11 Şubat 2012 Cumartesi

Yargıya müdahale ihanettir…

BDP, KCK ve PKK gibi maskelere bürünmüş şeytanla uzlaşabilmek maksadıyla işbirliğine girişen MİT Başkanı ve görevlilere millet adına hesap sormak isteyen yargıya; Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül’ün baskısı, faillerin korunması ve dokunulmazlık kazandırabilmek için alelacele yasa çıkarılma girişimi fevkalade yanlış ve adalet aleyhine korkunç bir cinayettir.

Şeytanla işbirliği yapmanın ilk kuralı; bedeli ne olursa olsun “yapma”’dır.

Ancak seküler siyasetin, hümanist düşünceyle kalpleri mühürlenmiş, merhamet ve muhakemeden izole olmuş kötülerin yola gelebilir umuduyla uzlaşıya ve pazarlıklara kalkışması, şeytanı ikna edebileceği hezeyanındandır. Dereyi görmeden paçalar öyle sıvazlanmıştı ki, özellikle Cumhurbaşkanı Gül, çok yakında artık terörün biteceği müjdesini dahi verebilmişti. Oysa şeytan ve adımlarını takip eden kötülere insani yaklaşmayıp anlayacakları dilden mücadele etmek; var oluşun tartışılmaz temel gerekçesidir. Aksi olsaydı, Yaratıcı Allah, öldürülmeleri konusunda hüküm verir miydi?

Dünya yaratıldığında itibaren iyilik ve barışın egemen kılınabilmesi için savaş, insanoğlunun kaçamayacağı bir yükümlülüğüdür ve kötülerle savaş, kıyamete kadar hiçbir zaman bitmeyecektir. Dolayısıyla kudret sahibi çökmez denilen nice devletler, kötülerle savaşmamalarından yerle bir olmadılar mı? Zaten kötülüğün temsilcisi şeytanın var olması ve karşısında insanoğlunun iyiliği hakim kılma mücadelesi, kadersel bir süreçtir. Hiçbir beşerin bu süreci değiştirebilmesi ve şeytanı kötülüklerden mahrum kılabilmesi mümkün değildir.

İnsanlık düşmanı terörist pkk’nın mücadelesini “Kürt Halkının Özgürlüğü” olarak dayatan Batı, iktidarı etkileyerek yanlışa sürüklemiş, dolayısıyla Kürt açılımı yahut demokrasi açılımı gibi fıtrata tamamen aykırı ihanetsi bir politikayı meşrulaştırarak, pkk’nın organizesine fırsat verip hem siyasi hem de askeri açıdan güçlendirmiştir. Dolayısıyla kendini devletin muhatap almasıyla iyice şımaran ve azgınlaşan pkk, caydırıcı bir güçmüş gibi ne taleplerini ne de meydan okumasını sonlandırmış, tehdit ve saldırılarından geri adım atmayarak binlerce insanımızı katletmeye devam etmiştir.

Milletin mal ve can güvenliğinden sorumlu MİT’in, pkk gibi azılı bir düşmanla mücadele etmek yerine uzlaşıya ve pazarlığına girdiği ile ilgili belgelerin deşifresi, şüphesiz dehşet vericidir. Son günlerdeki pkk hezimeti, söz konusu o belge ve ses kasetlerinin ortaya çıkmasını tetiklemiştir.

KCK’nın MİT gözetiminde kurulması, eylem talimatlarının MİT tarafından pkk’ya ulaştırılması, Kürdistan ve Apo’ya özgürlük vaatleri; şüphesiz kabul edilebilir ya da bağışlanabilinir bir politika değildir. Tutuklu bulunan Apo’nun gerek Avrupa’da gerekse Kandil’deki terörist örgütlere talimatlar göndererek yönetmesinin sorumlusu MİT olduğu ses kayıtlarından açığa çıkmıştır. Zaten söz konusu haberleşmeyi MİT’ten başkasının yapabilmesi mümkün değildi.

Kamuoyunun bilmesinden ötürü delaletin ayrıntılarına girmeyecek, asıl üzerinde durulması gereken gaflete düşenin kim olduğudur. Acaba haklarında soruşturma açılan MİT Başkanları ve üst düzey görevlileri mi, yoksa talimat veren hükümet yahut Cumhurbaşkanı mı?

Şayet MİT, kendi inisiyatifini kullanarak böylesi bir gafletin içerisinde yer almış ise, Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül’ün koruma ve yargıdan kaçırma çabaları ne anlama geliyor? Eğer MİT gibi fevkalade hassas bir kurumu kollamak ve acziyete uğratmamak maksadıyla sahipleniyorlar ise, kabul edilmiş bir yanlışlık kazanılmış bir zehir değil midir? Dünya yaratıldığından beri adalete önem veren devletler kusur işlemiş veya ihanet etmiş nice halifelerini, sultanlarını, krallarını, komutanlarını ve devlet başkanlarını yargılayarak aleyhlerinde hüküm vermemişler miydi? MİT gibi güçlü bir kurum, sadece başkanından ve sorguya alınmak istenen birkaç görevliden mi ibarettir? MİT’in ruhu onlar mı ki başından ayrıldıklarında ölümü gerçekleşecektir?

Suriye'deki sadist Esad rejimine karşı halkı örgütleyerek Türkiye'ye sığınan Albay'ı yüzbin dolar karşılığı Esad rejimine satan Hatay bölge sorumlusu MİT yetkilisinin ihaneti, diğer MİT mensuplarının da fiyat etiketi ile dolaşabilecekleri kuşkusunu doğurmuş ve pkk ile nasıl bir anlaşma yaptıkları vicdanları kemirmektedir. Başbakan Erdoğan'ın kimleri zırha büründürdüğü öyle ürperti vericidir ki, güvenirliliği yerle bir olan MİT'e sağlanan dokunulmazlığın şer olacağı kuvvetle muhtemeldir.

Mamafih ortaya çıkan tablo; MİT’e pkk ile diyalog talimatı verenin Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül olduğu, demokrasi adına “açılım” politikasının başlangıç tarihi ve AK Parti kurmaylarının pkk’lı vekilleri yakın markaja alarak pazarlıkları, Başbakan Erdoğan’ın, ”pkk’yı terör örgütü olarak tanıyana kadar BDP’yi kesinlikle muhatap almayıp görüşmeyeceği” açılamasından sonra pkk’lı vekillerle masaya oturması, Cumhurbaşkanı Gül’ün demokrasiye vurgu yaparak pkk terörünün sonlanacağı beyanatı ve benzer gelişmeler, MİT’in savcılıkça iddia edilen altyapıyı hazırlığını ortaya koymuştur. Ancak muhatap alıp aklıselim de buluşulacağı zannıyla vicdan, hak ve adaletle hiçbir ilişiği bulunmayan terörist pkk’ca sokuldukları çıkmazını yasa değişiklikleriyle aklayabilmeleri imkânsızdır.

BDP, KCK ve PKK’ya el uzatan hem ahırette hem de dünya ki ateşten kurtulamayacaktır…

İnsanı insan, devleti devlet yapan; benlikten sıyrılmış bir adalet tutkusudur. Şüphesiz hiçbir beşer, tanrı olmadığından hata ve yanlıştan kaçınamaz. Ancak yapılan yanlışı gücüyle kamufle edebilecek arayışlara girmektense itiraf edip kabul etmek, adaletin ve erdemliğin ta kendisidir.
Gerek Başbakan Erdoğan gerekse Cumhurbaşkanı Gül’ün hiçbir mazereti ve yargıya müdahaleleri, gerçeğin açık perdelerini gizlemeye yetmez.

Milletin karşısına dikilip; “Ey milletim! Malumunuz olduğu üzere yıllarca akan kanı ve ağlayan anaların gözyaşlarını durdurabilmek, birlik ve beraberliği temin edebilmek, her gün çoğalan dul ve yetimlerin vicdanlardaki acılarını engelleyebilmek, aynı millet evlatlarının karşılıklı çatışmalarını önleyebilmek, zihinleri iğfal edilerek dağa çıkarılan insanlarımızın önünü kesebilmek, dağdakileri bağırları yanık analarla kucaklaştırabilmek, herkesin huzur ve güven içinde yaşamalarını sağlayabilmek, terör belasını elimine edebilmek maksadıyla barışın tesisi için demokrasi adına terör örgütüne ve vekillerine bir fırsat verdik. Politikamız her ne kadar riskli ise de, milletimizin güvenliği adına bu bedeli sizin için yüklendik. Amacımız tüm ihtimalleri değerlendirmek ve ileride aleyhimize de olsa denemeye cesaret edilemeyen yapıcı politikalar üreterek, soru işaretlerini ortadan kaldırmaktı. Maalesef pkk mücadelesinin Kürt Halkı adına yapıldığı gafletiyle gösterdiğimiz müsamahanın bedeliyle karşı karşıyayız. Geçte olsa terörist yöneticilerinin insan değil lanetlenmiş mahlûklar oldukları gerçeğine ulaşmamızla beraber, bugün nasıl mücadele ettiğimiz takdirlerinizedir. Tekbir terörist kalmamacasına davamızdan vazgeçmeyeceğimize söz veriyor, milletin refah ve güveni adına giriştiğimiz politikalardan dolayı özür diliyoruz.”

Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan! Gerçeğin dışındaki bir arayış, hele de yargının azim ve motivasyonunu elimine etme girişimizin belki MİT’çileri kurtarır ama adaleti eskisinden daha beter tahrip eder. Unutmayın ki ucu nereye giderse gitsin ve kim olursa olsun yargı kararlarının arkasında duracağınıza dair söz vermiştiniz. Nefsinize galebe çalmak ve gururunuzu alçaltmamak uğruna adalete doğru koşan Türkiye’nin önüne bariyer olup, terör suçuyla yargılananlara fırsat vermenizin geleceği nasıl etkileyeceğini muhakeme etmenizi tavsiye ediyorum. Yargıçlar da vicdanları olan insanlardır. Yapacağınız kayırım, şüphesiz kendilerini etkileyecek ve her yargıca, yaptığınız gibi ayrıcalık hakkı doğuracaksınız.

Belki sizin yahut bürokratlarınızın aleyhine olacak ama adalete dayanmayan kuvvet zalimdir. Böylesi bir felaketten kaçınacağınıza inanıyorum. Milletin hatta kâinatın ruhu olan adaletten vereceğiniz taviz, bir kez daha devletin temelini sarsacak ve bir daha güvenilmesi mümkün olmayacaktır. Nasıl hak arayan vatandaşlarınıza kendi yasaları doğrultusunda bir imtiyaz tanımıyorsanız, iktidar gücü elinizde diye sizde yapmamalısınız.

“Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır.” Hz. Muhammed (S.A.V)

Hiç yorum yok: