri altında kalmışlardır. Dolayısıyla nereden ve hangi açıdan bakılsa da, Mehdi inancı bir küfürdür ve İslam’a sokulmak istenen ortak koşucu bir zehirdir.
Unutulmamalıdır ki, yönetip yönlendiren ve Mutlak İradesi’yle dilediğini yapan Allah’tır, seçtiği veya seçeceği araçların hiçbir önemi, yaptırımı ve etkinliği bulunmamaktadır. O, ‘ol’ derse her şey olur, bu sebeple aracıların iradelerince hiçbir müeyyideleri yoktur!
“De ki: Doğrusu ben size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim.” Cin 21
Aslında Mehdi denen sapkın inancın küfür olduğu apaçık ortada ama kör, sağır ve mühürlü olanlar kavrayamamaktadırlar. Ki, onlar, Mehdi’nin geleceğini bekleyerek kurtulacakları umudu içinde batıla yani şeytana kendilerini öyle kul edinmişlerdir ki, güya iman ettikleri Allah yokmuş, kurtarıcı yahut kötülükleri engelleyici değilmiş gibi Mehdi’nin kendilerini kayıracağı ütopyasına kapılmışlardır. Kime karşı; haksızlık ve adaletsizlik yapan (hâşâ) Allah’a karşı olmalı ki, sanki Allah’tan başka bir hidayet ya da zarar verici ve kurtarıcı ya da yok edici varmış gibi beklemektedirler.
Mehdilik inancındaki deccal ve süfyan gibi mitlerin çıkacağı iddialarının tamamı yalan ve hurafedir. Aslında olamaz mı; şüphesiz Allah dilemişse olabilir ama Allah’ın hiçbir buyruğu bulunmamaktadır. Mehdi mi arıyorsun; kim Allah’ın hükümlerini yeryüzünde hâkim kılabilmek için küfre karşı cihad yapıyor ise, işte Mehdi o ve onlardır. Deccal ve süfyan mı arıyorsun; her kim Allah ve Resulüne karşı savaşıp hükümlerine itaat etmeyerek asilikte sınır tanımıyor ise, işte deccal ya da süfyan o ve onlardır.
“O söz başlarına geldiği zaman, onlara yerden
bir dabbe (mahlûk) çıkarırız da, bu
onlara insanların ayetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.” Neml 82
Hidayete
eriştiren de yoldan çıkaran da Allah’tır; İyilik ve kötülük elçileri olarak Peygamberleri
ve şeytanı yaratmasıyla birlikte kıyamete kadar ne iyiliği ne de kötülüğü
temsilen başka bir elçi göndermeyecektir. Dolayısıyla Mehdi de, decaal da,
süfyan da yalandır, hurafedir ve iman edenleri Kur’an’dan uzaklaştırıp
sapkınlığa odaklatmaktır.
Gerçek
olan Kur’an’la bildirilen Dabbet’ül Arz’dır ama ondan bahsetmek sapmışların
işine gelmemektedir. Çünkü Dabbe’tül arz ne hidayet verici ne kurtarıcı ne
zulmedici ne de saptırıcıdır. O, yaratıcının takdiriyle iman ya da küfür yoluna
girmiş olanları deşifre etmekle görevlidir. Dolayısıyla Mehdi inancı
taşıyanların akıbetleri o kadar vahimdir ki, Dabbe’tül Arz, Hz. Süleyman’ın
yüzüğü il yüzlerine vurarak, oluşacak siyah noktanın tüm yüzlerini simsiyah hale
getirmesiyle kâfir damgası yiyecekleri muhakkaktır. Budistler de Buda’nın
uykuda olduğunu ve bir gün uyanıp kendilerini kurtaracağına inanırlar.
Kimden?!!!
“De ki: Ey
insanlar! Gerçekten ben Allah'ın hepinize gönderdiği bir elçisiyim. Göklerin ve
yerin mülkü yalnız O'nundur. O'ndan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür.
Öyleyse Allah'a ve ümmi (okuma-yazma bilmeyen)
peygamber olan elçisine iman edin. O da Allah'a ve O'nun sözlerine inanıp iman
etmiştir. Ona iman edin ki hidayete ermiş olursunuz.” Araf 158
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder