Gerek Araplar gerekse İslam Ülkelerinden herhangi birinde oluşan sorunları gayrimüslim hiçbir yabancının müdahalesine izin vermeksizin doğrudan çözmek, her türlü ekonomik, siyasi ve askeri yaptırımlara başvurma hakkına sahip bir yetkiyle kurulmuş olan Arap Birliği ve İslam İşbirliği Örgütü, aslında Kanarya Sevenler Derneğinden farksız yapılardır.
Madem etkin olamayacak ve halklarını koruyamayacaklar; neden örgütleştiler?
Arap Birliği; 22 Arap Ülkesinin bir araya gelerek, Arap Ülkeleri arasında ekonomik, kültürel, siyasi ve sosyal ilişkilerini düzenlemek, bağımsızlıklarını korumak, art niyetli dış güçlere karşı mücadelede bulunmak, hiçbir şart ve koşulda yabancılara yetki tanımayarak kendi içlerindeki zulüm, haksızlık ve adaletsizliği önleyebilmek maksadıyla halklarının onur, mal ve can güvenliklerini korumak adına kurulmuş bir örgüttür.
Türkiye’nin de içinde yer aldığı 57 İslam ülkesi; 1969 tarihinde bir Hıristiyan’ın Mescid’i Aksa’yı kundaklama girişimi ardından İslam’ı ve değerlerini muhafaza altına alabilme ve Müslüman toplumların haçlılara karşı müdafaa edebilme ve işgallerini önleyebilmek amacıyla kurulmuş sözde caydırıcı bir yapılanmadır. Ancak bağımsız olmayıp, ezeli düşmanları Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletlerinin inisiyatifine düğümlü hareket etmesinden ötürü sadece adı olup fiiliyatta hiçbir etki gösterememesi, hangi olay sonrası birlikteliğe karar kılınmasına da ihanet etmiş olduğu aşikârdır. Daha açık bir ifadeyle, hem Arap Birliği hem de İslam İşbirliği Örgütü; İslam toplumlarının sömürgeye ve köleliğe karşı girişecekleri Cihadın önünü kesebilmek için sonradan Batı’lılarca devşirilerek piyonluğa dönüşmesi ve çıkarları adına dinlerini ve Müslüman toplumları nasıl sattıkları bugüne kadar ortaya koydukları tavırlarla tartışılmazdır.
Eğer kuruluş misyonları gereği cesur ve kararlı bir yargıyla İslam’ı ve Müslüman toplulukları temsil edebilselerdi; ne Irak ile İran savaşı, ne haçlılarca işgal edilen Irak ve Afganistan, ne Rusya’nın zorbalığındaki Çeçenistan, ne Çin’in tutsak ettiği Doğu Türkistan, ne İsrail zulmü altındaki Filistin, ne Libya, ne de Suriye’deki işgal ve çıkmaza seyirci kalır, katliamları izlemez ve yeri göğü inleten çığlıklardan zevk alırlardı. Ama onların hesabı; daha yüksek bina yapma yarışı, gösterişlerinden söz ettirme, birbirlerine caka atma, Batılılar nezdinde itibar kazanarak korunmalarını teminat altına alma, iktidarlarına hiçbir zarar gelmemeleri adına vahiyde emredilen kardeşi düşman, düşmanı kardeş yaparak alçaldıkça alçalmalarıdır.
Ne var ki; dışarıda itilip kakılan birinin evine geldiğinde eş ve çocuklarının karşısında ceberut kesilmesi misali, o saygı duyulan ve karşısında titrenen Krallar, Emirler, Sultanlar, Devlet Başkanları o kadar aciz ve sefildirler ki, Batılı bir diplomattan dahi aldıkları emirleri ayrıcalık kabul edip rükûa varır, ama halkına sıra geldiğinde gözlerinin üstündeki kaşlarının hesabını sorarak dağları yaratmışlarcasına böbürlenerek salınırlar.
BM Güvenlik Konseyinin Suriye aleyhine alacağı yaptırım kararını Rusya ve Çin’in veto etmeleri, muhakeme edebilenler için ders niteliğinde yerinde bir karardır.
Neden mi?
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde, kararları veto etme hakkı bulunan daimi üyeler ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya’dır. Aynı zamanda dünyanın en çok silah üreten ve pazarlayan bu ülkeleri, köklerindeki İslam düşmanlığı ve sömürgeciliklerinden dolayı asla adaletle hükmetmez, kölesel çıkarları doğrultusunda diledikleri hakkında kayırıcı karar alırlar. 57 İslam ülkesinden hiçbirinin 2 milyarlık Müslüman toplumu temsil edebilecek bir daimi üyesi bulunmaması, zaten bağımsız olmayıp güdülmeye razı ve mahkûm olduklarını kanıtlamaktadır. Dolayısıyla BM kanalıyla dünya, söz konusu emperyalist ülkelerin boyunduruğu altına sokulmasından ve aralarında yaptıkları bölüşümden dolayı aldığı kararlar meşruiyet doğurmamakta, hak ve adaletin zerresi temsil edilmemektedir.
Zalim Esad rejimi ile ilgili insanlığı gözetmeyerek tamamen içsel çıkarlarını düşünen barbar Rusya ve Çin gibi devletlerin Suriye gibi küçük bir derebeylikten doyurucu ne menfaatleri olabilir diye düşünenlere diyeceğim odur ki, hem Rusya’nın terörist ilan ettiği Çeçen Halkının bağımsızlık direnişi, hem de Komünist Çin’e karşı İstiklal mücadelesi veren Doğu Türkistan’ın işgalden kurtulma cenklerinin meşruiyet kazanmaması adına Esad rejiminden yana tavır almış olmalarıdır.
ABD’nin terörist İsrail’in binlerce Filistinliyi katletmesine rağmen sahiplenerek aleyhine tek bir karar çıkartmamasıyla Rusya ve Çin’in Suriye yanlılıkları arasında bir farkı var mıdır? BM’ in, Irak’ı işgal ederek milyonlarca insanı biçip ülkeyi mezara dönüştüren ABD, İngiltere ve müttefikleri aleyhine tek bir karar alabilmiş mi, işledikleri savaş suçlarıyla ilgili soruşturmada bulunabilmiş mi?
Öyleyse insanlık adına BM’den yaptırım kararı ummak, şeytandan iyilik beklemekten farksız olup, sadece adalet bekleyenleri aldatmaktan başka bir şey değildir.
Hz. Ömer; bir gece, haklının ahvalini öğrenmek ve yakından müşahede edebilmek için şehri dolaşmaya çıkar. Yaşlı bir kadının büyükçe bir kazan içinde taş kaynattığını görür. “Sen ne yapıyorsun” diye sorar. Kadın da, “yiyecek hiçbir şey olmadığından içeride açlıktan ağlamakta olan yetimleri oyalayabilmek için taş kaynatıp yemeğin pişmekte olduğunu söylemek suretiyle zaman kazanıyorum” der. Bunun üzerine sırtına bir çuval un ve erzak alan Hz. Ömer, kadına götürür.
İşte İslam âlemini sürekli oyalayarak katliamlarını ve doğranan insanlıklarını izleyen iktidarlardan biri; acaba Hz. Ömer misali zulme son verebilecek onurlu bir yükü sırtlayabilecek mi? Allah dilerse neden olmasın? Peki, acaba Allah, neden dilemeyip böylesi bir zulmü reva görüyor?!!!
Gerek Arap Birliği gerekse İslam İşbirliği Örgütü; zalimlere cesaret kazandırıp daha da azdırmakta, dolayısıyla dünyada zulme uğrayan ne kadar Müslüman var ise yegâne azmettirici katilleridirler. Bu sebeple beddualarınızı ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’e değil, ihanet eden Arap Birliği ve İslam İşbirliği Örgütlerine yapmamız daha doğru değil mi? Yine de sesini yükselten tek liderin Başbakan Erdoğan olduğunu söylemekten geçemeyeceğim…
“Yaşamanın sırlarını bileydin ölümün sırlarını da çözerdin. Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok. Yarın, akılsız neyi bileceksin.” Ömer Hayyam
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
esselamu alaikum wr.wb.
http://kafkasya-cihad.blogspot.com
haber sitemiz yayındaıdr
fi emanillah
Yorum Gönder