Çünkü
ölümlüsünüz; çünkü Allah’ın hükümlerine karşı savaşıyorsunuz; çünkü ipiniz yani
kaderiniz yaratıcınızın elinde; çünkü olası bir sevinciniz kursağınızda kalacak!
Allah’ın
izniyle şehid Usame Bin Laden’in 11 Eylül de haçlı-siyonist ABD’ye diz çöktürmesi
akabinde yüzyılın münafığı F.Gülen’in alçaksı şu beyanatını hiç unutamıyorum.
Bir tarafına Bush, diğer tarafına Sharon’u alarak; “Ömrümde hiç kimseye karşı kin duyup nefret etmedim; hayatımda tek
nefret ettiğim ve düşmanı olduğum kişi Usame Bin Laden’dir.”
Oysa
insan öldürmesinden dolayı hümanist bir gerekçeyle Usame Bin Laden’den nefret
etmiş olsaydı; aynı dönemin insan özellikle Müslüman deşici canileri Bush ve
Sharon’u neden muaf tuttuğu sorusu; Gülen’in nasıl bir vahiy, cihad, mücahid ve
İslam düşman olduğunu kanıtlamaya yeterdi.
Başta
Türkiye olmak üzere İslam ülke iktidarlarının haçlı-siyonist güçlerin peşlerine
takılmalarıyla hedefleri hep kendilerini Allah yolunda şehadete adamış Müslümanlar
olmuş; batıl düzenlerini bozacak ve haçlı ortaklarıyla aralarına girip
koalisyonlarının elimine olacağı kaygılarıyla kâfirden daha beter kâfir
olabilmişlerdir. Bu sebeple Allah Resulü; “Münafık, kâfirden yetmiş kat daha tehlikeli ve acımasız”
buyruğunu dile getirmiştir.
İslam
maskeli münafıklar, güneşi balçıkla sıvamaya kalkanlar gibi gerçekleri kamufle
edebilmek için bitmek tükenmez gerekçeleriyle özü örtbas etmeye çalışırlar ama
nasıl ki güneş başçıkla sıvanamaz ise, ortaya atılan gerekçelerde özü örtbas
edemez.
Gülen’in
lanetlenme sebebi nasıl haçlı-siyonist’lerle müttefikliği ise, diğerleri de
aynıdır!
Neden Allah değil de
haçlı-siyonist’ler yeter diyorlar biliyor musunuz; dilleri her ne kadar Allah
dese de, yürekleri batıl atmalarındandır.
Zaten
canlarını Allah yolunda şehadete adamış mücahidleri ölüm ya da yenilgiyle korkutabilmek
mümkün değildir. Zaferin yahut galebe çalanın yaratıcıları Allah olduğunu
bildiklerinden hükümleri yerine getirmekten başka hiçbir telaş, mücadele ve hesapları
bulunmamaktadır. Onlar için dünya değil ahiret yurdu hayati önem taşıdığından dünyadaki
bin zaferi, ahireti kazanabilmek için bin kere feda ederler. Nasıl olsa yaşatan
da öldüren de; yöneten de yönlendiren de; dilediğini yüceltip dilediğini
alçaltanda Allah ise, beşerin neyinden korkulur ve neyiyle övünülebilinir?
Eğer
yücelebilmek, zafer kazanmak veya galebe çalmak dünyaya mahsus ise, ahiret ne
işe yarıyor?
Zafer
ya da galip gelmeyi herkesin anlayabileceği bir örnekle şöyle özetleyebiliriz. İnsanın
biri, karşıt cinsinden birine duyduğu tutkudan dolayı kendisiyle ilişkiye
girebilmek için her türlü çabayı gösterir hatta varını yoğunu harcar. Akabinde
ilişkinin gerçekleşmesi ve birkaç saniye sonra tatmine ulaşmasıyla birlikte
öncesinde hissettiği coşkuyu alamaması bir yana ilişkiden pişman da olunabilir.
Öyle ki, o tatmin sonrası başa gelebilecek binbir musibet devreye girerek ya
cinayet, ya hastalık, ya skandal ya da yıllar sürebilecek bir infialle
karşılaşır. Oysa onun tek amacı ve hedefi tutkun olduğu kişiyle şehvet
yaşayabilmek ve elde edebilmekti. Peki, sonrası ne oldu; ya mezara ya da
yürüyen ölülüğü tattı!
İşte
ölümlü için dünyadaki zafer veya kazanç böyle bir şeydir!
Dolayısıyla
vahyin hükmünü yerine getirenin sadakat ve şerefiyle ahirete kavuşabilme arzusu
o kadar yoğundur ki, ne ölüm ne zafer ne galebe çalma ne de kazanma umurunda
değildir. Zaten tamamı iman ettiği Allah’ınındır! Eğer zaferi, galebe çalmayı
ve kazanmayı nefsi için dilemiş olursa, Allah kimdir ve Allah demenin ne anlamı
vardır? Tek bir dileği vardır; yalan olan dünyaya meyletmeyip ebedi ahiret yurdunu
kazanabilmek için ALLAH rızasına kavuşabilmektir. Allah’ın rızasına kavuşma
yolu Kur’an olduğuna göre; Kur’an dışı herhangi bir rivayet, söylenti veya
dedikoduyla amel, Allah’ın rızasını mukim kılamaz.
Haydi, eğlence için sözlü
ve yazılı oyuncaklar hazır; mitingler, beyanatlar ve görüşmeler kırla; oyun
başlıyor!
“Dinlerini
bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı
kimseleri (bir tarafa) bırak!
Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması için Kur'an ile
nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçı. O,
bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar
kazandıkları yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden
dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.”
En’am 70
“O kâfirler
ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı
onları aldattı. Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları ve
âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz.”
Araf 51
“Biz, göğü,
yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular olarak yaratmadık. Eğer
bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi
tarafımızdan edinirdik. (Bu irademizin eseri olurdu. Ama) biz (bunu) yapanlardan
değiliz.” Enbiya 16-17
“Bu dünya
hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke
bilmiş olsalardı!” Ankebut 64
“Onlar bir
ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona
giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve
ticaretten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”
Cuma 11
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder