Şöhretleri olup fiiliyatları bulunmayan MİT ve Dışişleri mensuplarının millet tarihinin yüzkaraları oldukları kesinlikle abartı sayılmamalıdır. Şöhret, acıyla elde edilen bir ayrıcalıktır. Acı çekmeden yaşamı okuyabilmenin imkânsızlığı önemsenmeyip, ezbersi bilgilerle devletin ruhu olan kurumların cesaret ve liyakat sahibi olmayan bürokratlara emanet edilmesinin bedelini sadece içeride değil dışarıda da ödemekteyiz.
Kendilerine ödünç verilen onurlu görevlerine sadakatle bağlanamayıp halkı için ecdadı misali sarılamayarak fedakârlıktan kaçınan söz konusu kurum çalışanları, layık olmadıkları mevkilerinden dolayı karmaşa içinde bocalamaktadırlar. Sorumlu oldukları devlet ve milleti için değil, yabancıların beğenisi ve takdirini kazanabilmek adına aşağılık komplekslerinden dolayı yaptıkları ihaneti dahi fark edememektedirler.
Sanki milletin gücüne itimat etmiyorlarmış ve devletten karşılığını almıyorlarmış gibi fiyat etiketleriyle dolaşmakta, dolayısıyla cesareti ve gücü dünyaca kanıtlanmış Müslüman milletimizi yenilgiye uğratmaktan geri durmamaktadırlar. Öz güvenden tamamen yoksun bu görevliler, cephede savaşan bir kahraman psikolojisiyle zafere odaklanamıyor, şüphe ve tereddüt içinde ki acizlerden farksız bir içtensizlikle şanlarının ardına düşüyorlar.
Özellikle çok yakından müşahede ettiğim ve birçok tartışmalar yaşadığım diplomatlardan daha beceriksiz, kof ve köstek bir yapıyla karşılaşmadım. Başka ülkelerin diplomatları cengâverlerden farksız bir azim ve cesaretle hem devletlerinin hem de vatandaşlarının istiklali ve sorunlarıyla mücadele edip olmazı kurtarırlarken, bizimkiler sanki fahrilermiş gibi altın prangalarıyla devleti ve milleti mahkûm kılmaktadırlar.
20 yıl öncesinde ne ise bugünde devam etmekte, siyasi iktidar ne kadar çabalasa ve başarılı adımlar atsa da onlar değişmemekte; fevkalade hayati olan dış ilişkilerimizdeki altyapıyı hazırlayıp iktidara dekorasyonu bırakmaktansa, temeli de helak edip hükümetin cesaret ve kararlılığını biçiyorlar. Kendilerini adeta artist sanan diplomatlar, uluslar arası ilişkilerimizin takozudurlar. Dolayısıyla vitrin mankenlerinin işlevi ne ise, maalesef diplomatlarımızda aynı konumdadır.
İstihbarat teşkilatları da tıpkı dışişleri gibi bir devletin ruhudur. Devleti içeriden ve dışarıdan gelecek tehlikelere karşı uyarır, hayati tehlike arz eden konularda derhal müdahale ederek tehlikeyi bertaraf eder, doğrudan müdahale gücü yetmiyor ise tedbir alınmasını temin eder, her türlü aleyhte cereyan eden girişimlerin büyümesine izin vermez ve kendisini her an cephede hisseden bir duyguyla tetikte bekler.
Ne var ki MİT denilen istihbarat teşkilatının var olma nedeniyle ilgili hiçbir varlık göstermediği tartışılmazdır. Sadece ürküten adıyla varlığını sanal öcü misali hissettiren MİT, terör örgütlerinin üreyip semizlenerek tehdit haline gelmelerinin yegâne sorumlusudur.
Öyle ki, diğer sol ve darbeci askeri terör örgütlerini bir tarafa bırakırsak; yıllarca milletimizin kanını döken bir avuç pkk’lı teröristi devlet ve halkın başına bela ederek meydan okumalarına fırsat veren MİT değil de kimdir?
Daha Apo denen acımasız vahiy düşmanı teröristin anında başını ezmeyerek bugünlere taşıyan MİT değil midir? Apo’nun ciddi bir tehdit oluşturması akabinde yurt dışında kurduğu kamplarda terörist yetiştirmesi ve rahatça dolaşmasının müsebbibi MİT değil midir? Neden CIA ve MOSSAD istihbarat teşkilatları Apo’yu yakalayabiliyor da, MİT başarılı olamıyor? Demek ki MİT, ya beceriksiz ya da işbirlikçi bir hain olmasından!
Bir taraftan zalim Esad rejimine karşı canlarını feda eden muhalifleri destekliyor, diğer taraftan ülkemize sığınan muhalif liderlerden ikisini para karşılığı Esad rejimine teslim ederek idamlarına izin vermemizin doyurucu ve ikna edici bir açıklaması olabilir mi?
Neymiş efendim! MİT’te çalışan ve ihanetin ortaya çıkmasıyla görevine son verilen bir MİT görevlisi yapmış. Bu kadar basit ve yüzeysel mi?
Söz konusu o MİT görevlisi sıradan bir çalışan olmayıp, Antakya bölge müdürlüğüne kadar yükseltilmiş ve Suriye ile ilgili bilgi toplayan önemli ve yetkili bir şahıs. Daha kendi görevlileriyle ilgili istihbarat bilgisinden aciz bir MİT, başkalarıyla ilgili nasıl istihbarat toplayabilir? Her ne kadar üstü örtünmeye çalışılsa da bu öylesine derinsi bir ihanettir ki, sadece MİT Müsteşarını değil hükümeti dahi götürebilecek bir skandaldır. Artık kim, Türkiye’ye güvenebilir?
Ayrıca Uludere’deki kaza ile ilgili MİT’in hiçbir istihbarat bilgisi vermediği ile ilgili beyanındaki ayrıntıda dikkatlerden kaçmıştı. Acaba söz konusu kaçakçıların terörist olmadıklarına dair bilgi veremez miydi? Ama göklere sığdıramadığımız MİT’in ondan dahi haberi olmaması, istihbarattan da bihaber olduklarını kanıtlamaktadır.
İnsanlık adına dünyanın en ücra köşelerine seferler düzenleyerek canlarını ortaya koymak suretiyle kendilerine sığınanlara her türlü yardımı görev addeden ecdadımızın geriye bıraktığı varislerinin nasıl bozularak insanlıktan çıkıp para için her değerlerinden vazgeçebilmeleri ne kadar kahredici de olsa, mutlaka Allah, bu Müslüman milleti aslına döndürecektir…
MİT’in pkk ile giriştiği işbirliği de aynı derecede bir ihanettir. Çocuklarımızı diri diri yakan ve kahpece katlederek geriye dul ve yetimler bırakan pkk gibi amansız bir terör örgütüyle yapılabilen bir pazarlık, bilinmelidir ki en celalli düşmanlarımızın bile cesaret edemeyeceği bir hainliktir.
Oysa diğer istihbarat teşkilatları asla devlet ve milletine hasım terör örgütleriyle pazarlığa oturmaz ve elebaşları dünyanın neresinde olursa ya yok eder ya da bulundukları ülkelerden kaçırarak yargının karşısına çıkarırlar.
Örneğin Oslo’ya gidip pazarlık yapacaklarına neden oracıkta yok etmediler yahut yakalayarak Türkiye’ye getirmediler? Neden Kandil’deki elebaşlarının arasına sızarak ortadan kaldırmadılar? Dünyada ki birçok istihbarat teşkilatından ne eksiğimiz var? Sanırım inanç, güven ve cesaret!
CIA ve MOSSAD’ın birçok ülkedeki operasyonları yanı sıra Türkiye’de dahi ne kadar çok eyleme imza attıkları ve diledikleri düşmanlarını derdest edip ülkelerine götürdükleri unutulmamalıdır. Rusya’nın kuklası Çeçenistan yönetimi bile ajanlarını ülkemize göndererek şehrin ortasında güpegündüz suikastlar düzenlemediler mi? Ne acıdır ki kukla bir Ramzan Kadirov kadar olamıyoruz…
Acaba MİT’in görevi, yabancı istihbarat teşkilatlarının taşeronluğunu yapmak mıdır?
Nasıl bir düşüncenin Apo ve terör örgütü ileri gelenleriyle pazarlığa oturarak sonuç alabileceğini anlayamıyor, dolayısıyla akıl ve duygularının insani olmadığına inanıyorum.
MİT’in deşifre olmamış daha nice ihanetlerin içinde yer aldığını bilmek dahi istemiyorum.
Artık çıkarılacak yeni yasa ile iyice zırha bürünen MİT, bundan böyle gizliden değil aşikârca yapacağı ihanetlerle de sorgulanamayacaktır.
MİT’in özel hukuku, yoksa terör örgütlerini bertaraf etmek için değil de koruyup kollamak için mi düzenlenmiş?
Eğer MİT, gerçekten devletine ve milletine bağlı samimi bir istihbarat teşkilatı olsaydı; aranan ne bir suçlu dolaşabilir ne de pkk, Ergenekon, Balyoz ve sol terör örgütleri eylemler düzenleyebilirdi!
Ey Milletim! Kendini size adamamış MİT ve Dışişleri teşkilatından bir fayda bekleyebilir misiniz?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder