Allah’ın elçisi peygamberimizin vefatıyla
şeytanın adımlarını takip ederek halifelerini dahi öldürebilen azgınlar, Allah
ve Resulünün önüne geçmek suretiyle benlik odaklı aldıkları içtihad
kararlarıyla bölünerek birbirlerini katletmişler, şeytana galebe çaldıran
iktidarlık mücadelelerinden kutlu inançlarını nefislerine peşkeş çekmişlerdir. Allah
emirlerini ve Resulün yolunu terk ederek fırkalara bölünüp birbirlerini doğramışlar,
akabinde mezheplerle ayrılığa ve her mezhepte tarikatlara parçalanıp Allah ve
Resulünün hükmetmediği İslam referanslı dinler oluşturmuşlardır.
“Ey iman edenler! Allah’ın ve Resulünün önüne geçmeyin. Allah’tan
korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.”
Hucurat 1
Allah’ın korumasında olan Kur’an’ı
Kerim’deki ayetlere müdahale edememişler ise de, Peygamberimizin sünneti ve
öğretilerinden ittifak sağlayamayıp farklı yorumlara sapmaları sonucu doğan
mezhepler ve tarikatlar, İslam’ın anlam ve hedefinin tahrip olmasına ve
Müslüman bütünlüğünün tarumar edilmesine yol açmıştır.
Ayetlerle bildirilmeyip tamamen Peygamber
efendimizin uygulamasına bırakılan fiziki ibadetler de bile uzlaşma sağlanamayarak
mezhep doğurucu aykırıların baş göstermesi; Allah muhafazasında olmayan bir Kur’an’ı
Kerim’in İncil ve Tevrat misali nasıl daha beter bozulabileceğini kanıtlanmaktadır.
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve
kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve
Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36
Allah’ın hükmü gereği geçmişteki tescilli
sapıklar örneği günümüzde de vahye fiyat etiketi koyarak, İslam’da icdihat
özgürlüğü bulunduğuna dair açıklamalar, yukarıdaki ayetten de anlaşılacağı
üzere nasıl sapıklığa düşüldüğünün bir belgesidir.
Sanki yaratıcı Allah, ileriyi ve
değişimleri bilmekten acizmiş gibi önüne geçebilme cüretinde bulunan İslam
kimlikli sapıklar, Hıristiyan ve Yahudi ilahiyatçıların bile cesaret edemediği
reformlarla ilahlığa soyunmuşlar ve delillere rağmen inatlarını sürdürmektedirler.
Çünkü amaçları Allah’ın vahyettiği İslam’ı değil, şeytanın bozmaya ant içtiğini
egemen kılmaktır.
Oysa İslam Peygamberi, olabilecek fitneleri
kestirdiğinden ve sözlerinin çarptırılmasını engellemek maksadıyla; “Bana nispet
olan hadisi Kur’an ile karşılaştırınız. Kur’an’a muvafık ise benimdir, ben
söylemişimdir” buyurarak, müminleri uyarmış ama maalesef fayda
etmemiştir.
“(Hidayet
çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin (ve
münafıkların) durumu, sadece çobanın
bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar,
dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.” Bakara 171
Ancak tüm bu gerçeklere karşın sözde doğru
yola ulaştırıcı, kurtarıcı ve hidayet verici şeytan hizmetkârları, yine de
yığınları inandırarak kendilerine iman ettirebilmişlerdir. Bu sebeple hocaların
bir eğitici olmaktan öte hiçbir iradelerinin bulunmadığını, zihin ve kalplerini
nefsi çıkarlarına satmalarından ötürü okudukları ayetlerin süre ve ayet
numarası ile hadis diye dayattıkları peygamber sözlerinin Kur’an’a muvafık olup
olmadığı kanıtını ortaya koymaları talep edilmeli, ayrıca anlattıklarıyla amel
edip etmedikleri takibe alınmalıdır. Aksi takdirde bir beşere imansı inancın
bedeli çok çetin olacaktır.
Allah, birçok ayetinde Kur’an’ı açık seçik
ayetler halinde indirdiğini ve itaatle ilgili anlaşılmaz hiçbir şey
bırakmadığını vurgulamasına rağmen; özellikle Said Nursi gibi sapkınlar,
kendilerini Allah ve Resulünün önüne koyarak, sözde Kur’an’ı anlaşılır hale
getirdikleri iddiasında bulunup kendilerini kurtarıcı addedilirler. Oysa Allah,
Kur’an’ı her ne kadar açık seçik ayetlerle indirdiğini buyurduysa da, Kur’an’ın
anlaşılmasındaki hidayet ve doğru yola iletmedeki iradenin doğrudan kendisinde
olduğunu belirterek, ancak doğru yola ilettiği kullarına kavramada yardımcı
olduğunu buyurmuştur. Daha açık bir ifadeyle, kişinin ayetleri okuduğu halde anlayamayıp
teslim olamamasındaki sebep Kur’an’ın anlaşılır olmadığından değil, Allah
dilemediği içindir.
“İşte böylece biz o Kur'an'ı açık seçik ayetler halinde indirdik. Gerçek şu
ki Allah dilediği kimseyi doğru yola sevkeder.” Hac 16
“Andolsun biz (bilmediklerinizi size) açık seçik
bildiren ayetler indirdik. Allah, dilediğini doğru yola iletir.” Nur 46
Allah’ın açık seçik bildirdiğini buyurduğu ayetleri anlayamayıp da
Said Nursi ya da benzeri tefsircilerin açıklamaları sonrası idrak
edilebildiğini öne sürmek, apaçık bir şirktir. Acaba Allah’ın anlatımda
başarılı olamadığını, Said Nursi ve benzerleri mi başarılı kılıyorlar?
Ayetlerin anlamı son derece kesin ve açık
delillerle sabit olup, ne içtihada ne de yoruma ihtiyaç vardır. Ancak
kendilerini ön plana çıkarma gayretindeki istismarcılar, güya Allah ve Resulünün
anlatamadığı dini anlaşılır hale getirme cüretinde bulunabilmektedirler.
Şüphesiz insanoğlunca bilinemeyen terimler ve konular mevcut olup,
peygamberlerin dahi ahkâm kesemeyeceği Allah tarafından bildirilmiş ise de, haddi
aşan o sapkınlar, o konularda da hüküm verebilmektedirler.
Muhkem ayetlerin gereğini yapmayanların
müteşabih ayetlere yorumlar getirerek Peygamber üstü bir konuma kalkışmaları,
asıl maksatlarının bir göstergesidir. Zaten müteşabih ayetler Allah’ın ilminde
saklı olup, çok az bilgi verilen insanoğlunun bilemeyeceği konulardır.
“İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz
konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin
tartışıyorsunuz! Oysaki Allah, her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz.” Al-i İmran 66
Zanlarla,
rivayetlerle ve tahminlerle İslam’ı pazarladıklarından insanoğlunu Allah ve
Resulüne imandan daha da uzaklaştırıp Kur’an hakkında çelişki, şüphe ve
tereddüt doğurtuyorlar. Peygamberlerin dahi bilemediği gizliliği, onlar nasıl
bilebiliyorlar diye hiç düşündünüz mü? Diğer
taraftan kendini her şeyi bilen biri lanse etmiş olan Said Nursi, Hıristiyan inancındaki
İsa misali Allah’ın fiziki tezahürümüdür?
“Allah'ın peygamberleri toplayıp da "Size ne cevap
verildi" dediği gün, "Bizim hiçbir bilgimiz yok, şüphesiz
gizlilikleri hakkıyle bilen ancak sensin" diyeceklerdir.” Maide 109
Eşya ve olayların bilgisi sadece Allah
katında olmasına ve İsra Süresi 85 ayet gibi birçok yerde; “Size ancak az bir bilgi verilmiştir” hükmüne
rağmen tefsirci bediüzzamanlar, şeyhler, hocaefendiler veya efendi hazretleri gibi
asalaklar; her ne kadar bilgi sahibi olmayan cahiller ise de, Allah misali yeri
göğü ve içindekileri bilenler ve gayıptan haber vericiler, hatta engelleyiciler
olarak tahta yerleşmeleri, ancak sapmışların sundukları garabettendir.
Kendilerine verilen az bir bilgiyle ahkam kesenlere şayet, ciddi bir bilgi
verilmiş olsaydı, şeytandan daha acımasız dehşet saçarlardı!
Kur’an’da herkesin her şeyi içinde
görememesi, şüphesiz Allah’ın hidayetiyle orantılıdır. İlimden yoksun dağdaki
bir çobanın gördüğü ve ulaştığı dereceyi, sözde alametiyle insanları ardına
düşüren bir âlimin görememesi; ilimden mi, yoksa hidayetten midir?
Allah’ın sözü, doğruluk ve adalet
bakımından tamamlanmış bulunduğundan, değiştirmeye yahut ilaveye çalışanların çabaları
beyhudedir! Ancak kendileri gibi sapmışları ikna ederler…
“Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet
bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir,
bilendir.” En’am 115
İbadet ile ritüelin anlamını bile bilmekten
cühela ilahiyatçı bir sapığın namazın ibadet değil ritüel olduğunu belirtmesi;
tapınılan varlığa gösterilen saygı, aşk ve tazimi, yüzeysel bir gelenek ve
alışkanlık olan ritüele dönüştürmesinden daha ahmakça ne olabilir? Ki, dinsel
ritüelde dahi amaç, tapınılan varlığa ibadettir. Dolayısıyla camiyi tiyatroya, namaz
kılanları da oyuncuya benzetebilecek kadar yoldan çıkmış münafığın kâfirden ne
farkı vardır?
Tartışma konusu olan Alevilik, insan
merkezli olup İslami bir fırka ile hiçbir ilişiği bulunmamaktadır. Kimi bunaklar,
Aleviliği bir İslam fırkası olarak kabullense de (ki İslam, iman şartlarının bütününü
kapsayıp seçim hakkı tanınmayan bir vahiydir) Alevilik bir ırk, uyruk, dernek,
kulüp, devlet ve memleket olmayıp tamamen putperestliğe dayalı bir inanç
sistemidir. Eğer İslam ile ilgileri olmuş olsalardı kendilerini Alevi değil,
Müslüman olarak tanıtır; Allah’a, Resulüne ve Kur’an’a kayıtsız-şartsız teslim
olup, farklı mecralarda yol aramazlardı. Örneğin kendimi sunni olarak değil Müslüman
tanıtan bir mümin olarak, İslam’ın emri dışında hiçbir şeyi inancıma ortak
koşmadım. Her ne kadar Allah’a inanan deist olduklarını söyleyip isteklerine
göre kimi İslam’i ibadetleri yerine getirmiş olsalar da, Ahzab Süresi 36. Ayete
göre sapıktırlar. İslami görünseler de Budistlerden de farkları yoktur. Aristo
felsefesinde akıl nasıl tanrı ise, Alevilikte de insan, tanrıdır. Dolayısıyla Aleviler putperesttir ve İslam’a
fitne sokan bozgunculardır. İdolleştirip iman ettikleri dedelerini terk etmeyip
Allah ve Resulünün buyruklarına girmedikleri müddetçe Aleviler kâfirdirler. Sözde
ibadet olarak telakki ettikleri cemevleri dans ve çalgıyı ihtiva ettiğinden;
bar, pavyon, müzikhol hatta sokaklar dahi, pekala Aleviler için ritüel
yerleridir. Bu sebeple Müslümanların Alevilerle evlenmeleri kesinlikle haramdır!
İslam’ı, dolayısıyla Müslümanlığı kabul etmiş biri, Allah ve
Resulünün hükmü dışında hiçbir katkıya meyletmez ve inanca sahip olamaz…
“Onlar, Allah'ı bırakıp, Allah'ın kendisine hiçbir delil
indirmediği, kendilerinin dahi hakkında bilgi sahibi olmadıkları şeylere
tapıyorlar. Zalimlerin hiç yardımcısı yoktur.” Hac
71
“De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de
itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu
kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine
getirmeniz)dir. Eğer ona itaat
ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber'e düşen, sadece açık-seçik
duyurmaktır.” Nur 54
Peygamberler bile Allah’ın elçileri olma imtiyazlarına
rağmen sapkınları doğru yola getirememiş de, ortaya koyduğum bu kadar delillere
karşın hocalarına iman edenleri vazgeçirebilmem mümkün müdür?
“(Resulüm!)
Sağırlara sen mi işittireceksin; yahut
körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin?” Zuhruf 40
“Bil ki sen ölülere işittiremezsin,
arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da daveti duyuramazsın.” Neml 80
“Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan
alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” Zuhruf 37
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder