27 Temmuz 2012 Cuma

Laiklik, misyonerlikten çok daha zararlıdır…


İslam karşıtı devlet desteğindeki laik ve Kemalistler, milletimizi dinsiz ve putperest yapma zorbalıklarını görmemezlikten gelip sözde Müslümanlık lehine misyonerliğe karşı tavırları, Hıristiyanlığa sağlanacak müsamahayla İslam’ın güçlenebileceği korkularından dinsel etkinliği önleyebilme taktikleridir.

Yaratıcı Allah’ı ve dinlerini reddetmekle kendilerini çağdaşlığa ulaştıran ateist dogmalı laik ve Kemalistler ile paganlar; nasıl oluyorsa “olumlu bilim ve akılla aydınlanarak”, egemen Allah fikri ve inancına gerek kalınmayacağı varsayımıyla dinlerin tamamına karşıdırlar. Bu sebeple misyonerlik karşıtı duruşları, kesinlikle Allah’a ve dine olan imandan kaynaklanmaktadır.

Tamamen İslam ve Müslümanlar aleyhine örgütlenmiş Ergenekon ve Balyoz gibi terör örgütlerinin misyonerlik karşıtı propaganda ve eylemlerinde İslam yahut millet lehine bir samimiyet bulabilmek mümkün müdür? Ki, herhangi bir dinin yayılma çalışmalarına asla baskı kurulamaz, yasaklanamaz, tehdit ve cinayetlerle sindirilmeye gidilemez.

Allah, Peygamberlerine dahi inanma konusunda zor kullanmamalarını ve baskı yapmamalarını emretmiş, Al-i İmran 19 ve 85. Ayetlerde; Allah nezdinde hak din İslâm’dır. Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahırette ziyan edenlerden olacaktır" buyurarak, insanoğlunu uyarmıştır.

Dolayısıyla laiklikle (ateizmle) beraber sırf İslam’ın önü açılmaması için misyonerliğe karşı gösterilen tepkiler, özellikle Hıristiyan kilise ve rahip yetiştirecek okullara konulan yasaklar, Hıristiyanlığın İbrahim-i bir din olmasındandır. Yoksa Peygamber ve İslam düşmanlarının Hıristiyanlık ya da Yahudiliğin inanç bazındaki tehlikeleri umurlarında değildir.

Dinine sebatkâr bir imanla bağlanmış bir mümin, asla başka bir dinin etkisinde kalarak devşirilemez. Ancak Allah’ın hidayeti ya da lanetiyle başka bir dine geçmesini de kimse engelleyemez.

Her din, gaye ve hedefi ne olursa olsun akidesi doğrultusunda masumdur. Ancak Allah’a iman esası üzerine yapılaşmış dinlere kökten karşı koyan laikler, her şeyi Allah’ın yaratmasından, insanın her düşünce ve eyleminde Allah’a karşı sorumlu olma inancı beslemesinden; tanrılığa yüceltilmiş benlikleri aşağıladığından şiddetle hasımdırlar. Kimilerinin sadece sözde Allah’a inanmaları, kâfirlikten kurtulmalarına yetmemektedir!

Laik, Kemalist veya Alevi bir ateist yahut deist; Hıristiyan ve Yahudilerden çok daha tehlikeli, insafsız, vicdansız ve hürriyet düşmanıdırlar.

Olumlu bilim ve akıl ile aydınlanma manipülasyonun altında doğrudan Allah’ın mutlak iradesine ve dinlerine karşı savaş vardır. Dinlere kültürel öğe ötesinde bir yaşam hakkı tanımak istemeyerek her şart ve koşulda Allah’a karşı egemenlik yarışında ısrar etseler de, nihai hedefleri olan Allahsız ve dinsiz bir dünyayı var edemeyecekleri muhakkaktır.

Toplumlara enjekte ettikleri seküler zehri öyle bir taktikle şırıngalamaktadırlar ki, dinlerin sadece hümanist yanlarına saygı duyarak, hümanist felsefece uygun görülen kısımları kabul etmek suretiyle asayişte de etkili kılarak çağdaş egemenliklerinin dine karşı olmadığı iknasını verirler. Dinin sadece asayişte değil, yoksula yardım konusunda da ekonomik açıdan laik düzenlere kalkan olduğu unutulmamalıdır.

Dinin büsbütün ortadan kalkması düzenin kontrolünü geçersiz kılacağından egemensiz bir dinden yanıdırlar. Daha açık bir ifadeyle dini, psikoterapi olarak görür ve iktidara hükmetmesini savaş sebebi sayarlar.  Yani, toplumun mal ve can güvenliği adına dini, olmazsa olmaz bir joker olarak kabul eder; suçun engellenmesi ve yoksulların doyurulması için laik iktidarın acizliğini dinle doldururlar. Zaten seküler düzenlerde vaaz veren Hıristiyan ve Yahudi ilahiyatçıların yanı sıra Diyanet İşleri Başkanlığının da vaazları, iktidarların yetersizliklerini kapatan ve isyanları gideren dolgular değil midir? Dolayısıyla başta laik ülkemiz olmak üzere ilahiyatçılar laik rejimlere hizmet eder; Allah’ın vahyettiği dini değil, seküler devletlerin izin verdiği hümanist bir dini yaşatırlar. Sonuç olarak; “Allah ve dinleri olabilir ama egemenlik kayıtsız-şartsız bizdedir” ilkesi, hümanist dinleri mukim kılar. Zaten dinler arası diyalog hümanist temelde kurulmuş ve dinsel laisizmin bayraktarlığını Fetullah Gülen yapmaktadır.
    
Özellikle İslam imajlı Başbakan Erdoğan’ın, Allah’a olan iman ve inancı reddedip aklın üstünlüğünü kabul eden ateist köklü laiklik çağrısı, zamanla makam ve mevkiin bir insanı nasıl dönüştürebildiğine tartışmasız bir kanıttır.

Seküler temelli politik ve bilim dünyasının lâik felsefi akımın etkisinde olan Başbakan Erdoğan,  insanları karanlıktan aydınlığa götürecek tek yolun vahiysiz bir akıl ve bilim prensipleri olduğu hezeyansal açıklamasını bilinçli mi ya da bilinçsiz mi yaptığını bilemiyorum. Eğer laikliği din ve vicdan özgürlüğü veya laik devletin her inanç grubuna eşit mesafede olduğunu kabul eden bir anlayışa sahip ise; hem İslam’a hem de devlet başkanlığı yapmış peygamber efendimize bağışlanamaz bir hakarette bulunmuştur. Kur’an’ın hangi ayetinde ve peygamberimizin devlet başkanlığında ya da halifelerin emirliğinde yahut Osmanlı tarihinde başka dinlere mensup insanlara farklı davranılmış, zulüm yapılmış veya ibadet özgürlükleri verilmemiş yahut kısıtlanmıştır?

Hem nasıl oluyor kişi laik olamaz da devlet laik olabilirmiş? Devleti yöneten ve yasa yapıcılar insan ve iktidarda bulunan Başbakan Erdoğan’da devlet olduğuna, dolayısıyla toplumda kendilerini yöneten devletin kanunlarına göre idare edildiğine göre; laiklik gibi devletin de bilmediğimiz bir tanımı mı var? Yoksa Kur’an’da, Allah’ın indirdiği ayetlerle değil de laik kurallarla mı yönetileceği emrediliyor? Ya da laik bir devletten mi bahsediliyor? Acaba Batı anlamındaki laiklik anlayışı nedir ki, bir Müslüman’ın laik bir devleti yönetebilme ayrıcalığıyla neredeyse laiklikle İslam özdeşleştirebilmektedir? Sakın ha, Müslüman’la münafıklık karıştırılmış olmasın!!!

Bedenin işlediği bir suça,”duygularım veya aklım yaptı, bedenimi mahkûm etmeyin” denebilinir mi? Bu durumda kişinin laik olamayıp devletin laik olabileceği bir düşünce, zırva değil de nedir?

İman ile küfür arasında bocaladıklarından ne yapacaklarını öyle şaşırmışlar ki, Başbakan Erdoğan Batı’daki laiklikle değil Türkiye’deki laiklikle övünürken; ‘teke tek’ tartışma programında sunucunun sorduğu laiklikle ilgili soruya Cübbeli Ahmet, “Ben, Batı’daki laik rejimi istiyorum” ifadesi, biri siyasi diğeri de dini önderin Müslüman olmalarına rağmen açıkça İslam diyemeyerek laik rejimde mutabakatları, eşsiz dinlerini nasıl sattıklarını ortaya koymaktadırlar. Asıl fecaat olan ise, gerek Ak Partililerin gerekse Cübbeli cemaatinden tek birinin itiraz etmeyip, yığınsal sefilliklerini belgelemeleriydi.

“Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler. O halde nasıl çevrilip döndürülüyorlar?” Ankebut 61

İşte ateizmin siyasi terminolojisi olan laikliğin mimarı mason felsefesi, inanmış müminlerin laik temelle eğitilmeleri akabinde dinlerin hümanist yanlarına saygı duymakla beraber vahiysel itikatlarından kopabileceklerini düşünerek, vahyi ya da dini, başta siyaset olmak üzere her yerden söküp atma projelerini Türkiye’de başarıyla uygulayabilmişlerdir. Ancak ne kadar hümanistte olunsa da, din ile bağın olman mahkûmiyetten kurtulamamana yetmektedir. Başbakan Erdoğan’ın sık sık kullandığı; “Halka hizmet Hakka hizmettir” sözü de, masonik felsefenin hümanist göstergesidir.

Laiklik, en batıl dinden daha felaket ve pislikleri üreten benliğin sinsi merkezidir. Türkiye’de ve dünyadaki olumsuzlukların kaynağı din değil, kökten laik milliyetçiliklerdir.

Zaten laik veya putperest bir Kemalist, olası bir din kabulünde kendine en yakın gördüğü Hıristiyanlığı yahut Budizm’i seçer. ABD veya Avrupa’ya göç eden birçok ateist ya da putperest Türk’ün Hıristiyanlığa geçtikleri malumdur. Özellikle TSK’de görev yapan subayların Batı ülkelerindeki Hıristiyanlık tercihleri belgelerle ispatlıdır. Dolayısıyla ateist olmaktan ise, Hıristiyan olmaları daha ehvendir. Putperest bir ateist Türk’ün Müslüman olması neredeyse imkânsızdır ama Hıristiyanlığı daha kolaydır. Karmada olsa Allah inancıyla başlayan dinsel serüvenleri, hidayetleriyle birlikte İslam’ı kabulde daha etkili olur.       

Yetkisiz ve etkisiz bir dini kutsal addeden stratejileriyle inananları ürkütmeden tutsak kölelere dönüştüren laik rejim, akılları karıştırmanın hilesiyle yalan ve inkârları nas haline getirmiştir.  

Din, bir vicdan meselesi ise, siyaset neyin meselesidir? Siyasette vicdan olmamasından mı zorbalıklar, haksızlık ve adaletsizlik meşru sayılıyor? Laiklik, din ve dünya işlerinin ayrılması ise; vicdan, ibadet ve din özgürlüğün olabilmesi mümkün müdür?  Eğer dini kurallar, dünya ve devlet işlerini mecbur kılıyor ise; dini, devletten ve dünya işlerinden ayırmak, o dini yasaklamak ve başkaldırıda bulunmak değil midir? Bu duruma rıza gösteren bir insan, o dinin iman etmiş bir mümini olabilir mi?

(İnsanlar) kendi aralarında (din ve devlet) işlerinin birliğini bozdular. Hâlbuki hepsi bize döneceklerdir.” Enbiya 93

Hiç yorum yok: