23 Şubat 2012 Perşembe

Ebedi dirilikle müjdelenen yiğitler!

Kanla doğup kanla ölümsüzlüğe koşan Müslüman Suriye Halkı, her topluma nasip olmayan bir ayrıcalığı ve onuru yaşamaktadır.

İnsanı insan yapan değerlerin biçildiği vahşi rejimlere karşı Allah’tan gelen hidayetle, lanetlenmiş Esad zorbasının mermi ve toplarını göğüslerini siper ederek püskürtmeleri, mutlak bir zaferin müjdesidir. Kendilerini hak ve adalete adamış iman sahibi insanların haykırışları, acımasız zalimlerin hüküm sürmelerini önlemekte ve haddi aşanlara müstahak oldukları sonu getirmektedir.

Pozitivist aklın çözemediği bu inanç öylesi bir duygudur ki, tadı ancak iman sahibi cesur insanlarca hissedilmektedir. “Yaşam varken neden ölünsün” seküler mantığı, hayatın anlamanı bilememenin pespayeliğine, dolayısıyla ne ölümü ne de ölümden sonraki ihtişamı kavrayabilmelerine sebep olmaktadır.

Dünya yaratıldığından beri şeytanla özleşmiş barbarların zulümlerine karşı direnişlerde bulunulmasaydı, adalet ve iyiliğin zerresi kalmazdı.

Her iktidarın çıkarsı hesap gözetmeleri ve beladan kaçma politikaları, acımasız güçlü katilleri cüretkâr kılmakta, böylece katliamlar daha da derinleşmektedir. Ancak acı ne kadar kuvvetli olursa temeller de o denli sağlam olmaktadır. Şüphesiz ne yazgının ötesine geçilebilmekte, ne de mücadelesiz bir yaşam sürülebilmektedir. Savaşın olmadığı diyarlarda afet, salgın, hastalık ve ölümle sonuçlanan nice olaylar, herhangi bir musibetten kaçıp kurtulmayı imkânsızlaştırmaktadır.

Aslında Hak ve Adalet uğruna yapılan savaşlar sırasındaki ölüm, ölümlerin en izzetli ve itibarlısıdır. Korkakça yatakta ölmektense, haksızlıklara karşı savaşarak ayakta ölmekten daha muteber ne olabilir?

İşte Suriye’nin kahraman Halkına Allah’ın lütfettiği ayrıcalık, sadece Suriye’deki lanetsi rejime değil tüm dünyadaki zorbalara bir korkudur.

Ey Suriye’nin Müslüman yiğitleri;

Allah size yeter!

İman etmiş bir Müslüman, Yaratıcısı Allah’tan gayri kimseden yardım ummaz ve beklenti içinde bulunmaz. Muhakkak sizleri yola çıkaran Allah, sabır ve sebatkârlığınız akabinde hiç düşünemediğiniz sebepler yaratarak, gerek yiyecek gerek ilaç gerekse silah ihtiyaçlarınızı ve sıkıntınız olan her şeyi gidermeye ve tıpkı dünyanın savaştığı Afganlı mücahitlerin yenilmezliğiyle mükâfatlandırmaya kadirdir. Bu sebeple İslam Ülkeleri, BM, AB, Türkiye ve diğerlerinden yardım bekleyerek, Allah’a dayalı o onurlu mücadelenizi kirletmeyiniz. Allah’a dayanıp güvenmeye devam edin, vekil ve destek olarak Allah size yetecektir.

Her şeyi görüp duyan ve kudret sahibi Allah’ı olduğuna inanan bir müminin, herhangi bir beşere karşı elem duyması ya da medet umması, onun iman etmediğine apaçık bir delildir.

Yaşadıklarınızın çok daha beteriyle karşılaşan nice toplumların durumlarını bir düşünün.
Afganistan’da dünya ordularına karşı savaşan kardeşleriniz ile sizin çapulcu bir Esad’a karşı savaşınız müsavi midir? Şükürler olsun ki, sizler, barbar Esad’a boyun eğmeyip mücadele edebilen bir cesaret ve imanla ödüllendirildiniz.

Zannediyor musunuz ki, gerek İran gerekse Rusya ve Çin’in Esad’ı kurtarabileceklerine? Kendileri gibi zalim olan Esad’ı desteklemeleri, başlarına gelecek musibetlerin altyapılarına hazırlıktan başka bir şey değildir.

Eğer Müslümanlar gerçekten iman etmiş olsalardı, örümcekten farksız güçlerin boyundurukları altına girmez ve prangalara rıza göstererek dinleri ve onurlarını aşağılatmazlardı. Geçmişteki cesaret ve zaferlerimizin bugün varolamamasının sebebi, düşmanların güçlerinden değil imansızlığımızdandır. Yoksa önceki düşmanlar daha kuvvetli ve üstündü...

Değerlerine fiyat etiketi koyarak hain Kral Abdullah’a tutsak olmuş Ürdün Halkı gibi zillete teslim olmamanızdan daha şerefli ne vardır? ABD ve İsrail kuklası hain Kral Abdullah, emperyalistlerin çıkarları uğruna sürek avı sürdürmekte, sırtlanlar misali avladığı mücahitleri ya barbarlara teslim edip kıydırmakta ya da hapishanelerine doldurarak işkencelere tabi tutmaktadır.

Ürdün Halkı, iman etmiş Müslüman değil ya da itikatlarını değiştirmiş mürtetler mi ki, hain Krallarına kulluk edebiliyor ve ayetleri dünya nimetleri gibi az bir bedel karşılığı satabiliyorlar?

(Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” Tevbe 41

Ne mutlu haksızlıklara karşı ve dinleri uğruna canlarını cennet karşılığı satanlara…

Ey Suriye Halkı!

İçinizden bir kısmının, zalim Esad saflarında size karşı savaşmalarına aldırış etmeyin. Unutmayın ki Hz. Nuh ve Hz. Lut peygamberlinde eş ve çocukları kendilerine düşman olmuş ve lanetlilerin saflarında yer alarak küfrü imana tercih etmişlerdi. Son sözü söyleyenin daima Allah olduğu inancını yitirmez ve mücadelenizde sebatkâr davranırsanız, zafer Hakk’ın yanında olanlarındır.

Ölmekten münafık ve kâfirler korkar. Ebedi bir hayatın olduğu kadersel düzende, dünyada bir saat fazla ya da az kalmanın ne önemi olabilir? Bu sebeple hayatta tek biriniz kalmamacasına öyle savaşın ki, mükâfatını hem dünyada hem de ahirette tadın…

İmanlı bir ölüm mü, imansız bir yaşam mı?

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” Tevbe 24

Hiç yorum yok: