14 Şubat 2012 Salı

Yoksa İran İslam değil mi?

Bir İslam Cumhuriyeti olduğu sanısıyla bugüne kadar her platformda savunduğum, şahsıma yapılan uyarı ve eleştirilere kulaklarımı tıkayarak, İslam düşmanı Haçlı emperyalistlere meydan okuyup Cihad yapacak tek ülke olduğu düşüncesiyle umut bağladığım İran’ın Rusya ve Çin’den farksız kökten bir nasyonalistlik ve mezhepçilik gütmesi, derinden yaralanmama sebep oldu.

Acaba mezhepleri Şia, Yaratıcı Allah’ın buyruklarına kayıtsız-şartsız teslim anlamı taşıyan İslam’dan ayrı mı ki, Esad adındaki zalim tarafından yanı başında katledilen kardeşlerinin öldürülmelerini ve işkenceler altında inlemelerini izleyebiliyor ve acımasız şeytan Esad’ı zulümlerinden dolayı destekleyebiliyor?

Oysa Allah; zalimleri sevmediğini, zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yapılmayacağını, zalimlerin dost edinilmeyeceğini, yardım ve destekte bulunulmayacağını, hatta zalimlerle birlikte oturulmayacağını dahi emretmedi mi?

İran, Esad rejimini bir İslam rejimi mi kabul ediyor ki koruyup kollamakta ve halkın, sanki İslam rejimine karşı bir ayaklanmada bulunduğu gerekçesiyle ezilmelerine “oh” diyebiliyor?
Zalimlerle birlik olmak, Allah’ın ayetlerini açıkça inkâr etmek değil midir?

Demek ki İran, mezhepsel özdeşliği İslam’i hükümlerden daha öncelikli ve bağlayıcı buluyor ki, vahye karşı gelircesine zalim Esad’ı sahiplenebiliyor…

Bugüne kadar takdir ettiğim Ahmedinejad’in zalim Esad’ı her açıdan destekleyeceğini belirtmesi, kendisinin de bir zalim ve münafık olduğunu ispatlamıştır.

İran’ın Esad rejimine karşı girişilen direnişi ABD kışkırtması ve Suriye’nin içişlerine karışması olarak tanımlaması, nasıl bilinçli bir ihanet ve vicdansızlık içinde olduğuna açık bir belgedir. Ki, ABD ve İsrail’le bizzat savaş yaparak dünyanın her bir yerinde kök söktüren El Kaide lideri Eymen El Zevahiri, Suriyeli muhaliflere tam destek vererek, Esad rejimine karşı kendi vatandaşlarına karşı suç işlediğini belirtip putperest rejime karşı çıkanları övmesi, İran’ın ABD ve İsrail’le ilgili sığındığı yalanı da ortaya çıkarmıştır.

El Kaide birçok cephede ABD ve İsrail’e karşı mücadele ederek Müslümanların bağımsızlığı adına binlerce şehid verirken; acaba İran, bugüne kadar ne yapmıştır? Her olayda ABD ve İsrail’e karşı düşman olduğunu haykırdığı halde karşılarına çıkıp tek bir mücadelede bulunacak cesareti gösterebilmiş midir? İsrail’i birkaç saatte yok edebileceğini iddia ettiği halde, yıllardır İsrail zulmü altında yaşayan Filistin Halkına neden tek bir yardımda bulunamamıştır? İsrail, Lübnan’a saldırarak taş üstünde taş bırakmazken, neden doğrudan karşısına dikilmedi ve taşeronu Hizbullah'ın arkasına gizlendi?Haçlı emperyalist güçler; Irak, Afganistan, Somali, Nijerya, Çeçenistan, Doğu Türkistan ve birçok bölgede Müslümanları silebilmek için zulmederlerken, İran neredeydi? Bırakın varolmasını, üstelik Müslüman direnişçileri tutuklayıp ABD ve İsrail’in çıkarlarına hizmet etmiyor mu?

İran! Artık oturduğun yerden ulumayı bırak, cesaretin var ise sahaya çık da, neler yapabileceğini kanıtla…

Öyle çocukların oyuncaklarıyla oynaması misali silahlarıyla yaptığı gövde gösterisi, hiçbir anlam ifade etmemektedir.

İran, İslam dışı Pers zihniyetinden derhal vazgeçerek, Müslüman ise ya gereği gibi şaha kalkmalı ya da içi boş tehditlerinden vazgeçerek, en azından Müslümanlara gölge yapmamalıdır.

Ayetler hakkında ileri geri yorumlar yaparak mezhebine uydurma ve egemen olma çabaları, Allah yolunda cihad eden ve bağımsızlık uğruna canlarını feda eden Müslümanları engelleme politikaları, apaçık zalimler topluluğu olduğuna işaret etmektedir.

İran, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in bedduasına uğramış bir millettir. Bu sebeple sözle kabul ettikleri Peygamberi, kalben tasdik etmediklerinden kendilerine has bir din kılmış, halifelerden Hz. Ömer başta olmak üzere Hz. Ebubekir ve Hz.Osman’ı düşman belleyerek, ehlibeyt manipülasyonuyla gizliden Hz. Ali’yi Peygamber tanımaktadırlar.

İran’ın geçmişteki Kisra İmparatorluğunun öcünü alırcasına Sünnilere düşmanlığı, Peygamberimizin davet mektubunu yırtıp parçalamalarıyla kanıtlıdır.

“Bismi’lillahi’r-rahmani’r-rahim. Allah’ın Kulu ve Peygamberi Muhammed’den Fars’ın ulusu Kisra’ya. Hidayete uyanlara, Allah ve Rasulü’ne iman edenlere, Allah’tan başka hiçbir ilah olmayıp O’nun bir tek olduğuna, ortağı ve benzeri bulunmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve Rasulü olduğuna şahadet edenlere selam olsun. Ey Kisra! Seni Allah’ın dinine davet ediyorum. Çünkü ben, dirileri (Allah’ın azabıyla) uyarmak, kâfirler üzerine o söz (azab) hak olmak için, bütün insanlara Peygamber gönderildim. Ey Kisra! Müslüman ol ki selamet bulasın. Eğer olmazsan, mecusilerin günahı boynuna olsun.”

Hz. Muhammed (s.a.v), mektubun Kisra’ya verilmek üzere, Bahreyn emir’i Münzir’e teslimini emretmişti. Bahreyn, o zaman İran’a bağlıydı. Münzir mektubu Kisra’ya götürdü. Kisra, mektubu okuyunca yırtıp parçaladı. Hz. Muhammed (s.a.v) bundan haberdar olunca; “Parça parça olsunlar” buyurdu.

Çok geçmeden Kisra Hüsrev Perviz, oğlu Şirveyh tarafından karnı deşilerek öldürüldü. Hz. Ömer (r.a)’in halifeliği sırasında da Kisra’nın İmparatorluğu parçalandı ve bütün İran toprakları Müslümanların eline geçmişti. Onun için İran Halkının vahye ve Rasulünün hükümlerine boyun eğebilmesi mümkün değildir.

Allah, Müslümanların birbirlerine yardım etmesini buyurmuşken, Şia devrim lideri Ali Hamanei’e bir vahiy ve din mi indirildi ki, Sünni Müslümanların düşman oldukları bildirildi?

Bu sebeple Müslüman Halkını acımadan katleden Esad rejimine koşulsuz destek vererek akan Müslüman kanların katil işbirlikçisi olan İran, kendi ırk ve mezhebinden olmayan Müslümanlara beslediği kin ve nefretlerinin Haçlılarınkinden daha hafif olmaması fevkalade vahimdir. Aralarında Şehid Usame Bin Ladin’in de oğlu olmak üzere cezaevlerinde tutsak tuttuğu binlerce mücahid, ABD ve İsrail’le aynı paralelde olduğunu kanıtlamaktadır.

ABD ve İsrail dinlerinin egemenliği için Müslümanları katledip zulüm yaparlarken, İran’ın da kendi inancı çerçevesinde Müslümanlara karşı mücadele etmesi; münafığın kâfirden yetmiş kez daha tehlikeli olduğu hadisine göre, ABD ve İsrail’den daha tehlikeli olduğunu ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla İran’ın bir İslam Cumhuriyeti değil, putperestliğe dayanan bir Şia Cumhuriyeti olduğu aşikârdır. Onun için İran, kendinden olmayan hiçbir Müslüman topluma yardım etmemekte, sinsice yok etmeye çalışıp asla ulaşamayacağı egemenliği için kuru ahmak kesmektedir.

“İşte bunlar dünyada da ahirette de çabaları boşa giden kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.” Ali İmran 22

YAZIKLAR OLSUN İRAN…

Hiç yorum yok: